Cumartesi'Kötülük bizi kuşatmadan kurtulmalıyız'

'Kötülük bizi kuşatmadan kurtulmalıyız'

12.10.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:

 İlk romanı “Birinci Kıyamet”i konuşmak için buluştuğumuz Buğra Gülsoy; “Şiddetin, içinde doğar ve büyürsen bir şekilde şiddetin kendisine dönüşme ihtimalin var. Kötülük bizi kuşatmadan ondan bir an önce kurtulmalıyız” diyor.

Kötülük bizi kuşatmadan kurtulmalıyız

 

 Sabri Mahir yaşadığı fırtınalı hayatının nerede ve ne zaman son bulduğunu bilmediğimiz bir kişilik. Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyete uzanan hikayesinde ilk Türk boksör olarak geçiyor. Sabri Mahir’in İspanya’da boksun yasaklanmasına yol açan maçından Tevfik Fikret ile olan ilişkisine kurmacayla gerçeğin ustalıkla bir arada kurgulandığı yaşamı bizlere sunan bir kitap yayımlandı İnkılap Kitabevi tarafından. Buğra Gülsoy imzalı... Muhammed Ali belgeseli izlerken “Boks bizim topraklarımıza nasıl ulaştı?” sorusunun peşine takılan oyuncu “Her araştırdığımda içimde yeni dünyalar kurulmaya başladı” sözleriyle tarif ediyor içinde yıllardır demlenen hikayeyi. Sabri Mahir’in sürükleyici hikâyesi serinin ikinci kitabı “İkinci Kıyamet”te 1970’lere dek uzanacak. “Birinci Kıyamet”i konuşmak üzere romanın gizli kahramanlarından Pera’nın ev sahipliği yaptığı 1924 İstanbul restoranında buluştuk Gülsoy ile...

Haberin Devamı

Kötülük bizi kuşatmadan kurtulmalıyız

 - Kitap okuyucular için oldukça sürükleyici bir hikâyeye ve dile sahip. Sizi Sabri Mahir’in hikâyesinin peşine düşüren şey neydi? Neden onun hikâyesini anlatmak istediniz?

 Üniversite döneminden bu yana tarihin içinde, zamanın içinde sıkışmış karakterleri, yaşamış insanları araştırıyorum. Kendi coğrafyamızda, kültürümüzde tanımamız gereken o kadar çok insan var ki... Sabri Mahir ile karşılaşmam 10 yıl öncesine dayanıyor aslında. Muhammed Ali’nin bir belgeselini izlemiştim ve bizim ülkemizde boks nasıl ortaya çıktı diye merak etmeye başladım. Derken Sabri Mahir’e dokundum. Sabri Mahir, bir sürü yeni dünyaya gidiyor, birçok coğrafyadaki hayatların kıyısından geçiyor ve bir türlü kendini var edemiyor. Bu temeli baz alarak bunu yazmam gerekiyor dedim. Her onu okuduğumda benim dünyamda yeni dünyalar kurulmaya başladı. Özellikle 1. ve 2. Dünya savaşlarının öncesi ve savaş hali. Bu savaşlarla yeni bir çağa geçiliyor, tabiri caizse kartlar yeniden dağıtılıyor. O çalkantılı dönemin içinde de hem tarihe hem de öfkeye tanıklık ederek “kötülüğün” izinde bir hikaye yaratmaya çalıştım.

Haberin Devamı

 - Romanda Edgar Allan Poe’dan alıntılar var. Neden Poe?

 Edgar Allan Poe ilham aldığım insanlardan biri. Romanda Sabri ile buluştukları nokta varoluşlarını sorgulamaları ve biraz hayata karanlık yerden bakıyor olmaları. Dolayısıyla Sabri, hayatının bir yerinde Poe ile kesişiyor. Her bölüm başlamadan bölümde ne anlatılacağı, Sabri’nin ne yaşayacağı o sözlerde var. Poe’nun sözleri aslında Sabri’nin ifade etmeye çalıştığı şeyler.

 - Kitabın başında zamanla ilgili meselenin anlatıldığı bir bölüm var. Zaman Buğra Gülsoy için ne anlama geliyor?

 Zaman çözmemiz gereken bir şey. Henüz çözülmüş değil, ben de çöze medim. Zamanın bir bütün olduğunu düşünüyorum. Bütün zamanın aynı anda ve çoktan yaşandığını düşünüyorum. Geleceğimizde buradaki bazı seçimlerimizle sadece bazı paralellikleri değiştirebiliyoruz. Sürekli kendi içinde bulunduğumuz zamanı yaşam ve ölüm arasına sıkıştırıyoruz. Bunu kendi hayatımızın içinde planlarımız, programlarımız olarak ayırıyoruz. Ama aslında şimdiki zamanda yaşayan her insanın gelecekteki zamanları tasarlayabilmek gibi bir sorumluluğu var. Bunun bilincine varılması gerektiğini düşünüyorum.

Haberin Devamı

 “Egoyu dengelemek gerek”

 - Sabri, canavar diye nitelediği öfkeli tarafının ta kendisi olduğunu idrak ediyor. Sizin zaman zaman dışarıda bıraktığınız, bana ait değil dediğiniz ve yüzleştiğiniz bir tarafınız var mı?

 Muhakkak ki birçok insanın var. Romanda Sabri’nin canavarı olarak geçen şey aslında hepimizin içinde sürekli mücadele ettiğimiz egolarımız. Aslında hepimiz canavarlarımızla mücadele ediyoruz sürekli. Bunu otokontrolümüzle sağlıyoruz ama Sabri sağlayamıyor. Bunun nedeni de geçmişinde yaşadıkları.

 - Romanda edebiyat tarihimizin en önemli figürlerinden Tevfik Fikret’i görüyoruz. Sizin için özel bir anlamı var mı?

 Düşünce evresi, içinde bulunduğu dönemdeki aydın görüşü çok önemli. Her dönemin kendi içinde böyle aydınlara ihtiyacı var. Tevfik Fikret, “Milletim insanlık” diyor, böylesine hümanist bir yerden yaklaşıyor ve sevginin bizi kurtaracağına inanıyor. Tevfik Fikret bu yüzden çok kıymetli. Galatasaray Lisesi’nde müdürlük yaparken içindeki sevgiyi öğrencilerine aşılıyor. Tevfik Fikret yaşadığı zamanda gelecek adına üzerine düşen sorumluluğu almış biri. Hepimiz bu noktadan yaklaşmalıyız.

Haberin Devamı

 - “Belki insanoğlu böyle doğdu, belki de sonradan öğrendik. Şiddetin içinde doğduğunda şiddetin kendisine dönüşürsün büyürken” diyorsunuz romanda. Şiddete bir son verebilecek mi insanlık?

 Bu tarihin başka dönemlerinde de böyleydi. Şiddetin, içinde doğarsan büyürsen bir şekilde şiddetin kendisine dönüşme ihtimalin var. Bunu ne kadar sindirdiğin ve yüzleştiğinle ilgili. Ne yazık ki her dönem şiddet olacak. Bunu durdurabilir miyiz? Durdurabiliriz tabii ki… Bütün bunlardan seri boyunca da bahsedeceğim kötülük bizi kuşatmadan bir an önce kurtulmalıyız.

 - Sabri Mahir öfkesiyle de bambaşka bir adam… Siz öfkenizi kontrol etmekte zorlanır mısınız?

 Yaptığım iş egoların yüksek olduğu bir iş. Elimden geldiği kadar o egoyu düşürmeye çalışıyorum. Egolarımızı dengelememiz gerekiyor. Egoyu sadece işimize yansıtalım, çevremize yansıtmayalım. Çok nadir sinirlenirim. Genelde empati yaparım birine sinirlenmeden önce. Sorgularım. Gerçekten haklı mıyım bu konuda?

Haberin Devamı

 - Sabri, Pera’yı dünyası olarak tanımlıyor. Sizin için dünya neresi?

 Pera derken doğduğu büyüdüğü çevreyi de tanımlıyor. Ben de ait olduğum, ait hissettiğim ve özgür hissettiğim yer olarak tanımlıyorum dünyayı. Sınırları çizilmiş bir toprak parçası gibi değil. Öncelikle dünyamız ailemiz ve çevremiz sonrasında onlarla birlikte ait olduğum dünya. Eğer o dünya senin kurduğun küçük dünyana müdahale ediyorsa savaşıyorsun ve kendini dünyanı korumaya çalışıyorsun. Pera’ya duyduğu aşk toprağına, ait olduğu yere duyduğu aşk. Ve kaçmak zorunda kaldığında da aslında yuvasına, Pera’sına, ait olduğu topraklara dönmeye çalışıyor. Onun umuduyla hayatta kalmayı başarıyor. Aşk böyle bir şey, oraya ait hissetmek.

Kötülük bizi kuşatmadan kurtulmalıyız

 “Hande ile çok güzel bir enerji yakaladık”

 - Sizi yakın zamanda “Azize” ile Kanal D ekranlarında izleyeceğiz. Nasıl bir dizi bekliyor izleyiciyi?

 Ali Gündoğdu yolladı projeyi “Okur musun” diye. Başar Başaranlar yazıyor, Volkan Kocatürk yönetmenliğini üstleniyor. Hande Erçel ile birlikte oynuyoruz ki çok da beğeniyorum kendisini. Çok da güzel bir enerji yakaladık. Çekimler de başladı. Tanıdık ama çok farklı bir yerden anlatacağımız bir hikaye. Çok tanıdık, çok bildiğimiz bir hikaye Volkan Kocatürk’ün kurduğu dünya ve güzel bir kadroyla çok gerçek olacaktır bütün karakterler. Hem karakter çok ilgimi çekti hem de hikayenin başka bir yönden bakan tarafı ilgimi çekti.

 “Evladımı babamın öğrettiği şekilde yetiştirmeye çalışıyorum”

 - Kitabın alt metinlerinden biri de babalık kavramı. Nasıl bir baba Buğra Gülsoy?

 “Babalar neyse evlatlar da odur” cümlesi var kitapta. Bu da geçmişi ve geleceği birleştiren bir şey. Ne şanslıyım ki ben, babam neyse evladı da o oldu. Babam çok güzel yetiştirdi beni. Ben de şimdi evladımı babamın bana öğrettiği gibi yetiştirmeye çalışıyorum.