Notre Dame Katedrali 15 Nisan 2019'da çıkan bir yangında ağır hasar gördü. Yangın, katedralin içine kadar ilerleyerek binanın iç kısmına kadar uzanan ciddi bir hasara neden oldu. Yangının ardından uzmanlar, bu tarihi ve dini merkezi onarırken, bir yandan da kazı çalışmalarına başladı. Yapılan çalışmaların sonlarına yaklaşırken yetkililer, katedralin altında yatan bir gizemi de gün yüzüne çıkardılar.
BİR ROMANDAN ÇOK DAHA FAZLASI
'Notre-Dame de Paris' gotik mimari tarzında inşa edilmiş en ünlü katedrallerden biri olarak biliniyor. Eskiden diğer ülkelerin, şehirlerin Paris'e olan uzaklıklarını ölçmek için sıfır noktası olarak kabul edilen bu katedral, aynı zamanda başpiskopos için de önemli bir konumda. Victor Hugo'nun 'Notre-Dame'ın Kamburu' romanının geçtiği yer olarak bilinse de bu katedral aslında Fransa için bir romandan çok daha fazlası.
BİRÇOK MEZAR ORTAYA ÇIKTI
Yangının ardından başlanan restorasyon çalışmalarına bu yıl Ulusal Önleyici Arkeolojik Araştırmalar Enstitüsü (INRAP) tarafından yapılan arkeolojik kazı çalışmaları da eklendi. Bir yandan restorasyonu bir yandan da arkeolojik keşfi süren bu katedralin zeminin altında kısa bir süre önce keşfedilenler gözleri yeniden Notre Dame Katedrali'ne çevirdi. Fransa Kültür Bakanı Roselyne Bachelot-Narquin yaptığı açıklamaya göre Notre Dame katedralinin altında dikkate değer bilimsel kalıntılar yer alıyor.
Notre Dame Katedrali'nin zemininin derinliklerinde 14'üncü yüzyıla ait olduğu tahmin edilen birçok mezar bulundu. Ortaya çıkarılan mezarlar arasında kurşundan yapılmış, tamamen korunmuş antropomorfik (insan biçimli) bir lahit de bulundu.
İÇERİSİNDE KİMLER VAR?
Ünlü Notre Dame Katedrali'nin altında 14. yüzyıldan kalma mezarların bulunması, orada kimin gömülü olduğuyla ilgili sorulara da yol açtı. Özelliklerine ve konumuna göre bulunan mezarların muhtemelen çok nüfuzlu, mevki sahibi insanlara ait olduğu düşünülüyor.
Ölülerin kiliselerde gömülmesi, Katolik dünyasında yaygın bir gelenek. Birçok kilise, katedral ve bazilika, gömülmek için ayrılmış yeraltı mezarları adı verilen bir alana sahip. Çoğu durumda önemli kiliselerin altına gömülen insanların yaşamlarında da önemli bir rol oynadığı biliniyor. Notre-Dame'da bulunan mezarların çoğunun da hayatlarının belirli bir noktasında katedralde görev yapan azizler, piskoposlar, kardinaller ya da katedral için önemli isimlere ait olduğu düşünülüyor. Ancak gerçek henüz gizemini koruyor.
TARİHİ DEĞİŞTİRECEK MUMYA KEŞFİ
Öte yandan Portekiz'de yapılan bir keşif, tarihçesi çok eskilere dayanan mumyalama geleneğiyle ilgili bilinenleri değiştirecek cinsten. En eski mumyaların eski Mısır'a ait olduğu yönünde bir görüş tüm dünyada benimsenmiş durumda. Mumyalama geleneği antik Mısır'da yaygın olarak görülse de çok daha farklı kültürlerde de insanlar ölülerini mumyalıyorlardı.
FOTOĞRAFLAR ORTAYA ÇIKARDI
Avrupa gibi ılıman ve yağışlı bölgelerde mumyalama kalıntıları görmek ise oldukça zordu. Görülen çoğu mumyalama tekniği ise rastlantısal doğal olaylardan ibaretti. Ancak Portekiz'de yapılan bir çalışma bütün bilinenleri alt üst etti. 1960'lı yıllarda Portekiz'de çok sayıda midye kabuğundan oluşan 100'den fazla insan fosili bulunmuştu ve bunların çoğu 8 bin 150-7 bin yıl öncesine aitti.
1960'larda Portekiz'deki Sado Vadisi'nde bulunan 13 üç kişiye ait iskelet kalıntılarının yakın zamanda fotoğrafları paylaşıldı. Ancak 1960 ve 1962'de kazılan mezarların fotoğrafları ve belgeleri eksikti. Bu fotoğrafların yeniden keşfedilmesi ve belgelerin tamamlanması, mezolitik morg uygulamaları hakkında bilgi edinmek için eşsiz bir fırsat sağladı. Araştırmacılar cesetlerin gömüldüğü konumları yeniden yapılandırdılar ve bu da mezolitik dönem cenaze törenleri hakkında daha fazla bilgi verdi.
Yapılan incelemelerden elde edilen sonuçlara göre kol ve bacak gibi uzuvlar aşırı bükülmüştü ve iskeletin önemli kısımlarında bazı eklemler çıkarılmıştı. Aynı zamanda kemiklerin etrafındaki tortular hızlı bir şekilde doldurulmuştu. Bunların hepsi bu çalışmadaki gömülerden en az birinde açıkça mevcuttu. Bazı cesetlerin aşırı şekilde bükülmüş cenin pozisyonunda yerleştirildiği de görüldü. Bütün bunlar Avrupa'da insanların ölür ölmez gömülmediklerini düşündürdü. Sato Vadisi’ndeki kalıntılar mezolitik devirde mumyalama tekniğinin uygulanmış olabileceği iddialarını da gündeme getirdi. Mumyalama sırasında vücut, bütünlüğünün korunması için kademeli olarak kurutuluyor ve aynı zamanda istenen bir konuma getirilmesi için ip veya bandajlar bağlanarak büzüştürülüyordu. Çünkü işlem bittiğinde cenazenin taşınması daha kolay oluyordu. Aynı zamanda yeni bir ölü bedene göre daha büzüşmüş ve çok daha hafif olması gömülmede rahatlık sağlarken, görünümünü ve anatomik bütünlüğü de korunuyordu.
'CENAZE DE MEZAR YERİ DE ÖNEMLİ'
8 bin yıl önce Portekiz'de yapılan bu işlemler, hem cenazenin hem de mezar yerinin önemini de vurguluyor. Araştırmacılar, "Mumyalamaya sadece işlevsel açıdan bakılmamalı çünkü görünüşün mumyalamaya bağlı olarak değişmesi, ölümün kültürel kavramıyla hatta ölüm üzerindeki kontrolle de yakından ilintili olabilir" diyor.