14.06.2021 - 14:05 | Son Güncellenme:
Zamanın birinde, ayının ininde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde, bir padişah yaşarmış sarayın birinde…
Padişah camdan bir kule yaptırmış ama bir şeyin eksik olduğunu düşünür dururmuş. Günlerden bir gün ihtiyar bir adam gelmiş ve padişaha demiş ki:
-Padişahım bu kuleye Kaf Dağı’nın ardındaki Altın Bülbül yakışır. Onu koyarsan tamamlanır.
Padişah başlamış düşünmeye. Çocuklarına dert yanmış, onlar da bülbülü bulacağız diye ona söz vermişler.
Her biri atına binip yola koyulmuş. Giderken önlerine üç yol çıkınca; büyük oğlan birinciden, ortancası ikinciden, küçük de bataklık olan dikenli yoldan gitmiş.
İki büyük oğlan ilerde buluşmuş ve tüm paralarını şehirde harcamış. Paraları bitince de hancının yanına çırak olarak girip çalışmaya başlamışlar. Küçük oğlan ise zorluklar içerisinde yoluna devam etmiş ve bir pınara varmış. Pınarın başında Keloğlan’ı görmüş. Sohbet ederken Keloğlan:
- Sana yardım edeyim, yola birlikte çıkalım, demiş.
-Tamam, demiş küçük oğlan
Keloğlan ve küçük oğlan yola devam etmiş. Bu sefer çöle denk gelip, susuz kalmışlar. Deve denk gelip onunla savaşmışlar. Ardından başka bir devle karşılaşıp onu da yenmişler. Bu sırada karşılarına bir peri kızı çıkmış ve son devin en güçlüsü olduğunu ve onu nasıl yeneceklerini anlatmış.
Son devi de yenen ikili devin evinde bülbülü aramaya başlamışlar ama evde 99 oda varmış. Sonunda bülbülü bulup saraya dönmeye karar vermişler.
Dönerken kardeşlerini bulmuş ve onları da yanına alarak saraya doğru hareket etmiş ve Keloğlan’a veda etmiş küçük oğlan. Ancak ağabeyleri onu kıskanmış ve onu suya atarak saraya ondan önce varıp bülbülü kendilerinin bulduğunu söylemişler.
Keloğlan olanları görmüş ve küçük oğlanı kurtarıp saraya getirmiş. Bütün olanları padişaha anlatmış. Gerçekleri öğrenen padişah iki oğlunu da saraydan kovmuş. Keloğlan’a da güzel bir ev vermiş. Padişahın küçük oğlu ile Keloğlan ömür boyu çok iyi arkadaş olmuşlar.