CaddeTÜRK MEDYASININ AYKIRI KALEMİ

TÜRK MEDYASININ AYKIRI KALEMİ

16.10.2012 - 18:50 | Son Güncellenme:

Hacettepe Üniversitesi’nin kuruluşunda önemli rol oynamış, YÖK’ün kuruluşunda ikinci adam olabilecekken protesto etmek için çok sevdiği öğrencilerinden ayrılmış, ardından sayısız öğrenci yetiştirmiş, 30’un üzerinde kitap yazmış, Cumhuriyet gazetesi yazarı ve kendi deyimiyle hâlâ bilim öğrencisi Emre Kongar, hayatındaki dönüm noktalarını ve Türkiye’nin siyasi gündemini Boxer’a anlattı...

TÜRK MEDYASININ AYKIRI KALEMİ

Felsefe öğretmeni anne ve babanın çocuğu olarak İstanbul’da doğmuşsunuz. Hikayenize oradan başlarsak, yaptığınız işlerle ilgili hayalleriniz var mıydı?
Çok mutlu bir çocukluğum oldu. Kışları Çarşıkapı’daki evde, yazları Vahdettin’in köşkünde geçirirdik. Doğayla iç içe büyüdüm. Belki de doğa sevgim oradan geliyor. Hiç büyük hayallerin peşinde koşmadım. Ama insanlığa yararlı bir şeyler yapayım diye düşündüğümü hatırlıyorum. Ortaokulda ve lisenin ilk yıllarında, tıpta veya mühendislikte bir şeyler keşfedeyim diye bir özlemim olduğunu anımsıyorum. Fakat sonra sosyoloji ve felsefe beni etkiledi; siyasal bilgileri seçtim.

Haberin Devamı

Ama mutlu çocukluk önce ağabeyinizin, ardından babanızın ölümüyle perdeleniyor...
Ağabeyimi 15 yaşımda kaybettim. Bu benim bütün hayatımı etkiledi. Çünkü ağabeyim benim idolümdü. Belki de o erken öldüğü için, (21 yaşında) ben de kendime 30 yaş ömür biçtim. Çok çalışmamın nedeni de odur. İlk üç kitabım aynı yılda ve hepsi 30 yaşımdayken yayımlandı. Ağabeyimin ölümünün acısından dolayı, babamın yüreğine indi, iki yıl sonra hem de aynı gün öldü. Özetle, 15 yaşıma kadar mutlu bir çocukluk sonrasında büyük bir travma. 18 yaşımda da Ankara’ya gittim zaten.

Aşk acısı tesellisi Siyasal Bilgiler Fakültesi döneminde hayatınızdaki en önemli olay?
Karımla tanıştık, sınıf arkadaşıydık.

O sınıfın en güzel kızlarından biri ama sizin de İstanbul’da bir sevgiliniz var...
Evet, önce dert ortaklığı yaptık. Beni İstanbul’daki sevgilimden ayrıldığım için teselli etti, demek ki çok iyi teselli etmiş.

Haberin Devamı

Evleniyorsunuz ve ardından Birleşmiş Milletler bursuyla Amerika’ya gidiyorsunuz. Sonra Hacettepe Üniversitesi dönemi başlıyor. Nasıl oldu?
Amerika’da mastırımı bitirince Birleşmiş Milletler uzmanları bana “Hacettepe’de Nusret Fişek diye bir profesör var, dönünce onu bul” dediler. Ben de dönünce ona gittim, “Sizi görmemi söylediler” dedim. O da beni İhsan Doğramacı’ya götürdü. Doğramacı, “Nedir senin ihtisasın?” diye sordu. “Toplum örgütlenmesi” dedim. “Biz bireyle çalışma uzmanı arıyoruz, git” dedi, yolladı beni. Bir hafta sonraysa, Nusret Fişek araya girmiş, eski hocalarımdan çok iyi referanslarım olduğunu söylemiş, “Gel, başla” diye aradı. O zaman Hacettepe Tıp Fakültesi’ydi. Üniversite olmak için sosyal bilimler bölümüne ihtiyaç vardı, onu ben kurdum. Ayrıca tıbbı, temel bilimleri örgütledim. Doğramacı bana tam yetki verdi.

İhsan Doğramacı’nın da hayatınızda epey yeri var.
Çok. Bir kere beni 26 yaşında yüksekokul müdürü yaptı, üniversiteyi kurdurdu, senatoya soktu. Ondan çok şey öğrendim. Her türlü yönetimin iyi ve kötü taraflarını öğrendim. Mesela kazık atmayı çok iyi bilirim ama kazık atmam. Dolayısıyla bana kazık atacak adam çok zordur. Doğramacı’nın çok iyi iki özelliği vardı: Bir, her zaman ulaşılabilirdi. İki, her randevudan önce gelen kimdir, ne için gelir onu öğrenir, onu etkilemek için özel hazırlık yapardı. Müthiş bir adamdı Doğramacı.

Haberin Devamı

Sonradan çok uğraşmış sizinle?
Aramızın bozulma sebebi şu: O zaman Anayasa “Üniversiteler öğretim üyeleri eliyle yönetilir” diyor. Bir model kurdum. Öğrenciler, asistanlar, profesörler, öğretim üyeleri ve senato birer temsilci seçiyor. O temsilcilerden bir konsey oluşturuluyor, o konsey yönetecek üniversiteyi. O zaman çok demokrattı Doğramacı. Bir gün bana, “Öğrenci temsilcisi seçildikten sonra, öğrencilerin değil, onun adamı olacağını” söyledi. Dedim ki “Mümkün değil, öğrenci kitlesi reddeder, yeni adam seçer.” “Sen bilmiyorsun, yürütürüz” dedi. Orada koptuk.

Daha sonra Doğramacı YÖK’ü kuruyor.
YÖK’ü kurarken de çok ısrar etti, “Sen büyük adam olacaksın, büyük adamsın zaten, gel şu YÖK’ü beraber kuralım, Türkiye’yi düzenleyelim” dedi. Biliyorum kabul etsem ikinci adamı yapacaktı. Çünkü ben kimseye kazık atmam. Ama ben yasa çıkmadan iki gün evvel yasanın metnini okuyup aleyhinde yazı yazmıştım. Bana teklif ettiğinde de “Çoktan aleyhinde yazı yazdım” dedim. Harika bir cevap verdi: “Olsun, bu defa da lehine yazarsın!” Hiçbir zaman geç değildir onun için. Ne için, dönmek için. Dönekliğin ilkelerini yazmış bir adamdır.

Haberin Devamı

YÖK kurulunca sakalınız yüzünden istifa etmişsiniz.
YÖK kurulduğunda kapattığı tek bölüm benim bölümümdü, başka hiçbir bölümü kapatmadılar. Bir asistan almıştım o zaman Ercan Eyüboğlu, şimdi profesör oldu. İşçi Partisi’nden Samsun milletvekili adayı olmuştu. Bir öğretim üyesi arkadaşımız da “Emre Kongar solcuları bölüme dolduruyor” diye beni ihbar etti. Ona dayanarak bölümü lağvettiler. Ben profesör olmuşum, bana unvanımı da vermiyorlar. Keçiören’e sürdüler. Müdüre de “Okulunuzda hâlâ kıyafet yönetmeliğine aykırı olan öğretim üyeleri var” diye genelge yolladılar. En sonunda rektör Yüksel Bozer çağırdı, “Sakalını kes, yoksa 1402 ile görevden alınacaksın” dedi. Ben de, “Sakal benim karımın egemenlik alanıdır, devletin değildir, kesmiyorum” dedim, istifa ettim. Tabii sadece sakal yüzünden değil 12 Eylül’ün ve YÖK’ün uygulamalarını protesto etmek için.

Haberin Devamı

“Gazeteyi denetliyordum ama...”
İstifanızdan sonra gelir sandığınız iş teklifleri gelmiyor. Beklenmedik şekilde Hürriyet’ten teklif geliyor, oysa Hürriyet o zaman darbeyi destekleyen bir yayın. Nasıl bir çıkmaz bu?
İstifa ettikten sonra, iş için kimseyle temasım olmadı; çok safım o zamanlar. Telefonun başına oturdum, teklif bekliyorum. O telefon bir gün çaldı, Hürriyet gazetesinden çağırdılar. Erol Simavi, baba dostu. Onun o dostluğunu unutamam, çok da iyi bir basın patronudur, kimse kalmadı basında onun gibi. Hürriyet devletin gazetesiydi zaten. 12 Eylül’ü destekleyen bir gazete ama 12 Eylül’ün tasfiye ettiği Emre Kongar’a iş veriyor. Ama Erol Bey’in bir şartı vardı. Bana en üst düzeyde yetki verdi, gazeteyi denetliyordum ama yazı yazmam yasaktı. Medyayı Hürriyet’te öğrendim. Erol Simavi gibi bir patron, Çetin Emeç gibi bir yayın yönetmeni, Arda Gedik gibi bir gazete yöneticisi.


Geçmişte aynı yolda yürüdüklerinizin bugün farklı yollara savrulduğunu görmek insanı üzen bir şey olmalı?
Doğrudur. Yeni AKP destekçisi arkadaşların birçoğu eski solcu. İnsan benim gibi 70 yaşına gelince ve yakın çalışıp, onların insani özelliklerini bilince çok sert ve keskin olamıyor. Ancak şunu söylüyorum: Siyaseten Özal’a ve AKP’ye destek vermeleri bence çok yanlış bir tutum. Günlük yaşamımızla siyasal duruşumuz çok iç içe geçmiş. Dolayısıyla farklı ve ters siyasal çizgide olup da yakın ilişkiyi sürdürebilmek zor. Riyakârlık gibi oluyor.

TÜRK MEDYASININ AYKIRI KALEMİ

(Soldan sağa, arkadan öne) Mete Uğur, Şükran Güngör, Aygın Gün, Haldun Taner, Doğan Hızlan, Selçuk Erez, Ayçe Aktan, Sevgi Sanlı, M.Uğut, Demet Taner; Yıldız Kenter, Azra Gün, Bilgi Kongar, İrem Erez, Mete Akyol ve Emre Kongar. (20 Nisan 1953)

TÜRK MEDYASININ AYKIRI KALEMİ

Röportajın tamamı Boxer dergisinin ekim sayısında.