13.12.2010 - 01:04 | Son Güncellenme:
ERDAL İZGİ EROL YARAŞ HAMDİ TÜRKMEN HAFTALIK egehaftalik@milliyet.com.tr Faks: 0232 464 14 02
E. Y: Bu haftaya siyasetle, tabii ki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun İzmir gezisiyle başlayalım.
Sayın Kılıçdaroğlu İzmir ziyaretinde hızlı bir trafikle sivil toplum örgütleriyle görüştü, oda başkanlarını dinledi, metropol ilçeleri dolaştı ve en önemlisi İzmirli sanayicilerle hem özel yemekte hem de toplantıda bir arada oldu. Önce dinledi, sonra anlattı.
Kılıçdaroğlu, genel başkanlığa seçildiği günden beri örgütlerine çok farklı mesajlar veriyor. Ve çok farklı kesimlerle bir araya gelmeye çalışarak, “CHP’nın oyu yüzde 30’u geçemez” tezini çürütmeye çalışıyor.
Gerçekten de doğru işleri zamanında yapıyor. Belki çok uçtaki CHP’li seçmenler rahatsız olabilirler. Ama CHP tek başına veya koalisyon ortağı olarak iktidara gelecekse; o değişik kesimlerin de, yani Ak Partiye oy vermeyen tüm seçmenin oyunu alacaksa; her yöne güven vermesi lazım. Ancak İzmir örgütünün, Kılıçdaroğlu’nun bu bakış açısıyla çalışma yaptığı söyleyemem. Ak Parti’nin İzmir’de yaptığı çalışmanın yüzde 30’unu yapmıyorlar. Hatta bu rakam bile abartılı olabilir. Daha aşağıda performansa sahipler.
Geçen hafta da söyledim; Aziz Kocaoğlu’na çok görev düşüyor.Kent, özellikle akşam ve sabah saatlerinde yaşanmaz haldedir. Bu kentin yaşanamaz halinin sıkıntısını çeken binlerce insan çok reaksiyonel bir tepki gösterebilir.Çünkü, Sayın Kocaoğlu kent yaşamını kolaylaştıracak farklı atraksiyon veya küçük hizmetleri yapamamaktadır. Bir metroya takılmıştır, hafif raylı sisteme takılmıştır, onun dışında İzmir’de hiçbir önemli bir projenin gündeme gelmiyor. Bir dahaki döneme buradan söylemek istediğim önemli konu; Sayın Alaattin Yüksel, yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan görevine getirilirse, gelecekse, Aziz Kocaoğlu ile olan arkadaşlık ve partisel ilişkilerini ayrı çizgilere oturtması gerekir.
E.İ: Her hafta bunu söylüyorsun. Farklı tespitlerin yok mu?
E.Y: Evet, neden? Aziz Bey’e doğruları gösterecek, en iyi anlatabilecek kişi O’dur. Ama ne yazık ki Sayın Yüksel, Sayın Kocaoğlu’nun arkadaşıdır.Ahbap-çavuş ilişkileriyle, örgütsel ilişki karışırsa, İzmir çok daha kötü günlere gider. Kılıçdaroğlu’nu, ‘hazır’ ama ‘yalnız’ gördüm
E.İ: Sayın Kılıçdaroğlu’nu İzmir çıkarmasında özgüvenli, iyi hazırlanmış yapıda, moral ve motivasyon yüklü yapıda gördüm. Ancak bu avantajların yanında yalnızlığını da hissettim. Belki 18 Aralık’ta yapılacak CHP Kurultayı’ndan sonra eli daha güçlenir ve yalnızlık izlenimini de ortadan kaldırmış olur.
E.Y: Bu konuyu, toplantı sırasında da vurguladın, CHP lideri yalnız derken neyi kastediyorsun ?
E.İ: Açayım. Yeni lider, kadrosu tam oturmamış. Kiminle, nasıl çalıştığını kestireremiş olabilir. Benimki sadece içgüdüsel bir tespit. Somut verilere dayanan bir gözlem değil. Sanki beyninin orta lobunda, yanıt bulamadığı acabalar varmış gibi... Endişe de olabilir.
E.Y: Yani Kurultayda istediği kişileri Parti Meclisi’ne taşıyamayıp, yardımcı yapamayacağı konusunda mı?
E.İ: Tabi ki. 18 Aralık kurultayı çok önemli ve de İzmir’de vermiş olduğu mesajları, uygulamada bütünleştirecek bir yapıya sokması gerekli.
Ekonomik konularda gerçekten hazırlıklı. Örnekleri reel rakamlarla ve görünen sıkıntıları çözümleriyle sıralıyor. İhracatın, ithalata dayalı olduğunu, “yap-satmodeli değil al-sat şeklinde yapıldığını ne güzel anlattı. Özelleştirmelerin getirisinin, milyar dolarların nerelere gittiğini tüm milletin sorgulamasını istiyor. Belki de yakında özelleştirme paralarının nereye harcandığını ortaya koyacak, böyle bir seçim öncesi çıkışı yapacak.Çünkü 45 milyar dolarlık özelleştirme getirisi üzerinde özellikle dururken, imalı tebessümlerde bulundu. Türkiye büyüyor... İşsizlik neden artıyor?
E.Y: İstihdam yaratmayan büyüme olarak tabir ediyor onları.
E.İ: Tabii ki. İstihdam yaratmayan büyüme mi olur? Üretim varsa, istihdam yaratılır. Bizde ihracat gidiyor ama, ithalat onun önünde dört nal koşuyor. Dış ticaret dengesi de bozuluyor, makas açılıyor.
E.Y:Oradaki cümleyi okuyayım bak; “İstihdam yaratmayan bir büyüme var Türkiye’de. Türkiye büyüyor, işsizlik artıyor. Kayıt dışılık çoğalıyor. Büyüme var ama işsizlik neden artıyor?”
E.İ: Nitekim EBSO Meclis Başkanı Sayın Mehmet Tiryaki çok güzel konumlandırdı: Türkiye ithal malların lojistik merkezi haline geldi.
E.Y: “Lojistik ve ithalat üssü olan bir İzmir, bir Türkiye olmamalı” dedi.
E.İ: CHP liderinin seçim öncesi İzmir’e verdiği önemli mesajdan birisi ve mutlak olması gereken bir konu ise, gençlere ve kadınlara aday listelerinde ağırlık verilmesi. Ne kadar kadar ağırlık verildiğini, aday listeleri açıklandığında göreceğiz.
Sözün gerçekliği, doğruluğu, o gün sergilenecek. İkincisi; aday tespiti için ön seçim yapılacağını söyledi. Bakın beyler; CHP, eğer gerçek anlamda halkın partisi olacaksa halka yeniden teslim edilmelidir. Delegelerin değil, tüm üyelerin katılımıyla adaylarını belirlemelidir.
Seçimlere çok az zaman kaldı. Altı ay, takvimi biraz zorlayabilir. Bu koşullarda Sayın Kılıçdaroğlu’nun belki de aklından geçen bir başka formül olabilir. Şöyle ki; sıralamada 1, 3, 5, 7’yi genel merkez yoklamasına bırakır, diğer tarafı, yani 2, 4 , 6, 8 sıralaması için bunu yapar.
Büyük ihtimal böyle de bir yönteme gideceklerdir. Aksi takdirde, CHP’de önümüzdeki aylarda görülmemiş ön seçim kavgaları yaşanabilir.
Geçmişte hep böyle olmuştur, “Yarın olmayacak” demek, parti ruhunun yapısına aykırıdır.
E.Y: Ben CHP’nin İzmir’de ön seçim yapmasına karşıyım. İzmirde 10 bin imza toplanmasına da karşıyım. Neden? Çünkü biraz evvel senin de söylediğin gibi CHP’nin örgütsel anlamda delege ve üyelerinin hepsinin tarafsız bir şekilde İzmir’de yayıldığına ve buralardan İzmir’i veya ön seçime girecek kişileri tam anlamda değerlendirilebilecek bir yapıda olduğuna inanmıyorum.
E.İ: Lafının altına imzamı atarım. Ne var ki; Sayın Kılıçdaroğlu, sözünü söylemiştir ve buna ülke şahittir. “Sadece İzmir’de değil, Türkiye genelinde yapacağız” diyor.
E.Y: Bu konuda uzman Hamdi Türkmen’in düşüncesi nedir bilemem ama, İzmir’de listeler savaşı olacak gibi görünüyor.
E.İ: Kurultay sonrası belirginleşir. İzmir’de ahbap-çavuş ilişkisi altında arkadaşlarını, dostlarını ön seçimden çıkarıp, İzmir’i bunlar temsil edecek deyip, İzmir’de yaşamayan, bulunmayan, ithal milletvekili dediğimiz insanlar bile bu ön seçimde sürpriz olarak çıkmasın?
Olursa o zaman İzmirli seçmen CHP’ye nasıl bakacak, oy atacak? Sayın Türkmen’e soralım, Kurultay da blok liste kesin mi? Genel Başkan, kendi kadrosunu kurmalı
H.T: Evet. Bana göre Parti Meclisi kesin olarak blok liste ile belirlenecek.Bakın çok basit birşey var. Bunu artık Türkiye’de herkesin görmesi, her Cumhuriyet Halk Partili’nin de bunu kabul etmesi gerekiyor. Nedir bu? CHP yeni bir genel başkanla kan değişimine gitti. Bu değişim sonucu da ilk aşamada genel başkan yenilendi, kadro değişikliği tam olarak yapılamadı. Sayın Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçildiği CHP Olağan Kurultayı’nda, Kemal Bey kadrosunu yapamadı. Araya referandum girdi. Referandum sürecini anımsayın. CHP, beyni çalışan, vücudu çalışmayan bir insan gibiydi... Baş koşuyor, çalışıyor, çabalıyor, ama eller, kollar, ayaklar, kımıldamıyor.
Genel Başkan var gücüyle yüklendi ama örgütler kendisi gibi yüklenemedi. Neden yüklenmedi biliyor musunuz? Çünkü Kılıçdaroğlu genel başkan olarak kalacak mı, kalabilecek mi kesin belli değildi?Böyle bir soru, şüphe, endişe hatta korku vardı. Onun için insanlar partinin ikinci, üçüncü adamlarını kaybetmemek için, idareyi elden kaçırmamak için istemeyerek de olsa Kılıçdaroğlu’na tam ayak uyduramadılar.
Kılıçdaroğlu bunu fark ettikten sonra, bence CHP’de devrim niteliğinde bir operasyon yaptı.
Bu operasyon çok sıkıntılı olabilirdi, ama olmadı. Çünkü, Erdal sen biraz önce; “CHP, halk partisidir dedin. Halka dönmeli, halktan desteği almalıdır” dedin. Gerçekten de öyle. Nitekim bugün halkın desteği bizzat Kılıçdaroğlu’nadır. CHP’de başka hiçkimseye değildir...
Genel Başkan Kılıçdaroğlu bunu çok yakından izlediği için, bu kurultayda parti meclisini kendisiyle rahatlıkla çalışabileceği isimlerden oluşturacaktır. İş dünyası, geçmişte, CHP’yi ekonomide zayıf görüyordu
E.Y: Evet Hamdi; başka ekleyeceğin var mı?
H.T: CHP’yi geçmişte, özellikle iş dünyası, ekonomik konularda zayıf buluyordu, güvenmiyordu. Sayın Kılıçdaroğlu İzmir’deki sanayici ve iş adamlarıyla yaptığı toplantıda gösterdi ki; bence bugünkü iktidarın kurmayları kadar ve onlardan fazla ekonomiyi biliyor.
Yani ne yapılması, Türkiye’yi bugünkü noktadan nerelere taşınması gerektiğini, bunun için alınacak önlemleri, çıkarılacak yasaları kafasına yerleştirmiş bir kere...Bu çok önemli bir gelişme, millet olarak böyle güzelliğe ihtiyacımız var.
E.Y: Biliyor mu yoksa iyi mi çalışmış?
H.T: İyi çalışmış ve rakamları biliyor. Türkiye’nin sıkıntılarını biliyor ve çözümü konusunda iddialı. Türkiye’nin bugünkü sıcak parayla büyümesinin sağlıklı olmadığını defalarca vurgularken, gelecekte yaratacağı tehlikeye önemle parmak basıyor.
Türkiye’nin bugünkü gidişinin, önümüzdeki yıllarda çok büyük sıkıntıya sokacağını söylüyor.
E.Y: Çalışmış değil, bence çok iyi biliyor. Neden mi? Toplantı sonrasında birçok soru yöneltildi ve hemen her konuda hiç ortadan konuşmadı. Net, kısa ve tam doyurucuydu. Mesela en basiti, denizcilikle ilgili bir soru yöneltildi. Tamam, piyasa ekonomisiyle, sıcak para kayıt dışı ekonomi, işsizlik, sektörel sorunlar konularda yanıtlar verebilirsin ama, denizcilik gibi uzmanlık isteyen bir alanda, bilmiyorsan ortadan laflar edersin. Ama Kılıçdaroğlu en iddialı şekilde, dünyada denizlerden faydalanma oranının yüzde 4 olduğunu ama Türkiye’de deniz ülkesi olmasına rağmen yüzde biri geçemediğini söyledi.
H T: Veya çözümleri var. CHP’nin eksik yanını Sayın Klıçdaroğlu tamamlamış. Yani cumhuriyetçiliğe, devletçiliğe, halkçılığa bir de ekonomiyi iyi bilirliği de eklemiş ve zenginlik kazandırmış.
E.İ: O zaman sen tam donanımlı diyorsun?
E.Y: Bana göre, ekonomiyi biliyor
H.T: Ekonomiyi biliyor. Türkiye’nin sıkıntılarını tespit etmiş, bunların çözümünü de kafasında hazırlamış. Seçim atmosferine girdiğinde bunları mutlaka yansıtacak, tabii kurmaylarıyla birlikte....
H.T: Benim dikkatimi çeken bir başka konu da; teşvikler olsun, sıcak para olsun, aksaklık, eksiklikler olsun, hiç birinin üzerinden siyaset yapmadı. Ekonomiyi siyaset malzemesi olarak kullanmadı. Yani, hani bugünkü hükümet sizi eziyor, öldürecek, bilmem ne edecek gibi böyle bir siyasi söylemin içine hiç girmedi. Sadece ne yapılması gerektiğini anlattı.
E.Y: Bir tek hükümete yönelik soru yöneltti ve cevabının verilmesini istedi. “40 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı, Türkiye tarihinin en büyük borçlanmasına girildi ama istihdama dönük yatırımlar olmadı, bu paralar nereye gitti?” sorusunu haklı olarak yöneltti.
E.İ: Bu paranın 10 milyar doları, kağıtların faizi olarak dışarı gitti.
E.Y: Hem de bir yılda.
Süt fiyatı çeşme suyundan çok daha ucuz
E.Y: Ve tarım kesimine mesaj verelim.
E.İ: Şimdi bu bölgede süt üretimi çok fazla, bir de İzmir ili sınırları içerisinde su tüketim fiyatı çok fazla. Selçuk’la Çeşme arasında böyle bir tartışma var, Çeşme’deki turizmciler indirimden yararlanacak da, Selçuk’takiler neden yararlanmıyor diye...
H.T: Neden yararlanmasın, Büyükşehir sınırları içine giriyor orası...
E.İ: Çeşme’de girmiyor aksi gibi, onu bilmiyorlar. Çeşme’deki su fiyatını belirleyen ayrı bir kurum var.
H.T: Neydi o?
E.İ: Alaçatı ve Çeşme’nin ortaklaşa bir şirketi. Ve Selçuk Belediye Başkanımızın tepkisi fazla.
H.T: Ne diye söylüyor?
E.İ: Efendim, Selçuk’taki turizm tesislerinin Çeşme’den ne farkı var, hani bize ucuzluk? diyor.
H.T: Çeşme’de daha pahalı.
E.İ: Çeşme’deki pahalı, onu bilmiyor ama. Neyse, sonuç itibariyle bizim bölgemizde süt, sudan çok ucuz, metropol için söylüyorum. Süt üreticisi, bu bolluk içerisinde maalesef sütünü satamıyor. Bu nedenle akılcı politikaların yürütülmesi için, biraz önce de lafı geçti, ana muhalefetten girerek, onlara projelerini vererek, bir direniş içerisine girmesi lazım, hareketlenme içerisine girmesi lazım. Hiç olmazdı, biz bugün madalinamızı satıyorsak, sütü de o tetrapak kutuları içerisinde değil bir şekilde, dönüşümlü şişelerle dağımamız lazım.
E.Y: Yani sen diyorsun ki; belediyeler alsın, çocuklara dağıtsın.
E.İ: önemli olan üreticinin desteklenmesi.
H.T: Çözüm belediyeler mi?.
E.İ: Süt, para etmediği sürece üretici çaresizlikten hayvanını kesiyor. Bu ekonomik çöküntüyü getiriyor. Su da ise fahiş uygulama var. İzmir olarak Büyükşehirler arasında en pahalı suyu kullanıyoruz, katılmadığım bir şey daha var. Bizim Büyükşehir Belediye Başkanımız, turizmcilere kademeli olarak su tarifesi indirilecektir diyor.
Bunun gerçekleşmesi mümkün değil. Sonuçta bunu bir belediye başkanı indireceğim diyemez. Meclis karar verir. O zaman eğer turizmcinin su parası kademeli olarak indiriliyorsa, indirilebiliyorsa, vatandaşa bu kadar yüklenmek niye?.
E.Y: Elbette üreticinin desteklenmesini isteyen biriyim. Ama esas mesele tarım politikaları. Mandaline üreticisi zorda, süt üreticisi zorda, patates üretimi fazla, belediyeler alsın deniliyor.
E.İ: Ben belediye demiyorum.
H.T: Dünyada benzer örnekleri var, mesela Hollanda’da...
E.Y: Orada kuruluşlar, bakanlıklar ürünü ben alayım tüketeyim demiyor. Orada üreteci teşvik ediliyor ve gerekirse onun ürünü süt tozu yapılıyor, tereyağı yapılıyor, stoklanıyor. Üreticiye birisi çıkıp da “Ben bu sene malını alırım” demiyor. Bu böyle kolaycı politikalarla “Bu sene o alsın, öbür sene ben alayım” anlayışıyla olmaz. Buna gerçek anlamda bir tarım politikasının olması lazım. Şimdi bugün eğer Türkiye et ithal edecek konuma geldiyse yanlış tarım politikalarından geldi. Kendi kendine yeten ülke konumundan kendi kendine yetmeyen ve yılda 10-11 milyar dolarlık tarım ürünü ithal eden bir ülke konumuna geldiyse yanlış politikalardan geldi. Artık programa bağlanmış tardım politikası şarttır. Elbette bugün için çözüm üreticinin desteklenmesidir, ama esas bana göre kavgası verilmesi gereken, kalıcı çözümlerin oluşturulmasıdır. Eğer Türkiye bu tarım politikasıyla giderse daha başı daha çok ağrır ve ne yiyecek eti kalır, ne içecek sütü bulur. Zaten dikecek tohumumuz kalmadı, dışa bağımlı hale geldik.
H.T: Ama yani işte Türkiye’deki en büyük sıkıntılardan bir tanesi şudur; nasıl sanayici üretip satmıyoruz, alıyoruz satıyoruz diyorsa, tarımda da geldiğimiz noktada üretip yemiyoruz, satın alıp yiyen hale geldik.
E.Y: Türkiye’nin artık satacak öz varlığı kalmadı. En son elektrik dağıtım ihalelerini de verdik, oradan da yaklaşık 15 milyar dolar kasamıza koyduk, onları da harcayacağız. Türkiye’nin artık satacak malı kalmadı.
E.İ : Otoyollar
H.T: Bir otoyollar kaldı.
E.İ: Bir Halkbankası bir de Ziraat Bankası kaldı.
E.Y: Ondan sonra ne yapacağız, birisi bana söylesin bakalım...
H.T: Evlerimizi satacağız.
E.Y: Onun için Türkiye’nin derhal aklını başına toplaması lazım, evet bu hafta da bu kadarlık, haftaya buluşmak üzere...
Turizm Fuarı başarılı zirve tam bir fiyasko
E.Y: İzmir geçen hafta çok önemli bir turizm fuarına ev sahipliği yaptı. Fuar gerçekten başarılı olmuştur. Bu fuarı İzmir’e kazandıran başta TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy olmak üzere buna destek veren Turizm Bakanlığı’na teşekkür etmek gerekli. 140 katılımcıyla başlayan fuar, bugün 20 ülkeden 500 katılımcıyla marka olmuştur. Turizm toplantısına gelince, bende hayal kırıklığı yarattı...
E.İ: Tüm stantları gezdik ve çok sayıda kişiyle görüştük. Turizm toplantısında beklentiler üst seviyedeydi. Çünkü daha önce yapılmış bir turizm zirvesi vardı, o zirvede Bakan, katılım az olduğu için haklı olarak tepkilerini dile getirmişti. “İkincisinde bu olumsuzluklar yaşanmayacak” denildi. Ancak maalesef dağ fare doğurdu. Son derece yetersiz, donanımsız ve ilgi uyandırmayacak nitelikteydi.
Katılımcıların yararlandığı inancında değilim. Herkes kendini anlatmaya, yaptığı işleri göstermeye çalıştı. Çok basit örnekler verildi. İleriye yönelik projeksiyon sunulmadı. Günlük sorunlar ve palyatif çözümleri anlatıldı ve bitti...
E.Y: Orada Bakanın yapacağını, Başaran Ulusoy yaptı. “Sayın bakanım, kusura bakmayın, benden önceki konuşmacılar kadar alkış almayacağım ama ben doğruları söyleyeceğim” dedi ve İzmirlileri çok kibar bir şekilde ne kadar ipe un serdiğini, kendisiyle ilgili konuların peşinden gitmediğini, geçmişte bu konular hakkında uyarılmalarına rağmen hiçbir iş için taşın altına elini koymadıklarını açık açık söyledi.
‘Sözler tutulmadı’
Mesela; 2002’de bir kongre merkezini önerdiklerini, destek vereceklerini söylemelerine rağmen kimsenin ilgilenmediğini de anlattı.
Bugün İzmir’in kongre merkezi istediğini, ama kendilerinin düşünüp, taşınıp Kuşadası’nı tercih ettiklerini söyledi. Kuşadası’na; tüm Ege’ye hitap edecek çok büyük bir kongre merkezi yaptıklarını anlattı. Bu nedenle Kuşadası’nın ön plana çıkacağını vurgularken, İzmir’e yapılacak kongre merkezinin lüks olacağını da ilan etti. Tabii kendi görüşüdür. Ama bu yatırımın İzmir’de olmaması son derece üzüntü vericidir. İzmir, kongreler için Kuşadası’na gidecek.
H.T: Kuşu kaçırdık yani...
E.Y: Hayır, kuşu kaçırmadık ama, Aziz Bey, bu fuar alanını Gaziemir’e taşırsa, burasını yeniden kongre merkezi yapacağını söyledi. 23 bin metrekarelik alanı, yaklaşık 60 milyon lira harcamayla kongre merkezi haline çevireceklerini tekrarladı.
2014’e kadar bitsin, elini öperim
E.İ: Hesap yapmak istiyorum. Yeni fuar, holleri ile 2004 yılında açıldığında belediye başkanıydım. Sonra İZFAŞ Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı üstlendim ve bu tesisin ihale bedeli o zamanki parayla 7.8 trilyon liraydı. Şimdi 60 milyon TL’ye değiştirileceğini söyledi. Bakın çok iddialı bir şey söyleyeceğim; Aziz Bey fuarı taşıyıp söz konusu alanı, görevi süresi içinde kongre merkezi haline getirsin, elini öperim. Bu kadar iddialı konuşuyorum ve çıtayı yükseltiyorum. Çünkü Aziz Bey, “Kongre merkezini iki yıl içerisinde tamamlarız” diyor. Ne zaman yerel seçimler? 2014 yılında mı? 2014 yılında Allah ömür versin buradayız. Benim de sözüm şu: Bu televizyon gibi değil, tamamen senet gibi yazılıyor. Dolayısıyla eğer görevi içinde bitirirse elini öperim. Şimdi geldik toplantıya..
E.Y: Sen şundan dolayı söylüyorsun bunu. Bir; Gaziemir’deki fuarın, bitse dahi, orasının yıkılamayacağını ve restorasyon veya kongre merkezinin yapılamayacağını...
E.İ: İki yıl içerisinde yetiştireceğini söylüyor, mümkün değil bir kere...
E.Y: Ben orada senin rakamsal sözcüklerine katılmıyorum. Çünkü; burada yapılanla Aziz Bey’in orada söylediği farklı bir olay. Yani bir yeri kongre merkezine dönüştürdüğün zaman ihtiyaçlar, dekor ve o anlamda da bina yapısı komple değişiyor. Orada Başaran Ulusoy nasıl 150 milyon lira ile bir yer yaratıyorsa, burada da 50 ila 60 milyon lira bir paranın gitmesi gayet doğal. Tüm salonlar değişecek...
E.İ: Gitmez demiyorum, bakın..
E.Y: Sen yedi milyon lirayla yapılanın...
E.İ: 7.8 milyon liraya orası ihale edilmişti şimdi bu rakamın beşbuçuk katına buranın kongre merkezi haline getirileceği söyleniyor.
Doğrudur, belki daha özel imalat olabilir, bu para 80 milyon liraya da gelebilir.
Ben süresi açısından söylüyorum, iki yıla kadar tamamlarız sözünün gerçekçi olmadığını, ayaklarının yere basmadığını; tekrar söylüyorum, eğer Başkan görevi süresi içerisinde kongre merkezi olarak açarsa elini öperim, çok net, açık bir şekilde Haftalık’ta ilan ediyorum.
H.T: O zaman elini öpmeye hazır ol.
E.İ: Görelim, Allah utandırmasın.
H.T: Global olarak farklı şekilde alıyorsunuz, ben şunu söylüyorum; İzmir’de, turizmde hiçbir şey olmaz. Turizm Bakanı’nın dediği gibi.
Boşuna çırpınmayın, hiç uğraşmayın. Kimse de uğraşmasın.
E.İ: O zaman benim dediğime geliyorsun, sen de el öpeceksin o zaman.
H.T: Kongre merkezini söylemiyorum ben, turizm açısından söylüyorum. Bu kafayla, bu zihniyetle bu turizm olmaz.
Neden? Sen dedin ki; “Öğleden sonraki turizm zirvesinde hayal kırıklığına uğradım’ dedin. Uğraman bence yanlış birşey, çünkü; İzmir’de turizmci yok. İzmir’de turizmci yok ki turizmden söz edelim...
E.İ: Sevgili Hamdi, bu toplantıya girerken, o kadar hazırlandıklarını söylediler ki..
H.T: Dünyanın hiçbir yerinde bir Turizm Bakanı’nı aynı konuyla ilgili, iki ay süre arayla aynı zirveye getirtemezsiniz. Hiçbir ülkede gelmez, ne Amerika’da, ne Almanya’da, ne Fransa’da. Bizim Bakan geldi; nezaketinden geldi. Çünkü; söylenen laflardan dolayı üzülmüş. “Kavga etmekten başka hiçbir şey yapmıyorsunuz, hepsini takip ettim” diyor.Dünyanın her yerinde, Erol bunları defalarca anlattı; Antalya’da veya Türkiye’deki turizm merkezlerinden herhangi biri, bakandan bir şey alabilmek için Ankara’ya gidiyorlar, yatak döşek götürüyorlar, adamın kapısında bekliyorlar. Burada Bakan İzmir’e geliyor, iki ay arayla. Ne istiyorsanız yapalım diyor, biz hala kavga ediyoruz. Ne olacak peki, turizm olur mu İzmir’de?
E.İ: Koskoca toplantıda, kusura bakmayın, Kıbrıs Şehitleri’ndeki çöp konteyner meselesi, Buca’daki Kasaplar Meydanı’nın düzenlenmesi muhabbeti oldu, böylece toplantı bitti...
H.T: Bu mu turizm? Değil...
E.İ: Ben toplantı bittikten sonra çıkışta oradaki turizmcilere sordum, ‘havanda su dövdük’ dediler. Olay budur..
E.Y: Bu işin Türkçesi, ‘dağ fare doğurdu’dur.
H.T: Peki turizm fuarını açan kim bir söyler misiniz? İzmir’de bir turizm fuarı açılıyor, bir yıl öncekinden daha büyük bir hale gelmiş. Bakan Ertuğrul Günay, tek başına...
E.Y: Şimdi orada Aziz Bey özür diledi, ben senin soruyu neden sorduğunu biliyorum. Kendisinin olmamasını Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’ndan dolayı olduğunu söyledi. Genel Başkanı’nın burada olduğunu anlattı.
Belediye başkanları yine gelmedi
H.T: Peki diğer belediye başkanları neredeydi? Yedi tane vali vardı açılışta, belediye başkanları nerede? Belediye başkanlarının, Sanayi Odası’nın düzenlediği toplantıda, Kılıçdaroğlu toplantısında ne işi var, ekonomist mi bunlar? Belediyeler, ithalat-ihracat mı yapacak?
E.Y: Ev sahibi olarak Aziz Bey orada olurdu, diğer belediye başkanları fuarda olabilirlerdi.
H.T: Beyler, Turizm Bakanı yedi tane valiyle dolaştı Turizm Fuarı’nı. Ben ev sahibiyim, fuar açıyorum, yedi tane vali benim yanımda, yerel yöneticiler yok... O zaman turizmi niye konuşacağız?
E.Y: Sayın Kocaoğlu da, sayın Vali de turizm kenti diye bir başlık koydu ama altını doldurmadı. Sunumlar da çok amatörceydi. Normalde İzmir’in bu sunumları kendi içinde tartışması lazımdı. Bakanın önüne daha somut ve güzel projelerle çıkılmalıydı. Yani İkinci Kordon’daki çöp konteynerinin evlerin önünde olması, Sayın Bakan’ın sorunu değil...
E.İ: Söze ve takvime bağlanan hiçbirşey olmadı.
E.Y: Evet ve gene aynı noktadayız. Bakan’a, Veysi Öncel güzel birşey söyledi: “Allahaşkına, Mega Müze’yle ilgili kamulaştırma çalışmasına gidiyorsunuz. Mega Müze’nin seçildiği yerde 50 milyon liralık kamulaştırma yapılacak. Her mahkeme en az üç yıl sürüyor, yok mu İzmir’de temiz arazi, kimsenin itiraz etmeyeceği bir yer? Neden oraya yapmıyorsunuz” dedi.
E.İ: Toplantıyı düzenleyen ÇEŞTOB’un Başkanı Veysi Öncel, farklı konularda, dört kere, “Bize söz verin” isteminde bulundu, bir tanesini bile alamadı.