12.09.2022 - 00:05 | Son Güncellenme:
“Hayat işinin cesareti oranında genişler ya da daralır.”
Anais Nin
"İnsanın tek doğumu annesinin onu doğurduğu gün değildir; hayat onu defalarca kendini yeniden doğurmaya zorlar” diyor Gabriel Garcia Marquez. Onlar özel insanlar. Durdukları, geçtikleri yerde iz bırakıyorlar. Kendi yaşamlarına kattıkları ile yetinmeyen, aktarmayı, doğmayı, direnmeyi, yarışmayı özümseyen ve sonunda kazanan kahramanlar onlar.
“Futbol oynamak da saat imalatı gibidir: çalışmıyorsan ve hassas ayar yapamıyorsan yeteneğinin ve zarafetinin anlamı yoktur.” Hep profesyonel oyuncu olmak istemiştim. Ve bu amaç uğruna birçok ödün vermem gerektiğini biliyordum. Arjantin’i bırakarak yeni bir hayat kurmak için ailemden ayrılarak ödün verdim. Arkadaşlarımı, ülkemi değiştirdim. Her şeyi ama her şeyi futbol için yaptım. Hayalim için yaptım. En iyi kararlar, zihinle değil sevginle verdiğin kararlardır. Daha ilk günden bize söylenen şudur, en iyi olmak istiyorsan gece kulüplerinden uzak dur.” Lionel Messi, muhteşem bir başarı öyküsünün kısa boylu, büyük mimarı.
Bir özel ve güzel insan daha. Kıskananı çok, çok ünlü, çok seviliyor, çok parası var. Bütün bunlara karşı denk gelirseniz ödediği bedelleri de soruverin lütfen. Karşılaştığı fırsatları yorumlama yetisi arızalı bir futbolcu eskisi olarak bana vurucu gelen en değerli tavsiye, en iyi olmak istiyorsan gece kulüplerinden uzak dur. Ve yakın durduk. Tavsiyelerin koşullandırılmasıyla ve de başarıyla tanışamadan yolun sonuna geldik. Formayı, kramponları da malzemeci Arap Selahattin’e teslim ettik.
***
Okumada daha çok öz yaşam öyküleri ilgimi çekiyor. İnsanın yolculuğu inişleri, çıkışları, başarıları ile düş kırıklıkları. Bir satıra sığdırılan uzun hayatlar. Güldüren, düşündüren ironiler. Söz gelimi tramvayda tam yer bulmuş oturacakken bir bakmışsın son durağa gelmişsin. Bu tümcenin üzerine sözcüklerle arası iyi olan kitap yazar. İşte gözlerimizi buğulandıran ama büyük bir savaşım. Şu belalı korona günlerinde kısa bir başarı öyküsü. Sevgili Bahar Eriş, giderek eskiyen yaşamıma umut ile sevinç katıyor.
Korkmasaydın ne yapardın? isimle şirin, sevimli, değerli kitabı yol göstericim olmada adım adım ilerliyor.
“Doktorlarım bir daha asla yürüyemeyeceğimi söyledi. Annem ise yürüyebileceğimi söyledi. Ben anneme inandım.” Bu sözlerin sahibi Wilma Rudolp. Olimpiyat şampiyonu bir atlet. 1940’larda ABD’de prematüre bir bebek olarak doğmuş. 22 çocuklu bir ailenin 20. çocuğuymuş. Yaşadığı hastalıklar sonucu 6 yaşında bir bacağı işlevini yitirmiş. Annesi onu her hafta doktora taşımış. Kardeşleri bacağına her gün masaj yapmış. 9 yaşına geldiğinde bacağındaki ateli atmış ve hareket etmeye başlamış. 1960’larda Roma Olimpiyatları’nda koşu dalında altın madalya kazanmış. Wilma annesi ve kardeşleri “gelişim odaklı zihniyet” kavramının vücut bulmuş birer örneği.
20 yaşında gençtim, güçlüydüm, futbolcuydum. Enerji tüketiminde yanlış alanları seçtim. Nihayetinde çuvalladım, tükendim. Peki o zaman 80’ine gelmiş başarısız ihtiyar bu kitapları niye okur?
Aktarmak için!
Esen kalın aydınlık günler.
“30 Ağustos bizim Türkler’in en büyük bayramlarından biri ve zannediyorum ki yalnız bizim değil; insanlığın bayramlarından biri. Çünkü 30 Ağustos’ta ilk defa biz Türkler insanlığa, sömürgeciliğe karşı ve emperyalizme karşı muzaffer olabilmenin yollarından birini gösterdik. Bu da sömürgeciliğe karşı silah elde çarpışmakla olur. Ve sömürgeciliğin her şeye rağmen yıkılmaya mahkum olduğunu gösteren milletlerden biri de benim milletimdir. Bunun için cidden bu bayram büyük bayramdır. Ve bir daha tekrar ediyorum: Yalnız Türk milletinin bayramı değil, insanlığın da bayramlarından biridir.”
Bir kenara yazın bulunsun
Hayata hiç acı çekmeden devam edebiliyorsanız muhtemelen henüz doğmamışsınız demektir. (Neil Simon)
Pes etmeyi bir kez öğrendin mi, alışkanlığa dönüşür. (Vince Lombardi)
Ön dişlerimi kaybettiğimde 14 yaşındaydım. Asıl önemli olan maçı kazanmıştık. Ve o yüzden benden mutlusu yoktu. Hem dişlerimi hem oyunu kaybetmek felaket olur. (Biol Barber)
20 yaşımı 35 yaşımın karşısına oturttum
40 yaşımın karşısına da ben geçtim
20 yaşım 35 yaşımı tutucu buldu
40 yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi
Yatıştırayım dedim
‘Sen karışma moruk’ dediler
Büyük hır çıktı
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular
20 yaşım 40 yaşıma bardak attı
Evin içine de ettiler
Bende kabahat
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine...
Ali Poyrazoğlu