28.07.2022 - 09:57 | Son Güncellenme:
Derleyen: Can Şişman / Milliyet.com.tr - Ondaki farklılığı anlayabilmek için bir uzman görüşüne ihtiyaç yoktu. Okuldaki hiçbir arkadaşıyla geçinemeyen, sık sık akranlarına zorbalık yapıp dersin ortasında öfke nöbetleri geçiren, ailesiyle neredeyse hiç iletişim kurmayan bir çocuktu. Sınıf arkadaşları daha ilkokulda ona 'küçük terörist' lakabını takmıştı. Öğretmenleri sorunun ailede olduğundan emindi. Bu doğru bir düşünceydi çünkü çocuğun ailesinde önemli bir problem vardı. Kendisinden iki ve beş yaş küçük kız kardeşleriyle aralarında neredeyse hiçbir bağ yoktu. Evde anne figürü oldukça silikti. Babası ise evin merkezi konumundaydı. Öğretmenlerinin şüphelendiği kişi de babaydı. Gerçeği öğrenemeseler de öğretmenleri aslında haklıydı. Sorun gerçekten de babadaydı. Babasının fiziksel tacizleri onda derin ruhsal yaralara sebep olmuş, yaşadığı korkunç olaylar onu giderek daha da problemli birine dönüştürüyordu. Çok geçmeden henüz çocuk yaşta ilk suçunu işleyecekti.
10 YAŞINA GELMEDEN ARKADAŞINI ÖLDÜRMEYE ÇALIŞTI
29 Eylül 1952'de İngiltere'de dünyaya gelen Patrick David Mackay, henüz çocuk yaşlardan itibaren şiddete meyilliydi. Babasının fiziksel tacizleri yüzünden saldırganlaşan ve öfke nöbetleri geçiren Mackay, kendi başına kaldığında kuşların kanatlarını kopartıyor, karıncaları çakmakla yakmaya çalışıyordu. İçindeki acıyı, uğradığı fiziksel istismarın öfkesini yine şiddet aracılığıyla çözmeye çalışıyordu. Ailesi tarafından yalnız bırakıldığı için yaptığı yanlış eylemleri uyaracak herhangi bir otorite figürü yoktu etrafında. Öğretmenleri dışında hiçbir hareketinin yanlış olduğunu ona kimse söylemiyordu. Öğretmenlerinin uyarılarının aile tarafından görmezden gelinmesi ise Mackay'in yanlış yolda daha da hızlı ilerlemesine sebep olmuştu. Daha 10 yaşına basmadan bir arkadaşını öldürmeye bile çalışmıştı.
10 yaşına geldiğinde ise hayatında ona en büyük acıları yaşatan kişi, yani İskoç babası Harold Mackay kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmişti. Bu kayıp Patrick Mackay'in hayatında önemli bir dönüm noktasıydı. Bir yandan farkında olmadığı şiddet eğilimli davranışları yapmasına sebep olan babası hayatını kaybettiği için mutluydu, diğer yandan ise kendini büyük bir boşlukta hissetti.
Çevresindekilere uzun bir süre boyunca babasının ölmediğini söyleyecek, bu ölümü uzun bir süre kabullenemeyecekti. Kocasının vefatına kadar ailede silik bir figür olan anne Marion Mackay ise ailedeki ağırlığını belki de ilk defa Mackay 10 yaşındayken ortaya koyabilecekti.
DÖRT YIL HASTANEDE KALDI
Annesinin isteği üzerine babasının İskoçya'daki cenazesine gidemeyen Patrick Mackay'in avucundaki tek teselli babasının vesikalık fotoğrafıydı. Saplantılı bir şekilde babasıyla geçirdiği iyi ya da kötü günleri düşünüyor, annesi ise ailedeki baba figürü eksikliğini doldurmaya çalışıyordu. Mackay'in annesi sonunda çareyi uzun yıllar yaşadıkları Dartford'dan Gravesend'e taşınmakta bulmuştu. Ancak bu taşınma Patrick Mackay için işlerin daha da kötüye gitmesine sebep oldu. 10'lu yaşlarının başındaki Patrick Mackay'in yaşadığı eve neredeyse haftada dört kez polis çağrılıyordu. Patrick Mackay, annesine ve kız kardeşlerine saldırgan tutumlar sergileyip sık sık öfke kontrolünü kaybediyordu.
Anne, oğlunun davranışlarına çözüm bulabilmek için onu bir psikiyatri merkezine yönlendirdi. Buradaki uzmanlar tarafından 15 yaşındaki Patrick Mackay'e 'psikopat' teşhisi kondu. Bir yıl sonra Liverpool'daki bir hastaneye yatırılan Mackay, 20 yaşına kadar burada kaldı. Hastaneden ayrıldıktan sonra Londra'ya taşınan Mackay kendini illegal madde ve alkole teslim etti. Ama dahası da vardı. Kendisine 'Birinci Franklin Bollvolt' lakabını takan Mackay'in kaldığı evin her köşesinde Nazi hatıraları ve simgeleri vardı. Mackay, Londra'daki hayatının ilk döneminde Nazizm'e karşı büyük bir hayranlık geliştirdi.
YALNIZCA 11 GÜN SONRA AÇIĞA ÇIKACAKTI
Londra'daki hayatı Mackay'in giderek daha da büyük yanlışlar yapmasına sebep olacaktı. 20 yaşında olmasına rağmen hiçbir geliri olmayan Mackay, geçimini hırsızlık yaparak sağlamayı seçti. Bölgedeki zenginlerin evleri, lüks dükkanlar ya da havalı restoranlar gözüne kestirdiği yerlerdi. Hedefindeki kişiler ise özellikle yaşlı kadınlardı. Yaşının genç olmasından ötürü yaşlı kadınlar onunla arkadaşlık yapmakta herhangi bir sorun görmüyor ancak bir kez evlerine sızdığında Mackay gerçek yüzünü talihsiz kadınlara acımasızca gösteriyordu.
14 Şubat 1974'te 87 yaşındaki Isabella Griffiths, Chelsea'deki evinde Mackay tarafından fiziksel saldırıya uğradı. Mackay onu önce boğdu sonra vahşice bıçakladı. Bu esnada hırsızlık yapmaya devam eden Mackay, Griffiths cinayetinden sadece 13 ay sonra bu kez 10 Mart 1975'te 89 yaşındaki Adele Price'ın evine girdi. Price'la arkadaşlık yapan Mackay, evin girişinde yaşlı kadından su istedi ve kadını yine bıçakla acımasızca öldürdü. Bölgedeki hırsızlık olaylarının birkaç yıl içinde büyük oranda artması polisi de alarma geçirdi.
Ekipler, bir yıllık aralıklarla iki yaşlı kadının vahşice öldürülmesi olayının birbiriyle bağlantılı olmasından endişe ediyordu. Ekipler haklıydı çünkü her iki olayda da Mackay'in parmağı vardı. Polisin bu bağlantıyı kurması yalnızca 11 gün sonra gerçekleşecekti.
TEK TEK İTİRAF ETTİ
21 Mart 1975'te rahip Peder Anthony Crean evinde vahşice öldürüldü. Polis bu cinayeti aydınlatmak için inceleme başlattığında bu kez bıçak değil bir baltayla karşılaştı. Peder Crean'in cesedi küvette parçalara ayrılmış, ekipler gördükleri manzara karşısında dehşete düşmüştü. Olayla ilgili soruşturma başlatan ve iki yaşlı kadın ile peder cinayetlerinin birbiriyle bağlantılı olup olmadığını araştıran polis olayla ilgili görgü tanıklarının ifadelerine başvurdu. Varılan sonuç çarpıcıydı. Hırsızlık olayları da dahil olmak üzere peş peşe yaşanan üç korkutucu cinayette oklar Patrick Mackay'i gösteriyordu. Polise götürüldüğünde Peder Crean'i öldürdüğünü itiraf etti Mackay.
Ancak tüm itirafları bununla sınırla değildi. Daha önce işlediği diğer 10 cinayeti de tek tek itiraf etti ifadesinde. Polis şaşkındı. Faili meçhul cinayetler, 20'li yaşlarının başındaki bir adam tarafından tek tek aydınlanmıştı artık. Suçlarını itiraf eden Mackay tutuklandı ve cezaevine gönderildi. Bu esnada ekipler tek tek cinayetleri Mackay ile eşleştirecek detaylar aradı. Tüm kanıtlar ayrıntılarıyla Mackay ile eşleşince ülke tarihinin en büyük seri katillerinden birini yakalamış olmanın mutluluğunu yaşadı ekipler. Şimdi sırada yargı süreci vardı. Konunun basına yansımasıyla birlikte kamuoyunda da Mackay'e verilecek olan ceza sıklıkla konuşulur oldu. Tüm gözler artık mahkemedeydi. Mackay'in ömür boyu hapis cezası alacağına kesin gözle bakılıyordu. Ancak işler pek de beklenildiği gibi gitmedi.
'HALK ÇOK BÜYÜK BİR TEPKİ GÖSTEREBİLİR'
Şu anda 69 yaşında olan ve ülkesinde 'Şeytanın Müridi' ya da 'Baltalı Katil' olarak bilinen Patrick Mackay tam 47 yıldır hapiste. Bu süre onu İngiltere'nin en uzun süre tutuklu kalan mahkumu yapmış durumda. Bugüne kadar tam 11 cinayeti itiraf eden ancak daha sonra ilk üç cinayeti sonrasındaki diğer sekiz cinayeti işlediğine dair ifadesini geri çeken Mackay neredeyse yarım asırdır hayatını parmaklıklar ardında geçirdi.
Mackay bugünlerde bir kez daha İngiltere'nin en çok konuştuğu isim. Sebebi ise Noel'den hemen önce, David Groves adıyla 70'inci yaş gününde özgürlüğüne kavuşabilme ihtimali. Mackay'in davası şartlı tahliye kuruluna sevk edildi. Mackay'in şartlı tahliye duruşması 2022'nin Eylül ayında görülecek. Bu duruşma Mackay lehine sonuçlandığı takdirde ülke tarihinin en uzun süre tutuklu olan mahkumu bambaşka bir isim ve kimlikle özgürlüğüne kavuşabilir.
İngiltere'de şok etkisi yaratan bu duruma yönelik tepkiler sürerken İngiliz Daily Mirror gazetesine konuşan bir hapishane görevlisi ise Mackay'in 'örnek bir mahkum' olduğunu söyleyerek, "O şu anda serbest kalma ihtimaline gerçekten inanıyor. 47 yıldır hapishanede olmasına rağmen kimseye bir zorluk yaşatmadı bugüne kadar. Örnek bir mahkum olduğunu söyleyebiliriz. Ancak serbest kaldığı takdirde İngiliz halkının çok büyük bir tepki vereceğini tahmin etmek de zor değil" diye konuştu.