15.02.2012 - 11:37 | Son Güncellenme:
O sabah kalktığımda acaba diğer sabahlardan farklı ne vardı hayatımda?
Küçük kızımın uyuyan yüzüne bakarken onun hayatıma giren bir melek olduğu düşüncesinde kaybolmuştum.
Dakikalarca kaldım yatağının başucunda. Derken gözlerini açtı ve onun küçük gözlerindeki kocaman ışık gözlerime dokundu. Gülümseyip kapattı gözlerini yeniden. Sonra bir oyuna dönüştü bizimkisi.
Kahkahalarla yataktan kalktığımızda evin içinde yakalamaca oynayan yaramaz çocuklara dönüşmüştük ikimiz de.
Şimdi, Simplicity Parenting /Daha Sade Bir Hayat adlı kitabı okurken o sabah kızımla geçirdiğim mucizevî vakti sadeleşmeye borçlu olduğumu anlıyorum. Yazar, sadeleşmenin nasıl dingin anlar yarattığını ve ilişkinin aslında işte bu anlarda kurulduğunu anlatırken, benim aklıma da o sabah geliyor işte. Hayatımız ne kadar çok stres, koşuşturmaca, teknoloji bombardımanı, alışveriş çılgınlığı ile dolu, diye düşünüyorum. Randevuma yetişmek, onu yuvaya yetiştirmek, kahvaltı ettiğinden emin olmak derken nasıl bir bağrış çağrış ile kalktığımız başka sabahlar geliyor aklıma.
Çocuklarımızla aramızdaki ilişkiyi neredeyse kaybettiğimiz bu yüzyılda, kendi yaşam rutinimize onları hapsedip, ellerinden aldığımız çocukluklarını nasıl geri vereceğimizi toplum olarak konuşmalıyız.
Hiperaktivite, dikkat bozukluğu, travma sonrası stres belirtilerinden iyileşmenin yolu ilaçlardan değil sadeleşmeden geçiyor.
Kızımla geçirdiğime benzeyen başka sabahlar da var hayatımda. Sanki kendi hayatımda sadeleştikçe, danışanlarımın kendi hayatlarındaki sadeleşmeye kapı açıyorum. Ya da onlar sadeleştikçe, yaşadıkları farkındalık benim hayatıma yansıyor. Ama bildiğim bir şey var ki sadeleşme olmadan ilişki olmuyor.
Daha sade bir hayatla gelen o mucize sabahları her gün yaşayacağımız yepyeni günlere…