30.12.2017 - 01:30 | Son Güncellenme:
Özge Tabak-ozge.tabak@milliyet.com.tr
2004’te ilk defa sahneye çıkıp caz söylemesiyle başlıyor profesyonel müzik kariyeri Dolunay Obruk’un. Kendi yazdığı şarkıları kadar, hepimizin sevdiği türküleri caz olarak yorumlamasıyla da dikkat çekiyor Obruk. Bu akşam Nardis Jazz Club’ta sahnede, martta ise yeni albümüyle karşımızda olacak. Feriye Palace’da buluştuğumuz müzisyenin 2018 için dileği ise şöyle: “Aklı kaybetmemenin yolu sanattan geçer. Hayatta karşımıza çıkan, özellikle negatif olduğunu düşündüğümüz konularda bizi kendimize getirecek; içindeki iyiyi, doğruyu gösterecek tek alanın sanat olduğunu düşünüyorum. Bol sanatlı bir yıl diliyorum.”
- Caz ve dünya müziği diyebiliriz miyiz, nasıl tarif ediyorsunuz müzik tarzınızı?
Caz özgürlüğün müziği. Sanat özgürlük zaten o ayrı da, caz ayrıca özgür bir alan tanıyor. Bir söylediğiniz şarkıyı ikinci kez söylediğinizde aynı şekilde söylememe özgürlüğüne sahipsiniz. Ben insanların ve müziğin kategorilere sokulmasını doğru bulmuyorum, özellikle de günümüzde. O yüzden “Kendi müziğimi yapıyorum” diyorum. Çünkü dünyadaki caz şarkılarını seslendirmenin yanı sıra kendim de şarkı yazıyorum. Caz şarkısı yazdığım da oldu, tango da, Türkçe sözlü başka şarkılar da…
- Nardis Jazz Club’ta bu akşam konseriniz var. Nasıl bir dinleti olacak?
Dünya caz müziğinden sevilen şarkılar olacak. Yeni çıkan “Özledim” isimli single’ım, “Fi” dizisinde kullanılan “Alıştırıyorum”, çok sevilen “İstanbul Kafası” ve martta çıkacak yeni albümümden “Düğün” gibi bana ait şarkılar olacak. Elit bir tabakaya aitmiş gibi tanımlansa da bazı kesimler tarafından, caz aslında bir halk müziği. Dolayısıyla bizim halk müziğimizi caz formuna yerleştirmekte bir sakınca görmüyorum ben. Klasik türk müziğini de çok seviyorum. Armonik olarak birbirine uyumladığımız Türk geleneksel müziklerini cazla ilişkilendiriyorum. Sahnede yapmayı en sevdiğim şeylerden biri bu. Çok sevdiğim Neşet Ertaş’tan “Ahirim Sensin” ve klasik Türk müziğinden Münir Nurettin’in “Kalamış” gibi şarkıları da repertuvar listemde var.
- Kendinize has bir sahne tavrınız var. Sahnedeki enerjinizin sırrı nedir?
Hayatımda da sahnede de samimiyetten yanayım. Ekranda ve sahnede hiç kimseyi kandıramazsınız. Aklınızdan geçenler altyazı gibi dökülür ortaya. “Şu an burada olmak istemiyorum” hissinizi gözlerinizden okurlar. Dolayısıyla üzgünsem ona göre, mutluysam ona göre şarkı seçiyorum. O yüzden repertuvarı sabitlemekten yana değilim, akışa bırakıyorum. Bir şarkı söylüyorsam bu demektir ki bir hikaye anlatıyorum. Mesela şarkı söyleme üzerine özel dersler veriyorum. Bu derslerde “Şarkıyı araç olarak kullanarak kendi duygunu nasıl dışa vurursun?”u anlatıyorum. Sahnede yaptığım da tamamen bu.
“Üzgünsem ona göre şarkı seçiyorum”
- Daha geniş kitleye ulaşma, daha popüler olma üzerine hedefleriniz var mı? Yoksa “müziğimi sevenler dinlesin, daha niş kalayım” gibi bir düşüncede misiniz?
Albümlerimin özelliği kendi içinde farklı tür müzikal altyapısı olan şarkıları barındırıyor olması. Dolayısıyla daha geniş bir kitleye hitap edebiliyor. Ben popüler olayım, yollarda yürüyemeyeyim noktasında değilim. Fakat ne kadar çok insana ulaşırsa şarkının o kadar işe yaradığını düşünüyorum. Şarkıları duygu dünyamızda karşılık bulduğu için dinliyoruz. Müziği paylaşmak çok özel bir şey. İsterim uzak kalmasın dinleyiciden, herkese ulaşsın. Bir yandan da her şeye çok rahat ulaşabildiğimiz bir dünyadayız. Niş kalıp keşfediliyor olmak da güzel bir durum. O yüzden nereye giderse... Benim işim üretmek.
- Söz yazma süreciniz nasıl geçiyor?
Ben her yere yazarım. Peçeteler, faturaların arkası… Söz ve müziği aynı anda yazıyorum. Genelde de yaşadığım olayları hazmettikten sonra, geriye kalanlardan çıkıyor şarkılar. Sanatın her alanında üretmek besliyor beni. Şarkı yazdığımda var olduğumu tescilliyor gibi hissediyorum. Ya da resim yaptığımda, fotoğraf çektiğimde, tasarım yaptığımda… Bir şey üretiyor olmak nabız almak gibi geliyor bana. Hayattaki amacım bu herhalde, görsel sanat ve müzik. İkisini sahne performansı olarak da bir araya getirmeyi düşünüyorum.
- Mart ayında çıkacak yeni albümünüz.
Dokuz parça olacak. “Asiye” türküsü hariç şarkılar bana ait. Bir türkü albümü yapmaktansa, türküleri albümün içindeki renklerden biri olarak konumlamayı daha doğru buluyorum. Ben proje insanıyım. Bir hikayenin müziğiyle, görüntüsüyle anlatımı beni ilgilendiriyor. Bütünsel bakıyorum. Bazı markalarla işbirliği yaparak hem üretimi hızlandırmak niyetindeyim hem de sosyal sorumluluk adına bir üretim kanalı oluşturmak istiyorum. Çocuklar, doğa, hayvanlar gibi alanlarda katkım olsun istiyorum. 2018’de yurtiçi ve yurt dışında daha çok konser planlıyoruz. İsterim ki Anadolu’nun birçok yerine gideyim…
“Oyunculuk ve kitap projelerim var”
- Grafik tasarım bölümü mezusunuz. Müzik haricindeki projeleriniz neler?
Fotobiyografik dediğim bir kitap türü yapıyorum. Fotoğraflarını da kendim çekiyorum. Tamamen görsel dille biyografi anlatıyorum. Bahar Korçan’ın kitabını yaptım bu şekilde. Doğaçlama tiyatro oynuyorum ve oyunculuk yapıyorum. Reklamlarda yer alıyorum. Joy jazz’da “Caz kafası” isimli bir radyo programı yaptım. Yine TRT Müzik kanalında “İş Çıkışı” isimli bir program sundum. Objeleri fotograflayıp doku fotoğrafları çekiyorum. Ürettiğim görsel malzemelerle ilgili bir de kitap projem var. Çocuklarla felsefe ve sanat çalışmaları yapıyorum. Sanat üzerine konferanslar veriyorum.
“İlgi alanlarım geniş”
- Maceraperest bir yanınız varmış. Scuba diving hocalığı yapmış, su altında rugby oynamışsınız...
Formula 1 2005’te Türkiye’de ilk defa gerçekleştiğinde, hem Formula 1’de hem Dünya Ralli Şampiyonası’nda lisanslı hakem olarak çalıştım. 1994’ten beri dalış yapıyorum, scuba diving eğitmeniyim. Üniversitede dağcılık, kaya tırmanışıyla ilgilendim. Su altı rugby’sini üniversite öncesi oynamıştım. Havuzda su altında oynanıyor, bayağı mücadele gerektiren bir spor. Çok merak eden biriyim, her şey hakkında bir bilgim olması lazım. O yüzden ilgi alanlarım geniş. Adrenalin severim. Otomobil sporlarına çok düşkünüm. Bu aralar motora merak sardım.
- Bu yoğunlukta nasıl dinlendiriyorsunuz ruhunuzu?
Ya doğaya ya sanata sığınıyorum… Dünyanın herhangi bir yerinde bir modern sanatlar müzesinde kendime geldiğim çok olmuştur. Aynı şekilde ağaçların altında yattığımda ya da daldığımda da çok mutlu oluyorum.