08.11.2011 - 01:00 | Son Güncellenme:
Yazı: Ebru Çapa
Türkiye’de halkla ilişkiler mesleğinin kurucularından Betül Mardin, 1 Aralık’ta
85 yaşını dolduruyor. ‘İtibar mimarlığı’ yaparak idame ettirdiği hayatında Mardin’in yarattığı en önemli imaj, şirketinden de önce, kendininki...
Teşvikiye’de, Betül Mardin’in yarım asırdır ikamet ettiği dairenin çalışma odasındayız. Masanın arkasındaki duvarda çerçeveli, imzalı resimler, belgeler... Çerçevelerden biri Mardin’in 56’ncı doğum gününde babasından aldığı bir mektubu muhafaza ediyor. Çok zarif bir dille kaleme alınmış, gelin görün ki içeriği özetle “Değerli kızım; ne zaman kayda değer bir şeyler yapacaksın şu hayatta” tonunda sorgulayan bir mektup.
“Hiç anlamadı babam ne yaptığımı benim” diyerek gülüyor: “İş getirirdim eve... Bir şirket için broşür yapmışız, çok da beğenmişim falan, sevinçle eve gelmişim; ‘Bak baba’ diye gösteririm. ‘Sen mi yazdın?’ diye sorar. ‘Hayır, yazdırdım’ derim. ‘Sen mi çizdin?’ der bu kez. ‘Hayır, çizdirdim!’ Yetmez, ‘Eee peki sen mi bastın?’ diye ısrar eder. ‘Eee hayır, tabii ki bastırdım!’ Hiç anlamadan bakardı. ‘Nesini yaptın ki?’ derdi.”
Babasının yoğun muhalefetine karşın edindiği, uluslararası çapta ödüllerle onurlandırılmış halkla ilişkiler kariyeri, hayatının ‘rağmen” edinilmiş ne ilk ne son başarısı Betül Mardin’in. Aktarırken hınç, hırs gibi kelimeleri sıkça telaffuz ettiği hayat öyküsünden bir azim külliyatı çıkar.
Kopkoyu bir inat, üstün bir gayret
Yarattığı ilk hayal kırıklığı, ablasının ardından oğlan doğmamış olması. Solak olduğu için İsviçreli mürebbiyesinden yediği dayaklar mıdır nedeni bilinmez, beş yaşına kadar dili tutuk bir çocuk. Dili çözüldüğünde de taksit taksit çözülen, uzun yıllar kekeleyen... Bu engellere rağmen ilerleyen yıllarda, kopkoyu inadı ve üstün gayreti sayesinde kolejde okurken münazara takımının başkanı olan, dönemini temsilen mezuniyet konuşmasını yapan ve kariyerini iletişim sanatı üzerine kuran inatla bileylenmiş bir karakter.
Çocukluğu ve ilk gençliği, Osmanlı döneminde Bağdat Valiliği, Adliye Nazırlığı, Büyük Millet Meclisi’nde Kastamonu vekilliği yapmış, anne tarafından büyükbabası Necmeddin Molla Kocataş’ın disiplinli köşkünde geçmiş.
Fakat dünyaya geldiği yer, daha şenlikli, daha modern bir manzara arz ediyor. Cemal Reşit ve Ekrem Reşit Rey’in sofrasını şenlendirdiği, Nâzım Hikmet’in de sıkça ziyaret ettiği, ‘Lüküs Hayat’ operetine ilham kaynağı olduğu söylenen bir apartman dairesi. Evet orası, ‘Şişli’de bir apartıman...’
İlk işi karikatür balonlarını çevirmekti
Kolejin ardından üniversite okuması söz konusu bile olamaz Betül Mardin’in. O da 22 yaşında Akgün Usta’yla ilk evliliğini yapana kadar, dört sene boyunca bulabildiği bütün kurslara katılır. Yemek, pasta, çocuk bakımı. Kocasının maddi durumu iyi olmayan ve miras kapısı bir kez daha yüzüne kapanan Mardin’in çalışması icap eder. Tercüman gazetesi sahiplerinden Semih Tanca sayesinde bir görüşme ayarlanır. Betûl Mardin’in, gazetenin yazı işleri müdürü Semih Tuğrul’la yaptığı ilk iş görüşmesi meşhurdur. Mardin, “Düştük ama ölmedik” mesajı vermeye çalıştığı bir kıyafetle gider görüşmeye: Sade bir elbise, büyük taşlarla bezeli bir broş ve kocaman taşlı bir yüzük... Bu ‘görüntü’nün çalışmaya hevesli olduğuna Semih Tuğrul’un aklı pek yatmaz. Betül Mardin’e o aralar ne yaptığını sorar. Para almadan yazı yazdığı bir dergiye, Federico Garcia Lorca ile ilgili bir makale hazırladığını söyler Mardin. Semih Tuğrul, bunun üzerine, Lorca’nın bir şiirini İspanyolca okur. Betül Mardin bu hamleye, aynı şiirin Melih Cevdet Anday imzalı çevirisini okuyarak cevap verir. Bu sayede, karikatür balonlarının metinlerinin çevirisini yapmak üzere, 600 lira maaşla işe kabul edilir. Bir süre sonra da kocasından boşanır.
Mardin o dönemi, “O ara Haldun’la (Dormen) flört ediyorum. Onda da beş kuruş yok, borç içinde. Evlendik. Her zaman söylerim, o dikiş-nakış kurslarının mesleğimde çok faydasını gördüm diye... Tiyatrocu olarak, Haldun’la evliyken, bütün prodüksiyonu elden geçiririm, dikişlere bakarım, yemeklere bakarım, gala gecelerini yaparım. O zaman daha yok halkla ilişkiler falan ama ben özel olayları düzenlerim, basını çağırırım” diye anlatıyor.
Yazılı basının ardından TRT’nin radyo kısmına girer Betül Mardin. Birkaç sene süren başarılı çalışmaları sonucunda, BBC’ye, televizyon yapımcılığı eğitimi alması için gönderilir. Döndükten sonra, öğrendiklerini TRT ekibine aktarması için Ankara’ya yerleşmesi gerekir. Bu dönemde tekrar boşanmıştır. İki çocuğu da İstanbul’da olduğu için zorlanır, bir süre sonra istifa etmek zorunda kalır.
PR yılları 1968’de başlıyor
1968’de, Akbank’ın Genel Müdürü Ahmet Dallı’dan gelen bir telefon, meslek hayatında dönüm noktası olur. Bankanın basınla ve müşterilerle ilişkilerini yürütecek birine ihtiyaç duyulması üzerine, Betül Mardin, el yordamıyla halkla ilişkiler mesleğine adım atar. Mesleğin, ülkedeki ilk uygulayıcılarından biri, geçen yıllar içinde de dünyada nam salmış bir PR duayeni olur: “Başta serbest danışman olarak çalışıyorum. Kimse bilmiyor, ben de pek bilmiyorum ne yaptığımı. Kaynaklar da kısıtlı, yabancı kitaplardan kendi gayretimle öğreniyorum. Zamanla iş yağmaya başladı. Meşhur olmak istiyorlar, ‘Plaklarım satılsın’ diyor biri. Ne istediğini kendi de bilmiyor. ‘Tamam’ diyorum, anlıyorum onları, ona göre uğraşıyorum.”
Bu yoğunluk içinde kalçası kırılır ve Betül Mardin, her zamanki gibi, kabus olarak değerlendirilebilecek bir olumsuzluğu avantaja çevirir. Tedavi için gittiği Londra’da dört yıl boyunca, halkla ilişkiler mesleğinin nasıl icra edildiğini gözlemler, eğitimler alır, iş tecrübesi edinir. Bugün imajının ‘şık’ bir uzantısı olan, her yerde elinde görmeye alıştığımız asası da bu kazadan mirastır...