22.08.2020 - 03:07 | Son Güncellenme:
ZEYNEP İŞMAN
Yeni eğitim-öğretim yılı 31 Ağustos’ta başlıyor, uzaktan olsa da... Yüz yüze eğitim için hedef 21 Eylül. Bazı okullarda ise telafi eğitimi online olarak başladı. Yeni eğitim yılının nasıl olacağına dair kafalar karışık. Veliler bunalmış durumda; aynı zamanda da okulların açılmasıyla ilgili tedirginler. Çocukları ekran karşısında oturtamamaktan, derslere ve ödevlerine karşı sorumluluk almamalarından ve etkili bir öğrenme ortamı olmamasından şikâyetçiler. Öğretmenler ise yoğun bir hazırlık halinde. Öğrencileriyle yakın bir etkileşimde olamamanın verdiği zorlukla doyurucu bir müfredat hazırlamaya çabalıyorlar. Öğrenciler ise okullarına ve arkadaşlarına hasret, ancak uzaktan eğitim konusunda isteksizler. Tüm bu belirsizlik içinde, yeni eğitim döneminde, verimli ve etkili bir öğrenme ortamı için neler yapılması gerektiğini, TED (Türk Eğitim Derneği) Genel Müdürü Sevinç Atabay ve Eğitim bilimci yazar Dr. Özgür Bolat ile konuştum.
TED GENEL MÜDÜRÜ SEVİNÇ ATABAY:
“HER ÖĞRENCİNİN ADAPTASYONU ÇOK FARKLI”
K-12 diye bilinen anaokulu-lise eğitiminde, dünyanın da o kadar çok deneyimleyemediği, daha çok yükseköğrenimde kullanılan “uzaktan eğitim” Mart 2020’den itibaren ülkemizde de deneyimlenmeye başlandı. Eğitim-öğretim bir bütündür. K-12 düzeyinde yapılansa benim deyimimle “uzaktan öğrenme”dir. Okul sadece temel derslerin yapıldığı, okuma yazmanın öğretildiği yani akademik bilginin edinildiği yer değildir. Okul aynı zamanda sosyal ve duygusal becerilerin geliştiği en önemli yerdir. Arkadaşlık, ekip olmak, birlikte bir iş yapmak, ev ortamından farklı bir yerde kendin olarak var olmak, duygularla tanışmak, başarı-başarısızlık, yeteneklerini keşfetmek, yönlenmek, karar vermek, liderlik gibi pek çok farklı beceri seti oluşturmak ancak okul ortamında gerçekleşir.
Uzaktan öğrenmede ise; daha çok akademik bilginin edinilmesi mümkün olabilmektedir. Bunun yanı sıra öz disiplin gelişmesine de çok katkı sağlar. Uzaktan eğitim sürecinde her öğrencinin adaptasyonu çok farklıdır. Hiperaktivitesi olan bir öğrenciyi uzun süre ekran başında tutamazsanız. Böyle bir öğrenciyi biraz canlı (senkron) biraz video (asenkron) derslerle yönlendirmeniz gerekir. Her düzey öğrenci için ders içerikleri farklı hazırlanmalı ve sunulmalıdır. Anaokulu ve ilkokul için daha animasyonlu ve hareketli ders içerikleri gerekirken, ortaokul ve lise öğrencileriyle canlı dersler interaktif, video dersleriyse öz disiplinlerini sağlayacak şekilde konu anlatımlı, ödev ve ölçme yöntemleriyle zenginleştirilmiş olmalıdır.
“Küçük yaşta dersler 20 dakikayı geçmemeli”
Küçük yaş grubu öğrencilerin canlı dersleri 20 dakikadan fazla olmamalı ve aralar verilerek birkaç ders saatini geçmemelidir. Öğrenciler iyi odaklanabilmek için aynen okul günlerinde olduğu gibi belli saatte yatıp belli saatte kalkmalı, kahvaltı ders başlamadan önce ettirilmeli ve mutlaka okul kıyafeti olmasa da ev kıyafetinden farklı bir kıyafetle ekran başına oturması sağlanmalıdır. Yine canlı dersin yapıldığı odanın bir çalışma odası olması, ders sırasında dikkatini dağıtacak hareketlilikte bir ev ortamı olmamasına özen gösterilmelidir. Yani öğrencinin bir sınıf ortamında olduğunun hissettirilmesi gerekmektedir. Küçük yaş gruplarında çocuğun hareketliliğine göre ekranda görünmeyecek bir şekilde bir yetişkinin eşlik etmesi de sağlanabilir.
“Öğretmenler de hazırlanmış olmalı”
Öğretmenlerin de, kendilerini canlı ders yapmaya hazırlamaları gerekir. Dinlenmiş, kahvaltı etmiş, dersini hazırlamış ve teknoloji bilgi eksiğini gidermiş olarak öğrencilerinin karşına geçmesi gerekir. Ekranda her bir öğrencisiyle irtibatta olmalı, onların aktif derse katılmalarını sağlamalıdır. Eğer ödev verdiyse bir sonraki derste kontrol etmelidir. Teknolojiyle zenginleştirilmiş ders hazırlayabilmeli ve eksiği varsa bu konuda mutlaka eğitim almalıdır. Bilgi kaybı olmaması için bol bol ders tekrarı yapılmasını sağlayacak ödevlere yer verilmeli ve yaş-bilgi seviyesine uygun olarak ölçme değerlendirme yapılmalıdır.
HANGİ VELİ TİPİSİNİZ?
Ebeveyn evde öğretmen rolünü üstlenmeli mi üstlenmemeli mi?
Ben kendi araştırmalarımda beş çeşit veli profili keşfettim.
Taşeron: Çocuğun öğrenme sürecini kendi üzerine alıyor. Onun adına ödevleri yapıyor. Zaten bu çocuğa ahlaksızlığı öğretir ve çocuğu güçsüzleştirir.
Müfettiş: Çocuğu sürekli kontrol ediyor. Bu da ilişkiyi güç ilişkisine dönüştürür ve çocuk değersiz hisseder.
Öğretici: Aile, çocuğa öğretmen gibi her şeyi anlatır, öğretmeye çalışır.
Rehber: Aile çocuğa bir şey öğretmez ama sorusu olursa orada olacağını söyler. Doğru kaynağa yönlendirir.
Öğrenme yoldaşı: Aile meraklıdır ve çocuğuyla beraber öğrenme yolculuğuna girer. Çocuğa ne öğrendiğini sorar ve beraber keşfederler. Burada veli, bilen ve öğreten değil, çocuk gibi öğrenen rolündedir.
Bana göre ebeveyn, ilk üç değil, son iki rolü üstlenmeli. Özellikle de beşinci rolü. O zaman çocuğunda hem iç motivasyon oluşturur hem de aile-çocuk ilişkisi güçlenir.
EĞİTİM BİLİMCİ YAZAR DR. ÖZGÜR BOLAT:
“KEŞFETME VE SORU TEMELLİ DERS, MOTİVASYONU ARTIRIR”
Özellikle küçük yaşta çocukları ekran başında, odaklı tutmak ve akademik kayıp yaşamamak için uzun ve kısa vadede yapılacaklar var. Uzaktan eğitim ile yüz yüze eğitim arasında farklar söz konusu. Uzaktan eğitimden yararlanmak için bir çocuğun iç denetimi, oto kontrolü ve iç motivasyonunun gelişmiş olması gerekir. Kendi öğrenmesinin sorumluluğunu alan çocuklar bu süreçten yarar sağlar. Çünkü uzaktan eğitimde bir kontrol mekanizması yoktur. Kimse sizi kontrol etmez. Çocuklar kendi istediği sürece odaklanacak ve dersi takip edecek, kendi istediği sürece ödev yapacak. Uzaktan eğitimden yararlanmak için uzun vadede bu altyapıyı geliştirmek gerekir.
Kısa vadede ise derslere başlanmadan önce derslerle ilgili merak uyandırılması gerekir. Öğretmen veya ebeveyn önceden “merak soruları” ve “tahmin soruları” sorabilir. Ne öğrenmeyi bekliyorsun? Öğreneceklerinle ilgili tahminlerin neler? Bu konuyla ilgili en çok neyi merak ediyorsun? Bu sorularla önceden merak uyandırılırsa çocuğun odaklanma ihtimali artar. Öğretmen dersi canlı yapıyorsa dersi anlatım değil de keşfetme veya soru temelli yaparsa motivasyon daha da artacaktır. Uzaktan eğitimin kendine özgü bir pedagojisi vardır. Öğretmenin anlatımını direkt çekip dijital platformlara koymak, uzaktan eğitimin en basit hali. Derste öğretmeni dinleyen ve sıkılan çocuk, uzaktan eğitimde de sıkılır. Uzaktan eğitimin en üst pedagojik boyutunda “keşfetme” ve “anlam çıkarma” var. Dijital dünya bu olanağı veriyor. Dersleri bu pedagojiyle yaparsak çocuklar sıkılmaz. Konu anlatımlı bir ders olursa süre kısa tutulmalı ama keşfetme, soru-cevap veya proje temelli olursa dersleri daha uzun tutmak mümkün.
RUTİNLER ÖNEMLİ
Özgür Bolat uzaktan eğitim sürecini avantaja dönüştürebilmek adına ebeveynlerin neler yapabileceklerini anlatıyor: ”İlki; rutinler. Olağanüstü durumlarda, aile evdeki hayatı ne kadar olağan halde tutabilirse, çocuk o kadar güvende hisseder. Bunun yolu da rutinlerdir. Yani çocuk bu
süreçte çok önemli bir hayat disiplini kazanabilir. İkincisi, ilişki kurma. Günümüzde aileler birçok sebepten dolayı isteseler de çocuklarıyla maalesef çok kaliteli zaman geçiremiyor. Aile bu süreçte farklı yöntemlerle çocuğuyla çok güçlü ilişki kurabilir. Sohbetler edebilir, etkinlikler yapabilir, bağ kurucu ve duyguları açığa çıkarıcı oyunlar oynayabilir. Üçüncüsü; anlam bulma. Bu süreçte aileler çocuklarıyla beraber kendilerine dönüp içlerindeki değerleri keşfedip daha anlamlı bir yaşam kurabilirler.’’