ArkeolojiOylum Höyük

Oylum Höyük

17.01.2025 - 03:58 | Son Güncellenme:

Türkiye’nin en büyük höyük yerleşmelerinden biri olan Oylum Höyük, Tunç Çağlarında bereketli Kilis Ovası’na ve çevresine hükmeden bir kent yerleşmesi. Kazıların hedefi, bu yerleşmenin hangi kayıp Tunç Çağı kenti olduğunu ortaya koymak.

Oylum Höyük

Atilla Engin- Kilis ili sınırları içerisinde yer alan Oylum Höyük’te 1988 yılında Prof. Dr. Engin ÖZGEN başkanlığında başlayan kazılar günümüze kadar devam etmektedir. 460x370 metre boyutları ve 37 metreyi bulan yüksekliği ile Türkiye’nin ve bölgenin en büyük höyük yerleşmelerinden biri olan Oylum Höyük, Tunç Çağlarında bereketli Kilis Ovası’na ve çevresine hükmeden büyük bir kent yerleşmesidir.

Haberin Devamı

Kilis Ovası’ndan doğarak höyüğün batı eteklerinden geçen Akpınar Nehri binlerce yıl boyunca buradaki yerleşmelere hayat vermiştir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bu en uzun soluklu kazı projesinde yapılan çalışmalarda Geç Kalkolitik Çağ’dan Orta Çağ’a kadar devam eden yerleşim tabakaları açığa çıkartılmış ve incelenmiştir. Yüzey bulguları ise bu çok katmanlı yerleşmede en erken yerleşim evresinin M.Ö. 9000’lerde, Akeramik Neolitik B Evresi’nde (PPNB) başladığını göstermektedir.

Yönetim merkezi

Araştırmalar her ne kadar 11 bin yıllık bir yerleşim sürekliliği olduğunu ortaya koysa da Oylum Höyük’ün özellikle Tunç Çağlarında (MÖ 3100/3000-1200) bölgesel bir yönetim merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Ancak höyükte Tunç Çağı yerleşim tabakalarına ulaşmak için Akamenid, Helenistik ve Demir Çağı’nın kalın yerleşim tabakalarının kazılması gerektiğinden, Tunç Çağı tabakalarına ulaşmak zaman almakta. Özellikle son yıllarda höyüğün kuzeybatı kesiminde yoğunlaşan kazılarda geniş bir alanda ulaşılan M.Ö. 2. binyıl tabakaları yerleşmenin bu dönemde bir yönetim merkezi olduğuna kuşku bırakmamıştır. Bundan sonraki hedef bu büyük yerleşmenin hangi kayıp Tunç Çağı kenti olduğunu ortaya koymaktır.

Haberin Devamı

Höyük ‘konuşuyor’

Kuzeybatı Alan’daki kazılarda, Orta Tunç Çağı II’ye (M.Ö. 1800-1600) tarihlenen tabakada ele geçen Eski Babil çivi yazısı ile kaleme alınmış bir tablet ile çivi yazılı krali bir mühür, Oylum Höyük’ün ilk çivi yazılı belgeleri olmuş, höyük konuşmaya başlamıştır. Çivi yazılı tablet bir mahkeme belgesi olup, bir kişinin diğer bir kişiye olan borcuna karşılık iki ırgat çalıştırmasına hükmetmektedir. Lapislazuli taşından yapılmış silindir bir mühür üzerindeki yazıt ise mührün kralın yardımcısı olan “Bitna” adında bir kişiye ait olduğunu göstermektedir. Orta Tunç Çağı tabakalarında açığa çıkartılan evler ve atölyelerden elde edilen bulgular ve zengin buluntular, yerleşmede tarım ve hayvancılık dışında madencilik, çömlekçilik, vitrifiye, fildişi/kemik işlemeciliği, dokumacılık ve zeytinyağı üretiminin yapıldığı önemli bir endüstriyel ve ticari merkez olduğunu ortaya koymuştur. Bir OTÇ II evine bitişik yapılmış iki kulübe içinde tespit edilen cam kalıntıları, cam boncuklar, cam yapımında kullanılan kuvars birikintileri, ocak ve öğütücü taşlar bilinen en eski cam üretim alanlarından birine işaret etmektedir.

Haberin Devamı

Oylum Höyük

Anıtsal yapılar

Orta Tunç Çağı I’e tarihlenen tabakada ise, zeytin çekirdeklerinden elde edilen radyokarbon tarihlemelerine göre M.Ö. 19-18. yüzyıllara tarihlenen büyük bir saray yapısının önemli bir bölümü açığa çıkarılmıştır. Yaklaşık 1050 m2’lik bölümü açığa çıkartılan anıtsal saray yapısı ortalama 1.80 m kalınlığında kerpiç duvarlara sahiptir. Bir merdiven odası ve taban çöküntüleri sarayın çok katlı olduğunu gösterirken, açığa çıkartılan mekânlar depo, kiler ve mutfak işlevindedir. Şiddetli bir yangın tahribatı ile son bulmasına rağmen odaların çoğunda fazla buluntuya rastlanmaması ve bir oda içinde iki genç kadının yanarak öldüğünü gösteren iskelet kalıntıları, bu yangına bir saldırının neden olduğu yönünde güçlü kanıtlar sunmuştur. Kırılmış ve dip kısmı eksik büyük kap parçaları bu saldırı ve yağmalamanın açık izlerini göstermiştir. Bu saldırının nedeni bir iç isyan değilse en önemli failler, bölgeye saldırıları bilinen Assur Kralı Şamsiadad ve Babil Kralı Hammurabi’dir. Saray yıkıldıktan sonra tekrar inşa edilmemiş, bu alan önce çöplük, daha sonra nekropol olarak kullanılmıştır. Bu alanda daha geç bir evreye (OTÇ II) ait 100’e yakın çömlek, küp, basit toprak ve kuyu mezarlar açığa çıkartılmıştır.

Haberin Devamı

Diğer bir anıtsal bina, Geç Tunç Çağı II tabakasında kısmen ortaya çıkarılan taş temelli kerpiç bir yapı kalıntısıdır. Henüz bir bölümü açığa çıkartılan yapıda ve batısındaki avluda ele geçen çok sayıdaki Hitit kral mühür ve mühür baskısı ile çivi yazılı bir Hitit tableti, yapının Hititli bir yöneticiye ait olduğunu göstermiştir. M.Ö. 13. yüzyıla tarihlenen yazıtlı Hitit mühür ve mühür baskılarının tamamı yönetici ve kâtip gibi üst düzey kişilere aittir. Mühür malzemesi içerisindeki en önemli buluntu, olasılıkla tahta bir tablete iple iliştirilmiş olan konik bir kil topak (bulla) üzerindeki Karkamış Kralı İni-Teşup’a ait mühür baskısıdır. Hitit kral soyundan gelen İni-Teşup, Hitit otoritesi adına bölgeyi Karkamış’tan yöneten Hitit prensidir. Yazılı belgelerden bölgeyi uzun yıllar başarılı bir şekilde yönettiği anlaşılan İni-Teşup’a ait mühür baskıları Oylum Höyük dışında, Fırat üzerindeki yer alan Aştata ülkesinin başkenti Emar’da (Meskene) ve Doğu Akdeniz’de, Lazkiye’nin kuzeyinde yer alan önemli bir ticaret merkezi olan Ugarit’te (Ras Şamra) ele geçmiştir. 

Haberin Devamı

Başkent mi bulundu?

“Hitit Evi” olarak adlandırılan yapının avlu kısmında ele geçen çivi yazılı bir Hitit tableti Oylum Höyük’de şimdiye kadar ele geçen en önemli belge olmuştur. Tablet Hitit büyük kralı (LUGAL.GAL) tarafından yerel krala gönderilmiştir ve yerel kraldan savaş durumu için askerlerini hazır tutması, başkaldıran olursa da cezalandırmasını talep etmektedir. Tableti gönderen Hitit kralının adı maalesef korunmamıştır. Ancak yerel krala hitaben “siz Nuhaşşe ülkesi kralları” tabiri kullanılmaktadır. Yeri tam olarak bilinmeyen ancak daha çok Halep’in güneyinde olabileceği düşünülen Nuhaşşe ülkesinin başkenti Hitit kaynaklarında Kuilzila ya da Ukulzat şeklinde geçer. Bu isimdeki sessizlerin fonetik açıdan modern “Kilis” adıyla benzerlik göstermesi bir tesadüf müdür? Mısır kaynaklarında Ullaza, Mezopotamya kaynaklarında ise Ulisum/Ullis/İllis şeklinde geçen bu kentin bir sınır şehri olması gerektiği, bu sınırın da Akdeniz olduğu değerlendirilmekte ve bu kayıp kent daha çok Doğu Akdeniz kıyı şeridinde aranmaktadır. Ancak 19. yüzyılın sonlarında kartograf Richard Kiepert tarafından hazırlanan Suriye haritasının D5 no’lu Halep paftasında, Oylum Höyük civarına “İllisi Bahçesi” yazılması, Mezopotamya kaynaklarındaki adın Oylum Höyük için yakın zamana kadar kullanıldığına işaret eder. Bu gün unutmuş olan “İllis” adının modern Kilis (Osmanlı Dönemi’nde “Killis”) adıyla fonetik açıdan benzerliği dikkat çekicidir.

Oylum Höyük’te sürdürülen çalışmalar bölge arkeolojisine ışık tutar niteliktedir. Son yıllarda Oylum Höyük’te sürdürülen çalışmalarda kayıp Tunç Çağı kenti aranmıştır. Ancak kayıp bir kent aranırken Hurri dilinde “verimli, bereketli” anlamına gelen “Nuhaşşe” ülkesi bulunmuş olabilir mi? Bunun için daha fazla yazılı belgeye ihtiyaç duyulmaktadır. Böylece Oylum Höyük daha fazla konuşabilir ve bize geçmişi anlatabilir