13.05.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
FATMA GÜLÇİN KABASAKALLI - Milliyet’e değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. İlter Turan, Rusya’nın eski güvenlik alanını yeniden inşa etme girişiminde bulunacağına dikkat çekerken, Sinan Ülgen de, NATO’nun bir bir siyasi ve askeri örgüt olarak güçlendirilmesinin Türkiye açısından önemli olduğunu söyledi.
‘Tepkinin sonuçlarını kestirmek zor’
Emeritus Prof. Dr. İlter Turan (İstanbul Bilgi Üniversitesi)
“Rusya’nın, Ukrayna’ya saldırması ve bunu meşrulaştırırken de ‘Rus dünyası’, ‘Rusya’nın vazgeçilmez çıkarları’ gibi bir takım gerekçeler ileri sürmesi, Finlandiya ve İsveç’in, Rus saldırılarına muhatap olabilecekleri yönündeki endişelerini artırdı. Bunu önlemenin yolu da NATO’ya girmek oldu. Rusya, haliyle böyle bir girişime karşı sert tepki verecektir... Belki uzun dönemde iktisadi tedbirleri almayı isteyebilir ama şu anda Rusya’nın elinde bu ülkeleri çok da etkileyecek bir güç yok… Rusya rahat durmayarak, eski güvenlik alanını yeniden inşa etmek için girişimlerde bulunacaktır.
Şu anda NATO’nun, doğuya doğru genişleyerek yeniden bir hayatiyet kazanması durumu söz konusu. Karşımızda yine, güvenlik açısından ‘bölünmüş bir Avrupa’ ile karşı karşıyayız. Bunun da kısa dönemde değişmesi pek kolay olmayacaktır. Değişmesi için Rusya’da yönetimin değişmesi gerekecektir.”
‘Yakın tehdit unsuru olacak!’
Sinan Ülgen (Ekonomi ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi-EDAM Direktörü)
Savaş öncesi Finlandiya ve İsveç’in, NATO’ya katılım gündemi yoktu. Bu ülkeler, geleneksel olarak NATO dışında kalıp Rusya ile ilişkilerini bir denge üzerinden yürütme çabasında olan ülkelerdi... Fakat savaş, İsveç ve Finlandiya’da çok radikal bir değişikliği tetikledi... İki ülke de, NATO’ya üyelik yolunda resmi adımlar atmaya başladı…
Finlandiya ve İsveç’in üyeliğine yönelik Moskova’dan gelen sert mesajların, doğrudan bir askeri ihtilafa, çatışmaya döneceğini söylemek gerçekçi olmaz.
Rusya diplomatik düzeyde rahatsızlığını dile getiriyor... Her ne kadar bu iki ülke, şu anda NATO’ya üye olmasa ve 5. Madde kapsamındaki garantilerden faydalanmasa da, ABD ile İngiltere, geçiş sürecinde Finlandiya ve İsveç’in bir ‘güvenlik şemsiyesinden’ yararlanacağını açıkladı. Bu bile başlı başına yeterli bir garanti, çünkü bu iki ülke de nükleer sahibi...
Öte yandan savaş, Avrupa güvenliği ve NATO bakımından bir dönüm noktası oldu.
Savaşla beraber, NATO’nun üyelerine sağladığı güvenlik garantisinin artırılması yönünde adımlar atıldı. Daha önemlisi, haziran sonunda Liderler Zirvesi’nde onaylanacak NATO’nun yeni stratejik konsepti... 10 yıl yürürlükte kalan, İttifak’ın genel savunma ve caydırıcılık doktrininin temelini oluşturan bir siyasi vizyon belgesi olacak.
Bu belgede Rusya’nın daha çok yakın tehdit unsuru olarak yer aldığını göreceğiz. Savaş ve Rusya’nın yakın tehdit olarak görülmesi gerçeği, bundan sonraki NATO politikalarına şekil verecek.
‘Türkiye, NATO-AB ilişkisine dikkat etmeli!’
Avrupa güvenliği ve NATO bakımından bu dönüşümde bir başka aktör de, Avrupa Birliği (AB) olacaktır. Bu, Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiriyor. Türkiye’nin, NATO’nun önümüzdeki 10 yılına şekil verecek bu siyasi vizyona kendi bakış açısıyla katkıda bulunması önemli. Türkiye’nin özellikle dikkat etmesi gereken konu, NATO-AB ilişkisi olacak.
Çünkü Türkiye kendi savunma politikasını NATO’ya dayandırmış olan bir ülke. Burada yeni bir güvenlik paradigması var. Rusya yakın tehdit olarak görülüyor, AB bir aktör olmaya çalışıyor... Türkiye açısından bakıldığında, AB’nin NATO’nun yerini alacak bir aktör olarak ortaya çıkmaması gerekiyor. Türkiye’nin, Avrupa güvenliğinin asıl başat aktörünün NATO olduğunu her ortamda tescil etmesi gerekiyor.