04.06.2012 - 20:15 | Son Güncellenme:
Yazı: Sevin Okyay
Bu ay ‘The Woman in the Fifth/Gizemli Kadın’da izleyeceğimiz aktörün Paris’te geçen filminde, özel hayatından da yansımalar var...
Tiyatroyla başlayan aktörlerin hayat hikayelerinde genelde bu ilk sevgiliden kopamadıklarından söz edilir. Ethan Hawke için bu bağ, fazlasıyla gerçek. Ortaokuldayken ‘Meet Me in St. Louis’ oyununda oynamıştı. Profesyonel olarak sahneye ilk kez, 13’ünde Princeton’da George Bernard Shaw’un ‘St. Joan’uyla çıktı. 1970 doğumlu Hawke, bir yandan okurken, bir yandan da McCarter Tiyatrosu’nda oyunculuk eğitimi görmeye başladı.
Sinemaya 1985’te ‘Explorers/Genç Astronotlar’la adım attı. Bu filmden sonra profesyonel oyunculuğu bırakıp üniversiteye girmişti ama oyunculuk onu bırakmadı. Aynı yıl hem ‘Dad’de Jack Lemmon’ın torununu oynadı, hem de Peter Weir’in yönettiği ‘Dead Poets Society/Ölü Ozanlar Derneği’nde oynamak üzere seçildi. Utangaç Todd Anderson rolünde gençlik sıkıntılarını, endişelerini öyle inanılır şekilde canlandırdı ki, kendine yeniyetme hayranlar edindi.
Birkaç filmde daha oynadı. ‘White Fang/Beyaz Diş’te (1991), macera kulvarında ilk adımı oldu. ‘Waterland’de (1992), duygusal olarak yabancılaşmış Jeremy Irons’ın sorunlu öğrencisiydi ama bu başarılı performansı pek gören olmadı. Aynı şey, isteksiz bir müfreze komutanını oynadığı I. Dünya Savaşı draması ‘Midnight Clear/Cesaretin Bedeli’ için de geçerli. 1994’te, Ben Stiller’in ilk yönetmenlik denemesi ‘Reality Bites/Gerçekler Acıtır’da, can sıkıntısından muzdarip, duyarlı Troy Dyer olarak seyircilerin zihninde yer etti.
ABD’li bir yazarı oynadığı yeni filmi ‘Gizemli Kadın’da Kristin Scott Thomas’la (üstte)...
Tiyatrolu ve sinemalı yıllarAma tiyatrodan da kopmadı. 1991’de New York’ta ‘Casanova’da oynamıştı. Aynı yıl, iki arkadaşıyla Şikago’daki Steppenwolf Tiyatrosu’nu ziyaret etti. 1992’de, Çehov’un ‘Martı’sıyla ilk kez Broadway’e çıktı. Sonraki yıl bu kez New York’ta ‘Sophistry‘ ile sahnedeydi. 1993’te bir hayalini gerçekleştirdi, kâr amacı gütmeyen tiyatro grubu Malaparte’yi kurdu. ‘Ölü Ozanlar Derneği’nden rol arkadaşı Robin Williams da grubun mali destekçilerindendi.
Ethan Hawke, 1994’te ‘Wild Dogs!’la tiyatro yönetmenliğini de denedi. Ertesi yıl Steppenwolf Tiyatrosu’nda, Sam Shepard’ın yazıp Gary Sinise’in yönettiği ‘Buried Child’da oynuyordu.
O yıl gönlüne göre bir yönetmen ve bir oyuncuyla, çok sevdiği bir film olan ‘Before Sunrise/Gün Doğmadan’ı da yarattı. Devam filmi ‘Before Sunset/Gün Batmadan’, 2004’te geldi. Şimdi de üçüncü filmin hazırlıkları sürüyor.
Sanatsal kaygılarAktör, 1996’da ilk romanı ‘The Hottest State’i yayımladı. Ertesi yılın ‘Gattaca’sıyla hem meslek hayatı, hem de özel hayatında biraz farklı bir düzeye geçecek olsa da, o noktaya kadar kendi sınırlarını çizmiş, kendi tanımını yapmıştı. Sıra dışı filmlerde oynayan, mütevazı başarılar kazanmış kitaplar yazan, bağımsız sanat filmleri yöneten ve hatta Manhattan’da kendi tiyatrosunu kurmuş biri olmayı tercih etmişti.
Gerçi ‘Gattaca’ (1997), ‘Büyük Umutlar/Great Expectations’ (1998) ve ‘İlk Gün/Training Day’ (2001) gibi yapımlarda da yer aldı ama her zaman büyük ücretlerle şöhretin değil, sanatsal kaygıların peşinde oldu. Belki yönetmen Richard Linklater ile birkaç kez işbirliği yapması, şimdi de yeni filme hazırlanması bile bunun kanıtı olmaya yeter.
İki Teksaslı, ‘Before...’ serisinin dışında ‘Waking Life’, ‘Tape/Kaset’, ‘The Newton Boys’ ve ‘Fast Food Nation/Hamburger Cumhuriyeti’nde birlikte çalıştı.
Dönüm noktası ‘Gattaca’‘Gattaca’ysa, gerçekten de onun için bir dönüm noktasıydı. Her şeyden önce, ilk eşi Uma Thurman’la bu filmde tanıştı. Düğün sırasında Thurman, bugün 14 yaşında olan kızları Maya Ray’e yedi aylık hamileydi. Evlilikleri, Hawke’un sadakatsizliğine ilişkin dedikodularla sona erince, aktör tabloid’lere yem oldu. Hawke’un ikinci eşi, Ray Shawhughes, çocuklarının dadısıydı. (Maya Ray’den dört yaş küçük, Levon Roan adlı bir de oğulları var) Aktör, Thurman’dan ayrıldıktan dört yıl sonra evlendiler, gelin gene birkaç aylık hamileydi. Çift halen evli, iki çocukları var: Clementine ve Indiana.
Ethan Hawke, Thurman’la boşanmasını izleyen döneme ‘kara yıllar’ diyor. “Çok zordu, bir rüyanın ölüşü, istediğim şekilde babalık edememek... Dante mi demişti? ‘Hayatımın ortasında ormanın doğru yol olmayan bölümüne geldim.’ Hiçbir şey insanı hizaya getirilmek kadar terbiye etmez. Ben de 30’lu yaşlarımın başında hizaya getirildim. Lanet olsun, annemle babamın hatasını tekrarlamamak için o kadar uğraştım ve sonunda aynı şeyi yaptım.”
Kafası da ağızı da çalışıyorRichard Linklater, “Ethan risk almaktan korkmaz,” diyor: “Tutkulu bir merakı vardır, her şeyi kurcalar. Kafası durmaksızın çalışır. Ağızı da öyle.” Tanıyanlara göre, konuşurken gözünü de gözünüzden ayırmazmış. Meraklı olabilir ama sevdiğini yapmaktan da şaşmıyor. Başkalarını star yapan rolleri gözünü kırpmadan reddeder. Öyleyse en iyisi, yüreği ne diyorsa onu yapmak.