22.12.2022 - 06:59 | Son Güncellenme:
Derleyen: Oğuzcan Atış / Milliyet.com.tr - Atlantik Okyanusu'na kıyısı olan ve Uruguay’ın başkenti olan Montevideo şehrindeki Stella Maris Koleji'nin ragbi takımı "Old Christians" üyeleri, Şili’nin başkenti Santiago’da yapılacak karşılaşmaya gitmeye hazırlanıyordu. Yolculuk için Uruguay ordusu devreye girmiş, kaynakları kısıtlı olan Old Christians takımının Şili’ye sorunsuz şekilde ulaşması için 571 sefer sayılı Fairchild FH-227D tipi bir uçak görevlendirilmişti. 4 yaşındaki uçak, Montevideo’dan kalkacak, Güney Amerika’yı bir bıçak gibi kesen And Dağları'nı aşarak Şili’ye ulaşacaktı. En azından planlanan buydu.
12 Ekim’de Montevideo’dan 5’i mürettebat toplamda 45 yolcuyla açık bir havada Carrasco Uluslararası Havalimanı'ndan kalkış yapan uçak, Arjantin’e kadar sorunsuz şekilde planlanan sefer rotasını takip etti. Uçuş ekibi, hava şartlarının kötüleşmesi sebebiyle And Dağları'nı geçmek için fırtınanın dinmesini beklemeye karar verdi ve yapılan uyarıları dikkate alarak Arjantin’in Mendoza şehrine indi. FH-227D'nin varış noktasına ulaşması için arada geçilmesi gereken devasa dağlar ve dinmesi gereken bir fırtına vardı.
HESAP HATASI FACİAYA SEBEP OLDU
Bir günlük aranın ardından yolculuğa tekrar hazırlanan FH-227D, yakıt ikmali ve kısa süreli kontrolün ardından Mendoza şehrinden ayrıldı. Hava şartları, bir gün önceye oranla daha iyi olsa da hava bulutluydu ve bölgede uçan uçaklardan ani değişen hava şartlarına karşı dikkatli olmaları istenmişti.
Öğleden sonra saat 14.18’de kalkış yapan uçağın kaptan pilotu Julio Ferradas, And Dağları'nı 29 kez geçmişti ve yardımcı pilot Dante Lagurara ile birlikte uçuyordu. Ferradas, kullandığı uçağın sınırlarını dikkate alarak batıya gitmek yerine güneye gitmeye karar verdi. FH-227D'in ulaştığı en yüksek irtifa yaklaşık 7 bin metreydi ve bu And Dağları'nın zirvesine çok yakın bir seviye anlamına geliyordu. Ferradas, uçuş güvenliğini tehlikeye atmamak için güneyde bulunan Planchón Geçidi'ni kullanarak dağları aşmayı planlıyordu.
Ferradas ve Lagurara idaresindeki uçak, kalkıştan yaklaşık 1 saat sonra Planchón Geçidi'ne ulaştı. Hava trafik kontrolörleriyle iletişime geçen pilot, görevlilerle uçağın kısa süre içinde Planchón Geçidi'ni aştığını, kuzeye doğru yönelmeye başladığı bilgisini paylaştı. Ancak ne pilot ne de hava trafik kontrolörleri uçağın geçitte olduğunu biliyordu. Hava bulutlu olduğu için yerle görsel temas sağlayamayan pilotlar, uçağın geçidi aşarak yerleşim yerlerinin üzerinde olduğunu düşünüyordu. Bu hatanın farkında olmayan kontrolörler, FH-227D'ye alçalma izni vermiş ve yardımcı pilot Lagurara, kaptan pilotun onayıyla alçalmaya başlamıştı.
Pilotların yaptığı hatayı anlamaları çok uzun sürmemiş Uruguay Hava Kuvvetleri’ne ait FH-227D 13 Ekim günü, öğleden sonra And Dağları'ndaki gözlerden uzak bir tepeye çarparak düşmüştü. Kazayı sıradan olmaktan çıkarıp, tüm dünyanın dehşete düştüğü bir olay haline getiren gelişmelerse tam da bu noktada başladı.
SAĞ KALANLAR YAŞAM SAVAŞI VERDİ
Uçakta bulunan 45 kişiden 12’si ilk anda, 6 kişiyse sonraki günlerde hayatını kaybetti. Kazadan sağ kurtulan ve umutsuzca kurtarılmayı bekleyen 27 kişi duyanları dehşete düşürecek 72 günlük bir yaşam savaşı vermek zorunda kaldı.
Kazanın ardından kısa süre içinde başlatılan arama çalışmaları, ilk etapta pilotların bildirdiği hatalı konumda başlatıldı. Ancak kısa süre sonra bildirilen son konumun yanlış olduğu anlaşıldı ve çalışmalar And Dağları bölgesine kaydırıldı. Günler süren arama çalışmalarında bir sonuca ulaşılamamış, beyaz kar örtüsünün üzerinde beyaz bir uçağa ait enkazı tespit etme çalışmaları sonuçsuz kalmıştı. Ekipler sonunda pes etti ve uçaktaki tüm yolcular ölü olarak kabul edilerek çalışmalar sonlandırıldı.
Kurtarma çalışmalarının sonlandırıldığını uçak enkazında buldukları radyodan öğrenen 27 kişi, bir süre uçakta ve yolcuların kişisel eşyaları içinde bulunan yiyeceklerle beslendi ve uçak enkazındaki parçaları sökerek soğuktan korunmaya çalıştı. 29 Ekim’de kaza bölgesine çığ düşmesi sebebiyle 8 kişi daha hayatını kaybetti. Hava soğuktu ve yiyecekler tükenmişti. Kazadan sağ kurtulanların seçenekleri tükeniyordu. Tam da o sırada kazada hayatını kaybedenlerin cesetleri sağ kalanların gözüne çarptı.
ARKADAŞLARINI YEDİLER
Kazadan sonra bir süre çikolata, reçel, kuru yemiş ve şekerlemeyle hayatta kalmaya çalışan kazazedeler, yiyeceklerin tükenmesinin ardından hayatını kaybeden arkadaşlarının ve aile üyelerinin cesetlerini yeme gerçeğiyle karşı karşıya kaldılar.
Roberto Canessa, durumun kaçınılmaz olduğunu anladığında uçağın enkazından aldığı bir cam parçasını bıçak olarak kullanmaya karar verdi. Bir tıp öğrencisi olduğu için, kazazedeler içinde bunu yapabilecek en uygun kişi ondan başkası değildi. Canessa anıları anlattığı kitapta yaşananlardan bahsederken, “Kazadan 9 gün sonraki o ilk kesiği asla unutmayacağım. Kestiğimiz etleri enkazdan çıkararak yaptığımız bir sac levhanın üzerine koyduk. Herkes son gücüne kadar dayandı ve tükendiğimizde pişirdiğimiz etleri yemeye koyulduk. Bunun kararını hepimiz ayrı ayrı verdik ve bunu bir defa yaptığımızda artık geri dönüşü yoktu. Bu bizim masumiyetle olan vedalaşmamızdı” ifadelerini kullandı. "Bizi yamyamlıkla suçlayanlar olduğunu gördüm. Ancak birini öldürdüğünüz zaman yamyam olursunuz" diyen Canessa şunları da ekledi: "Yapılan suçlamaları umursamıyorum. Bunu yapmak zorundaydık. Ölü bedenler, ihtiyacımız olan protein ve yağa sahipti ve hayatta kalmak için bunu yaptık."
Hayatta kalanların yediği ilk bedenler pilot ve yardımcı pilota ait olanlardı. Kazazedeler, onları tanımıyordu ve arkadaşlarının bedenlerine bunu yapmak istemiyordu. İnsan eti yemeyi reddeden birkaç yolcu ise kısa süre içinde soğuğa ve açlığa direnemeyerek hayatını kaybetti. Yemeyi reddeden bir kadın 60'ıncı güne gelindiğinde 25 kiloya düşüp öldü.
72 GÜN SONRA KENDİ ÇABALARIYLA KURTULDULAR
Hayatta kalma mücadelesiyle geçen günlerin ardından kazazedeler, kurtulmak için bir şeyler yapmaya karar verdi ve aralarında hala dayanıklı kalabilen 3 kişiyi seçti. Nando Parrado, Antonio Vizintin ve Canessa, ilk olarak çevrelerinde ne olduğunu anlamak için kaza bölgesinde dolaşmaya başladı. Kurtulmaya yönelik ilk çabaların ardından kazazedelerin morali bozulmuştu. Çünkü kazanın yaşandığı yerin etrafından insana dair hiçbir iz yoktu. Her yer sonu gelmeyecek gibi duran kar ve dağlarla kaplıydı.
İlk yaptıkları denemenin ardından kaza bölgesine geri dönen Parrado, Vizintin ve Canessa daha kapsamlı şekilde hazırlanarak kazadan tam 2 ay sonra 12 Aralık günü tekrar birilerini bulmak amacıyla kaza bölgesinden ayrıldı. Yaklaşık 9 gün süren yürüyüşün 3'üncü gününde Vizintin yeterli yiyecek olmadığı için Parrado ve Canessa’nın yanından ayrılarak kaza alanına geri döndü. Vizintin’in kaza alanına geri dönmesi sadece 3 saat sürmüştü. Parrado ve Canessa, yürüyüşlerinin 9'uncu gününde ulaştıkları bir nehir kenarında ateş yakmaya çalışırken karşı kıyıda görünen karartılar dikkatlerini çekti. İkili, yaklaşık 2 ay sonra ilk kez yabancı insanlar gördüklerini fark ettiklerinde derhal harekete geçti. Parrado ve Canessa durumlarını karşıdakilere anlatmaya çalıştı ve karşı kıyıdaki insanların “Yarın” diye bağırdığını duydu.
Geceyi nehir kıyısında geçiren ikili ertesi gün geri dönen atlıları gördü. Parrado ve Canessa karşı kıyıdakilerin taşa sarıp attığı kağıt ve kalemle yaşananları anlattı ve yardım ekiplerine haber verilmesini istedi. FH-227D kazasından sağ olarak kurtulanlar olduğu öğrenildikten kısa süre sonra arama kurtarma ekipleri tekrar harekete geçti. 22 Aralık'ta Şili Hava Kuvvetleri tarafından bölgeye gönderilen helikopter hayatta kalanların yarısını kaza alanından çıkardı. Ertesi gün gelen başka bir helikopter de enkaz çevresinde bulunan son kişileri alarak bölgeden ayrıldı.
DUYANLAR DEHŞETE DÜŞTÜ
Kazazedelerin 72 gün boyunca kendi imkanlarıyla hayatta kaldığı ortaya çıktığında tüm dünya şaşkına döndü. Kazanın ardından yanlarında taşıdıkları peynirleri yiyerek hayatta kalmayı başardıklarını söyleyen kazazedeler diğer detayları aileleriyle paylaşmayı planlamışlardı. Ancak kaza yerinde çekilen fotoğraflar basına sızdırıldığında tüm dünya dehşete düştü.
Kazadan sağ kurtulan insanların ölenlere ait bedenleri yiyerek hayatta kaldığı ortaya çıkınca basında yamyamlık tartışmaları başladı. Tartışmalar üst düzey boyuta ulaştığında Katolik kilisesi devreye girdi ve kazazedelerin mecbur kaldıkları için böyle davrandıklarına dikkat çekilen bir açıklama yaptı.
Kazada ölenlerden geriye kalanlar, kaza mahallinden yarım mil ötedeki bir taş yığının altına gömüldü. Mezarın tam ortasına demir bir haç kondu. Uçağın gövdesinden geriye kalanlar maceraperestlerin ilgisini çekme ihtimaline karşı yakıldı. Kazadan sonraki yıllarda ise olay hakkında birçok kitap yazıldı ve yaşananlar pek çok filme konu oldu.