CumartesiMasaj kaygılı yazı

Masaj kaygılı yazı

22.02.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:

Memleket gündeminin rahatlayacağı yok, bari biz biraz rahatlayalım...

Masaj kaygılı yazı

tubakyol@yahoo.com Gündemden yan çizsem de haftaya biraz "kültür" de kattım. Madem bu hafta hayli geriden de olsa modayı takip ediyorum, benim ruhum bile duymadan 22'nci baskısını yapan "Olasılıksız"ı okuyup bitirdim.Ne haftaydı!Bunların hepsini aynı gün içinde yapan kimseler var. Her gün bunları yapan kimseler de var. Ben ama şu üç kalem aktiviteyi koca haftaya bile yaymış olsam, şöyle yan yana yazıp okuyunca, kendime hayret ettim: Vauvv! Kanyon'da MAC'te spordaydım. Öğle yemeğinde Nişantaşı'nda bir arkadaşla buluştum. Alışveriş yaptım. Sonra alacağım bir şeyin peşinden Akmerkez'e kadar gittim. Orada da bir arkadaşla buluşup kahve içecektim. Fakat onun da o gün IKEA'ya gideceği tutmuş. Yoldaydı, geliyordu aslında ama ben artık o kadar da oyalanamadım. Kahvemi Akmerkez'de yalnız içtim. Akşam içkisini, aslında sarktı biraz, gece içkisini diyeyim, City's'te It's a Joke'ta aldım. (Sonra gazetede okudum; City's'teki mekanların içki ruhsatı yokmuş galiba. Neyse, oralara hiç girmeyelim; ruhsat alırlar herhalde, niye alamasınlar?) Hemen düzeltmelere geçeyim: "Spor yaptım" genel bir ifade. Tabii ki ben spor yapmadım. Bir arkadaş aradı, "Çok yoruldum bu hafta" dedi. Canım, kıyamam. Hafta sonları yaymak bizim karakterimizdir. Gel sen de bizde yay.Onun planı spor, havuz, buhar banyosu, sauna, masaj vesaire imiş. MAC'e üye. İnsan o kadar para verince, bulduğu her boş vakitte gidip orada dinlenmek zorunda kalıyor olabilir. "N'olur sen de gel" dedi.Ben tabii biraz yorulacağım ama, çok da sevdiğim bir arkadaşım, onu mu kıracağım. Madem o böyle dinlenecek...Böylece Kanyon'a gittik. Duş, buhar banyosu, terle, soğu, yüz, sauna, terle, soğu, duş... Budur. Neyse, eve döndük. Nihayet azıcık dinlendik. Dinlenmek de yorar Nişantaşı'nda öğle yemeğine gelince... O da öğle yemeği değildi. Ben öğle yemeğine çıkmam. Çünkü o saatte yeni kahvaltı etmiş oluyorum. Dahası, öğle yemeği saatinde Nişantaşı'na hiç çıkmam. Son iki haftadır, Nişantaşı'ndan çıkmıyormuşum gibi bir hava esti ama ben aslında Nişantaşı'na pek çıkmam. Üf sanki bilmiyorsunuz; ben aslında evden bile çıkmam.Fakat bir süredir ta üniversiteden bir arkadaşla haftada bir gün öğle yemeğinde buluşuyoruz. Bir-iki aksatsak da, hayli zamandır bu görüşme planına uyuyoruz. Ömrümüzün belki de en güzel birkaç yılını sabah-akşam birlikte geçirmişiz. Şimdi öyle bir tempo imkansız tabii. Öyle bir tempo yakalasak bile, artık öyle eğlenmeyiz zaten. Ama haftada bir gün bir saat sohbet şahane oluyor.Bu hafta ona Nişantaşı uydu.Ben de ona uydum.Yemeğini bilmem, Backhaus'un kahvaltısı gayet iyiydi, söylememiş olmayayım. Aslında ekmekçi. Gitmişken ekmek de alınabilir. Hah, domestikliğimi de yaptım. Şur'dan iki de ekmek al Gece çıkacaksam eğer, ben eğlenmeyi benim inisiyatifime bırakmayacak bir yer arıyorum. Ortada biri mi soyunur, biri mi giyinir, güreş mi tutar, boks mu yapar, direğe mi tırmanır... Kimse şarkı söylemesin ama. Konsere giderim, o ayrı; fakat her biri başımıza stand up'çı kesilen şarkıcıların bar programları beni eğlendirmiyor.City's'teki It's a Joke nihayetinde bir bar. Okul defteri şeklindeki mönüde işte birkaç komiklik var. İlkokul önlüğü tadında elbiseler giymiş garson kızlar falan da... Bu da işte bir fantezi her'hal. Sonradan arkadaşlar garsonlarla matematik sohbeti yapılabileceğini söylediler. Tanıtımında öyle yazıyormuş. Yapmayın arkadaşlar!Dekorasyonu da öyle bir toplama ki, ne yöne baksan, güzel-çirkin bir yana, bakacak acayip bir şey bulunuyor. Eğlenmedim mi? Eğlendim. Sizin de vardır muhakkak, bir araya geldiğinizde birbirinize "Kar yağıyor" derken bile kahkahalar attığınız biri. Öyle biriyle gideceğim, ben illa ki It's a Joke'ta güleceğim diyorsanız... * * *Spor, gezme-tozma... İş-güç derdinden uzaklaşıp bir rahat etmek de var tabii ama... Spor salonlarında ve popüler barlarda çoğunluğun yaptığı şudur: Aranmak!Aradığını bulma olasılığının yüzdesi nedir, bilmiyorum. Onu da "Olasılıksız"ın David Caine'i ya da It's a Joke'un matematik sohbetli garsonları hesaplasın.Ben de artık evime döneyim. Sınıfları doldurduk... Ortamlardan uzak kalınca, görüştüklerinle de evde buluşup televizyona bakınca, insan rahat ediyor. Ama bir sürü havadisten de mahrum kalıyor.İki hafta önce Polonezköy'e gittik. Dönüşte yolda bir şarkı çaldılar, acayip bi'şi, nasıl komik. Kimin bu? "İzmirli bir grubun" dediler. Yeni mi?Üç yıllıkmış! Geçen hafta iki dışarı çıktım, üç kişi aynı kitaptan bahsetti: "Olasılıksız". Yeni mi?Ne yenisi, 22 baskı yapmış!Nasıl olmuş da benim ruhum duymamış?Bu kitaptan haberdar olmam olasılıksız mıymış? Neyse ki "hiçbir şey imkansız değildir, sadece olasılığı düşüktür". Nihayet raftan kitabı aldım. Başına bir göz atayım... Gözlerime inanamadım. Daha ilk cümlede "Var mısın, yok musun?" yazıyor.Varım!Olasılık teorisi üzerine biraz Heisenberg'in Belirsizlik İlkesi, biraz Laplace'ın Şeytanı, sonra Jung'un toplu bilinçaltı ve epilepsi nöbetleri...Kumar, mafya, iyi kalpli kötü polis, ajanlar, doktor Frankenstein'lar ve tabii kovalamaca... Yazarı Adam Fawer, belli ki bu kitabın filme çekilme olasılığının gayet yüksek olacağını hesap etmiş. Eli değmişken, kitabı senaryo gibi yazmış. Bir aşamadan sonra film izler gibi okunuyor. Çabucak bitiyor. Atladığım başka popüler bilim aksiyonları da var mı?Tam da eve girmiştim. Çıksam mı? Elin Adam'ı "Var mısın, yok musun?" diyor Ekşi Sözlük'te biri "Da Vinci Şifresi'nin Matrix'e doyduğu an" diye tarif etmiş "Olasılıksız"ı. Ben bu tanımdan da esinle kitabı tarif edecek olsam, "Michel Houellebecq'in Temel Parçacıklar'ının Da Vinci Şifresi'ni çözdüğü an" derdim.Ve yanılan ben olurdum.Adam Fawer'ın fotoğrafına bakar mısınız? Adeta Ajan Smith. Adam'ımız ajan çıktı