Cumartesi“Hayatta her şeye romantik yaklaşırım”

“Hayatta her şeye romantik yaklaşırım”

10.12.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

“Sen Benim Herşeyimsin” filmi vizyona giren Melis Birkan, “Gerçekçilikten çok, romantik yaklaşmayı severim her şeye. Duygusallık benim için önemli. Hayat motivasyonum huzur” diyor

“Hayatta her şeye romantik yaklaşırım”

elis Birkan uzun bir aradan sonra “Sen Benim Herşeyimsin” filmiyle beyazperdeye döndü. Röportaj için buluştuğumuz Birkan’ı tanımlarken menajerinin “İlkbahar gibidir” demesinin sebebini anladık, bol bol güldü, kedilerle oynadı; herkesin enerjisini yükseltti. Oyuncuyla filmi ve neler yaptığını konuştuk.

Haberin Devamı

- Sinemaya biraz ara vermiştiniz, “Sen Benim Herşeyimsin”le geri dönüyorsunuz.

Beş-altı yıl oldu ama bilinçli bir ara değildi, öyle gelişti. Tolga Örnek işlerini takip ettiğim, çalışmak istediğim bir yönetmendi. Tolga Çevik’le de onun show’unda bir-iki kez çalıştık. Çalışmak istediğim bu isimler haricinde karakter daha önce oynamadığım bir karakterdi. Hepsi birleşince çok da düşünmeye gerek kalmadı.

- “Sen Benim Herşeyimsin” nasıl bir film?

Bir aile ve ilişki filmi, herkesin herhangi bir karakterle özdeşlik kurabileceği bir iş. Tolga Çevik’in dediği çok güzel bir şey var: Çocuğu olan ya da olmayanlar, çocuk yapmak isteyen ya da hiç istemeyenler, bir aile olmakla ilgili isteyen-istemeyen herkesin izlemesi gereken bir film bizce.

Haberin Devamı

- Pınar nasıl bir karakter?

Pınar rahat, istediği gibi bir hayat yaşarken bir anda tahmin etmediğini düşündüğümüz bir hamilelikle karşılaşıyor. Çocuğunu doğuruyor ama planladığı gibi gitmiyor bazı şeyler. Ona daha iyi bakacağını düşündüğü için, babaya da açıklamadan bebeğini babasına emanet edip ortadan kayboluyor. Yaklaşık yedi-sekiz sene sonra hayatını düzene soktuğu ve daha güçlü, faydalı olacağını hissettiği bir anda geri dönüyor. Onların hayatına dahil olmakla ilgili de tabii birtakım dengeler altüst oluyor.

- Pınar alışık olduğumuz fedakar annelerden değil. Karaktere çalışırken anneliği nasıl ele aldınız?

Dışarıdan baktığınızda bir anne ya da babanın çocuğunu bırakıp gitmesi hiçbir şekilde kabul edilir şey değil. Ama ben karakteri yorumlarken o tarafın değil, şartların insan psikolojisini nasıl böyle bir şey yapmaya itebileceğinin üstüne gittim. Haklı-haksız olarak değil de insani yönden yaklaştım. Ortada bir çocuk var ve herkes birbirine iyi gelmeye ve kendini affettirmeye çalışıyor. Onu sevsin; hak versinler gibi bir düşünceyle oynamadım, belki bazılarını çok sinirlendirecek Pınar. Ama insanların “O durumda olsam ne yapardım” demesi, bunları düşündürtüyor olması benim için önemli.

- Çekimler nasıl geçti?

Çekirdek bir ekiptik. Birbirimizin dilinden rahat konuşabildik, rahat anlaştık. Aynı yerlerden bakan insanlarız zaten yaklaşık olarak. Sadece komedi tarafı değil, draması da gayet kuvvetli bir iş bu. O zor sahnelerde de biz birbirimizi gülümsetmeyi, güldürmeyi becerdik. Öyle olunca da sanırım samimiyeti yüksek bir iş oldu.

Haberin Devamı

- Oynadığınız “Bira Fabrikası” ve “En Kısa Gecenin Rüyası” bu sezonda da Moda Sahnesi’nde devam ediyor.

Evet. Moda Sahnesi’nin hayatıma girişi de sürpriz ama çok güzel bir zamanlamayla oldu. Mutluyum, bu işi yaptığım insanlar hem çok destek hem de hayata aynı yönden baktığım insanlar. Tiyatroda çok fazla şey öğrendim. Kamera önünde bilmediğiniz birtakım disiplinleri, teknikleri de görüyorsunuz, birbirini destekliyor.

“Hayatta her şeye romantik yaklaşırım”

“Kontrollü olmak lazım”

- Yakın çevrenize sizi sorsak...

Çok gülen, güldüğü kadar da rahat ağlayabilen bir insan diyeceklerdir herhalde. Gerçekçilikten çok, daha romantik yaklaşmayı severim her şeye. Duygusallık benim için önemlidir. Öyle bir ailede büyüdüm. Huzurdan besleniyorum. Galiba hayat motivasyonum o: Etrafımdakiler de huzurlu olsun, birbirimize huzur verelim. Çok büyük hırslarım yok. Bir şey izlerken aklıma hiçbir zaman “Bunu ben oynasaydım” gelmez örneğin.
O kadar büyük bir iddia ki “Ben daha iyi oynardım”; o dedikoduyu, hırsı kendi kendine yaparken bile birazcık kontrollü olmak lazım.

Haberin Devamı

- Gündemi takip ediyor musunuz?

Hepimizin ettiği kadar, genel anlamda şu anda ne yapıyoruz, neredeyiz görmek için tabii ki ediyorum. Ama öyle çok politikadan hoşlanan, bayılan bir insan değilim.

- Alışverişi, yemek yapmayı sever misiniz?

Bir kadın olarak hele de keyfim yerindeyse ya da moralim bozuksa, çıkayım kendime ya da sevdiklerime hediye alayım severim. Hediye almak, tahmin etmediği zamanda birine bir şey vermek beni mutlu ediyor. Stresini mutfağa girip atan biri değilim. Sebze yemekleri ve tatlıya çok düşkünüm, onları yapmayı severim. Ama el işi, örgüydü, boyamaydı bayılırım, onlarla uğraşıyorum fırsat buldukça.

- Peki 80 yaşında beyaz saçlı bir oyuncu olarak izler miyiz sizi?

Onu ne kadar istiyorum anlatamam. Çok güzel yaşlanan, oyunculuğun her senesini başka türlü, dolu dolu yaşayan insanlara büyük saygı duyuyorum ve onları izlemeyi çok seviyorum. Bu iş çok uzun süreçli bir iş ve her projede her yaşın farklı bir yeri var.

Haberin Devamı

“Oyunculuk aklımda yoktu”

- Hayatınızda kendinizle barışık, mutlu bir dönemde misiniz?

Gayet barışık bir dönemdeyim, içim rahat ve mutlu olduğum bir süreçte devam ediyorum. Şu zamanda şunu yaparım, bu yaşta bunu kesin yapmalıyım gibi kendime koyduğum katı kurallarım yok ama hayatıma katarak ilerlediğim şeylerle ilgili mutluyum.

- Oyunculuk dışında bir B planınız oldu mu hiç?

B planı olarak şunu yaparım demedim ama mezun olduğumda hayatımı tamamen dans üzerine kurmayacağıma karar vermiştim. Kreatif şeyleri, bir şeyler üretmeyi seviyorum. Kendimce mutlaka yapılacak bir şeyler bulunabilir diye düşünüyorum, bazen fikirlerim oluyor. Boş zamanlarımı iyi değerlendirmeye çalışıyorum o anlamda.

- Keşfedilme hikayeniz de filmlerdeki gibi olmuş...

Evet, bir kart vererek yanımdan giden bir menajerim oldu; çok havalıydı. Oyunculuk aklımda yoktu ama ne yapacağınızı biliyor muydunuz deseniz bilmiyordum. Bir süre yapabilir miyim, istiyor muyum gibi sorular sorduğum süreç oldu o süreçte de menajerim kendime inandığımdan daha çok inandı ve iyi ki öyle oldu. Bu işi yapmayı çok seviyorum; tiyatrosu, sineması, televizyonu... Hepsinde çok farklı bir şey öğreniyorum.

“Çocukla ilgili bir korkum yok”

“Hayatta her şeye romantik yaklaşırım”

-Neler kızdırır sizi?

Haksızlığa kızarım. Bencillik, insanın etrafındaki her şeyin sadece kendisi için var olduğunu zannetmesi fikri beni çok sinirlendiriyor. Çocuklara, yaşlılara kötü muameleye ve hayvanlara kötü davranıldığında çok sinirlenebiliyorum.

- Sevdiğiniz biri için, aile kurmak için mesleği bırakır mısınız mesela?

Hayatımı geçireceğim insan sanmıyorum ki bana bunu söyleyecek biri olsun. Ama zorunda kalsam mutlaka yaparım, bir şeyin zorunda kalınca ne kadar büyük konuşsa da herkes yapar.

- Anne olmayı istiyor musunuz?

Tabii ki isterim bir ailem, bir çocuğum olsun ve onu da bir ailenin içinde mutlu büyüteyim. Bence o aile olma, oradaki çaba gerçek tutuyor insanı. Hayatta kendinle ilgili saçma sapan şeyleri unutturuyor o koşturma. Öbür türlü insan kendiyle kalınca kendine yoğunlaşır; o ne kadar sattı, işim kaç bin oldu diye düşünür, öyle de hayat geçmez. Çocukla ilgili bir korkum yok, zamanı gelince olacak. -