13.01.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Özge Kara - ozge.kara@milliyet.com.tr
Ahu Türkpençe’nin yazıp oynadığı “Patates”, boşanmış ama hâlâ birbirini seven bir çiftin etrafında dönüyor. Taşınırken nakliye şirketi kolileri karıştırınca mecbur bir araya gelip eşyaları ayırıyorlar; bir taraftan da ayrılıkla sonuçlanmış ilişkilerini sorguluyorlar. “Patates” ismi hem ilişkilerdeki şekilci anlayışa gönderme yapıyor hem de bir kadının intikamının gizli simgesi oluyor oyun boyunca. Türkpençe’ye sahnede Orçun İynemli eşlik ediyor. Gergedan Yapım’ın sahiplendiği oyunun yönetmen koltuğunda ise Tamer Güler var. Türkpençe, ekibi “rüya takım” olarak tanımlıyor ve “Patates”i izleyeceklerin hem çok eğleneceklerini hem de ilişkilerini güçlendirmek adına bir çıkış yolu bulacaklarını söylüyor.
- “Patates”in ortaya çıkış sürecinden bahseder misiniz? Bir oyun yazma fikri nasıl doğdu?
İlk defa bir tiyatro oyunu yazdım. Daha önce kalemimi güçlendirmek için yazdığım senaryolarım vardı. “Bunu artık çekeriz” dediğim bir film senaryom da var hatta. Daha çok sinema odaklı gidiyordum. Sonra “Bir komedi yapayım” umuduyla komedi oyunları okumaya başladım. Bir türlü istediğim bir şey bulamadım. Acaba kendim mi yazsam fikıi aklıma geldi. En çok nelere gülüyorum diye düşünürken de “Patates” çıktı ortaya.
- Peki neden özellikle komedi yapmak istediniz?
Çünkü “Sondan Sonra” altı yıl sürdü ve aynı tarz bir oyun yerine bir de komedi yapmayı tercih ettim. Daha önce profesyonel olarak yapmamıştım komedi.
- Hoşunuza gitti mi?
Çok eğlenceli… Sahnede kendimi tutamayıp güldüğüm oluyor. Komedi bunu kaldırıyor. Sahnede sen güldüğünde seyirci “A güldün” demiyor, o da gülüyor zaten.
- Kendi yarattığınız bir karakteri canlandırmak nasılmış peki?
Oyun daha çok yeni olduğu
için hâlâ ufak eklemeler yapıyoruz. Ama bunlar ihtiyaçtan değil, keyiften oluyor. Kendi yarattığın
bir şeyin içinde olmak o kadar keyifli ki… İnsana başka bir şevk veriyor, “Hadi daha iyisini yap” diye
ekstra bir güç veriyor.
- Kendinizden bir şeyler de kattınız mı karakterinize?
Tabii ki. Yazarken hem kendi yaşadıklarımı hem arkadaşlarımın anlattıklarını, birlikte güldüğümüz şeyleri bir araya getirdim.Oyunun içinde benim de altına imzamı atabileceğim cümleler var. Bunu söylemek çok mu iddialı olacak bilmiyorum ama “Patates”i izleyenler hem çok eğlenecek hem de ilişkilerinde daha güçlü durabilmek, ilişkiyi renklendirebilmek için bir çıkış yolu bulacak.
- Nedir o çıkış yolu?
En başta kendini sevmek tabii. Kendinle gurur duyduğunda, kendine yatırım yaptığında parlıyorsun ve asıl o zaman caziben artıyor.
“İki güzel enerji bir arada”
- “Patates” genel geçer güzellik algısını eleştiren bir oyun.
En baştan beri ilişkilerle ilgili bir oyun olmasını istedim. İlişkilerle alakalı herkesin ortak bir derdi var: Bu ilişkiler neden gitmiyor? Niye hep bir son var? Bunların üzerine düşündüm oyunu yazarken. Biz ilişkide yanlış bir odak seçip onun üzerinden ilerliyoruz hep. Oyunda da söylediğim gibi sevgimiz çok yüzeysel. Oysaki daha içten olmalı; daha kalpten, kişinin içinden gelmeli. Nihayetinde de karşısındakini biçimsel olarak seven kadınlar, biçimsel olarak seven adamlar ortaya çıkıyor. Oysaki yalnızca mutlu olduğumuzda gerçek anlamda aşk yaşıyoruz ve mutluluk da fiziksel bir şey değil, içten geliyor. Kişi önce kendini sevmeli, o zaman zaten parlayacak ve güzelleşecek. Karşı taraf da öyle olursa o zaman iki parlak, iki güzel enerji bir araya gelecek ve aşkı yaşayacaklar.
- Oyunun dikkat çeken bir özelliği de cinsiyetçi şakaların, küfürlerin olmaması. Oysa bizim komedi anlayışımız
Bana onlar komik gelmiyor. Beni daha çok durum komedisi eğlendiriyor. Kişi genelde kırılıp üzüldüğü için çok sinirleniyor ve küfrediyor. Bu araştırılması gereken bir konu gerçekten. Oysaki kendimizde kalabilsek, samimi olabilsek bunları yapmayacağız. Bel altı şeylere değil, durumlara gülmek bana daha keyifli geliyor. O zaman kadın ve erkek de eşit oluyor. O durumda kalan herhangi bir kadın da komiktir, erkek de… Çünkü durum komik.
“İyi ki tiyatro var”
- Tiyatroyla nasıl bir bağınız var?
Tiyatrodan asla vazgeçmem. Salondaki herkesi teker teker hissediyoruz tiyatroda. Bu çok garip bir duygu. Seyirci gülünce ekstra bir gaza gelme, gülmeyince de “Hay Allah anlaşılmadı sanırım” diye hafiften bir hüzünlenme durumu oluyor mesela. İyi ki tiyatro var ve hep olsun. Nazar değmesin, çok da güzeller oyunlar çıkıyor bu ara. Çünkü seyirci çok akıllı. Bir oyunun güzel olup olmadığını hemen anlıyor. Giderek daha fazla oyun izlediği için artık çok profesyonelleşti ve güzel oyun seçiyor. Seyirci güzel oyun seçtikçe tiyatro yapanlar da iyi oyun yapmak durumunda kalıyorlar. Seyirci ve tiyatrocular birbirlerini besledi yani. İnsan seyircisiyle gurur duyuyor.