20.09.2020 - 00:04 | Son Güncellenme:
Bülent Buda
Şair-yazar Utku Gürtunca, bir keresinde şaka yollu, “Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler kesin yine kaybederim” demişti. Okuduğumda, “Evet, aynen” diyerek mırıldandım. Küçük defterlerimden birisine de yazdım. Zaman akıp eksildikçe kafama takılıyor. Kaybetmek değil, farkına varmak olmalı amaç. Yürüyor ve düşünüyor olmak, iki büyük armağan insan için... Geçmişe ağıt yakarak dik kalabilmek olanaklı değil. Eğilir bükülür, kaçınılmaz olarak gömülürsünüz bir biçimde. Anı tazelemek, yaş almışlar için bazen sevinç, bazen de hüzün veriyor. Karşıyaka’ya taşınmamız neredeyse 20 yıla yaklaşıyor. Atakent’te kiraladığımız eve yerleştikten sonra balkona çıktım. Bir baktım ki, karşımda masmavi körfez. Söylendim kendi kendime sevinçle: İşte burada sofra kurulur, hayat güzelleşir...
Birkaç gün sonra da spor giysilerimi kuşanıp Bostanlı sahiline uzanınca, Nâzım Baba’yı anımsadım: “Güzel günler göreceğiz çocuklar. Güneşli günler..” İnsanlar spor yaparak önce tanışır, ardından çoğalır. Giderek yaşam paylaşılır, öylece güzelleşir çok şey. Yine güzel bir sabahın erken saatinde sahilde koşuyu bitirdim, çimlere uzandım, kültür fizik yapıyorum. Bir süre sonra başımın ucundan yüksek volümlü bir sesleniş: “Ulan Buda. Futbolculuğunda bu denli yoğun disiplinli çalışsaydın çok daha iyi futbolcu olur, daha uzun yıllar oynardın.”
Farkındalık kavramı
Başımı kaldırdım... Dünyanın, Karşıyaka’nın en güzel insanı, sevgili dostum Erol Baş, sevimli köpeğiyle sabah gezintisine çıkmış, beni de görünce takılmadan edememiş. Bostanlı pazaryerinin yan tarafındaki iki katlı evlerde otururdu Erol... Ne mükemmel, ne içten, ne sevecen adamdı... O bir Karşıyaka efsanesiydi. Erol’un sözleri doğruydu. 60’lı, 70’li yıllarda günümüze göre koşullar çok zorluydu. Yetersizliklerle donanmış, farklı bir dünyaydı bizimkisi... Ama yine de yeterli özeni göstermedik kendimize (kendime). Hırpalandık ve de erken aşındık... Özellikle kendim için daha geçerli bu saptamalar. O nedenle yazıya başlarken vurguladığım farkındalık kavramı, çoğu kez insanın yaşamına yön veren belirleyici kavram oluyor. Erken sayılabilecek evrede (31 yaşımda), aceleyle verilen futbolu bırakma kararı ve o karardan sonra iyot gibi açığa çıkıp yaşanan savrulmalar, düş kırıklıkları ve de keşkelerim...
Çok değerli Prof. Dr. Üstün Dökmen Hocam, “Bugünümüzü çalan iki büyük hırsız var. Geçmişe dönük pişmanlıklar, geleceğe yönelik kaygılar” saptamasını yapıyor benim türümdekiler için. Güçlü bir eğitim, iyi dostlar ve de farkındalık... Hocanın vurguladığı kaygılardan koruyor insanı.
Neyse, hadi gelin, bu pazarı da yine bir Utku Gürtunca ironisiyle noktalayalım: “Zaman her şeyin ilacı değildir. Tam aksine, beklemek çok kere fıtık eder insanı.”
Esen kalın, iyi pazarlar...
“Bir gün bir fidan diktim
çoğalıp orman oldu...”
Müjdat Gezen
Lütfen biraz ağlar mısınız?
Lütfen biraz ağlar mısınız?
Yaşamak nasıl ayıp değilse
Bir ağacın çiçeğe durması
Bir ineğin buzağılaması
Diyelim ki bir sokak köpeğinin
Gözler önünde
Önlenemez bir tutkuyla
Ya da bir atın
Ya da,
O güzelim eşeğin
Çiftleşmesi
Güne, güneşe, doğaya, insana karşı
Nasıl ayıp değilse.
İşte öyle ayıp değil, inanın,
Lütfen biraz ağlayın...
Ki, insanlığınıza ulaşın!
Sunullah Arısoy
Alıntılar
Bir düşü gerçekleştirme olasılığı yaşamı ilginçleştiriyor.
Bir çoban, kurt ve kuraklık tehlikesiyle her zaman karşı karşıyadır; ama çobanlık mesleğini de çekici kılan budur zaten.
İlk kez kâğıt oynadığın zaman kesin kazanırsın. Acemi talihi!
Ben de herkes gibiyim: dünya gerçeklerine oldukları gibi değil de olmalarını istediğim gibi bakıyorum.
Herkes kendi düşlerini aynı şekilde göremez. Kendince görür.
Her zaman ne istediğini bilmek zorunda olduğunu anımsa.
İnsanları en çok etkileyen şey güzelliktir.
Düşümü gerçekleştirmekten korkuyorum, çünkü o zaman yaşamak için bir nedenim olmayacak.
Büyük bir hayal kırıklığına uğramaktan korkuyorum; bu yüzden hayal kurmakla yetiniyorum.
Paulo Coelho -Simyacı