19.09.2022 - 00:05 | Son Güncellenme:
Nükhet Everi x nukheteveri@yahoo.com- Halikarnassoslu (Bodrum) tarihçi ve dünyanın ilk gezgini Herodot, “Herodot Tarihi” kitabına şu sözlerle başlar: “İranlı anlatıcılar derler ki, kavgayı Fenikeliler çıkardılar, bunlar Erythreia denilen denizden kalkıp bizim kıyılarımıza geldiler.” Herodot’un bahsettiği, günümüz medeniyetine alfabeyi, gemiciliği, mor boyayı hediye eden Akdeniz’in en gizemli ve ilginç halkı Fenikeliler gerçekte kimdir? Bu konuda günümüze kadar dört ayrı teori ortaya atıldı. Fenikelilere dair en eski teori, Herodot’un söyledikleridir; yani Fenikelilerin günümüzde Kızıldeniz diye adlandırdığımız Erythreia Denizi’nden gelmiş oldukları. İkinci teori, Fenikelilerin Anadolu ile Mısır arasındaki geniş topraklardan, Kenanlılar olarak bilinen büyük bir topluluktan çıktığını ortaya atar. Üçüncü teoriye göre bugün Lübnan’da yer alan Biblos, Sidon (Sayda) ve Tire’deki (Sur) kentler ve çevrelerindeki kasabalar M.Ö. 1200 civarlarında Deniz Halkları tarafından fethedilmiş ve onların yerel sakinlerle birleşmesinden Fenikeliler ortaya çıkmıştır. Bu akademik bir teori değildir ve gerçekle de örtüşmez. Fenike kentlerinin Deniz Halkları tarafından fethedildiğine dair bir arkeolojik buluntu yoktur. Dördüncü teori Fenike kentlerinin M.Ö. 1200’den önce var olduğunu fakat bunların Deniz Halkları ortaya çıkana kadar komşularından ayırt edilemeyecek kadar aynı olduklarını iddia eder. Bu teoriye göre Deniz Halkları, Fenike kentlerine saldırmamış ama Levant Bölgesi’nin diğer kentlerini fethetmiştir. Bu sebeple bu halklar Fenikelilerden farklılaşmıştır.
Farklı bir kültür
Fenike kentlerinde yapılan kazılar M.Ö. 1200 yıllarında pek bir tahribat göstermez ama Levant Bölgesi’nin diğer kentlerinde yıkım belirtileri ve gelen Deniz Halklarının etkisi vardır. Burada, “Fenikeliler çevre halklarından ayırt edilemeyecek kadar aynıydı” iddiası oldukça gariptir. M.Ö. 2200’lerde Amorlular, Levant Bölgesi’ne gelir ve köklü bir kent olan Biblos’la karşılaşırlar. M.Ö. 2000’lere kadar süren saldırılarda Biblos’ta yıkılan kamu binaları ve evler yeniden inşa edilir. Bu kara odaklı askeri kuvvetin; köklü, deniz odaklı, barışçıl Fenikelilerle pek dostane bir ilişkisi yoktu ve bu iki toplumun birbirinden ayırt edilmeyecek kadar özdeş olduğu iddiası geçersiz bir önermedir. Bir başka örnek, M.Ö. 2000 ile 1500 yılları arasında Levant’a İbrahim önderliğinde gelen ve tek bir tanrıya ibadet eden İbrani halkıdır. Fenikeliler ise şehirlerinde çok sayıdaki tanrılarına tapmaya devam eden deniz tüccarlarıydı. Önerme burada da başarısızlığa uğruyor. Üçüncü ve dördüncü teorilerdeki köken arayışları bilimsel olarak çürütülmüştür. Fenikeliler gayet açıktır ki M.Ö. 1200’den önce var olmuş ve daha sonra da var olmaya devam etmiştir. Kesin olarak bilinen yerleşim bulguları en az M.Ö. 6000’e dayanan, kesintisiz iskân edilmiş ve dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olarak anılan Biblos, Sidon ve Tire, Fenikelilerin önde gelen şehirlerindendir. Biblos, Fenike kentlerinin ilkiydi. Diğer Fenike kentleri Sidon ve Tire de Bibloslular tarafından kurulmuştu. Biblos günümüzde Lübnan’da Fenikeliler dönemindeki adını yansıtan Jbeil (gbl) adıyla anılır. Biblos’ta bulunan ve M.Ö. 9000–4000 yıllarına tarihlenen bazı alet ve oltalar bugün Beyrut Ulusal Müzesi’nde sergileniyor. Küçük bir yerleşim olan Biblos, M.Ö. 4500- 3200 arasında hızla büyüdü. Baş tanrı Baal ve diğer tanrılarına tapınak gibi sivil binalar inşa ettiler. M.Ö. 3000’de devasa bir şehir suruyla çevrilmiş olan Biblos çok canlı bir kentti. Bugün Biblos’ta arkeolojik alanda oval biçimli evlerin kalıntılarını görmek mümkündür.
Mısır’la ticaret
M.Ö. 4. binde Fenikelilerin Mısır’la ticaret ilişkileri vardı. Mısır, Fenikelilerden çeşitli yağların yanı sıra, büyük tapınak ve binaların yapımında kullanmak için Lübnan’ın güçlü sedir ağaçlarını alıyordu. Bunları karayoluyla ulaştırmak mümkün değildi. Eski Ahit’te Sur Kralı Hiram’la Süleyman arasındaki haberleşmeden odun ihtiyacının deniz yoluyla ulaştırıldığını öğreniyoruz. Mısır için Nil ana trafik arteriydi, bu nedenle nehir tekneleri yaptılar. Biblos halkı ise Akdeniz kıyısında balıkçı bir halktı. Çevredeki sedir ve köknar ormanlarını denizde balık tutmak için kullandılar. Tekne üretimine, büyük ağaç gövdelerini oyup sığınak teknesi yaparak başladılar. Sonra tekneleri büyüttüler, gövde altına derin sulara uygun omurgalar inşa ettiler. Ancak bu tasarımlar nehirlere uygun değildi. M.Ö. 3200’de Biblos tekneleri devasa ahşap sütunları Nil’in ağzına kadar getiriyor, Mısır tekneleri de bunları Nil’e taşıyordu.
“Kenan” topraklarından
Yazının başına dönersek; geriye kalan iki köken teorisinden hangisi doğrudur? Fenikeliler, Erythreia Denizi bölgesinden mi geldiler yoksa Levant’taki Kenanlılardan mı çıktılar? Birinci teoriye modern araştırmacılar şüpheyle bakıyorlar. Fenikeliler, Bereketli Hilal’in Akdeniz kıyılarında, Kenan toprakları olarak adlandırılan, günümüzde Lübnan, İsrail, Suriye, Ürdün, Gazze ve Anadolu’nun güney kıyılarını içine alan bölgede yaşamıştır. Haklarındaki ilk kayıtlar M.Ö. 3200 yıllarına kadar gitmektedir. Peki M.Ö. 3200’den öncesi yok muydu? Günümüz teknolojileri bu konuya da bir açıklama getirdi. 2004 yılında Lübnan ve Akdeniz’in diğer bölgelerinde gerçekleştirilen bir DNA çalışması, Fenikelilerin bölgede en az 12 bin yıldır yaşadığını gösteriyor. Tarihi, arkeolojik ve DNA kaynaklarından elde edilen tüm kanıtlara dayanarak, Fenikelilerin yerel Kenanlılardan ortaya çıktığı sonucuna varılabilir.
Akdeniz’de hâkimiyet
Akdeniz’e ve Akdeniz ticaretine yıllarca hâkim olan bu renkli uygarlık Akdeniz’deki hemen hemen her önemli döneme şahitlik etti. Trablus, Biblos, Beyrut, Sayda, Sur, Akka, Arvad (Suriye’nin Tartus ilinde bir ada) gibi liman şehirlerini kurmuşlar, Akdeniz’den çıkıp Britanya’ya ulaşmış ve bir ticaret ağı oluşturmuşlardı. Fenikelilerin M.Ö. 10. yüzyılda tüm Akdeniz’de çok sayıda bağımsız şehir devletleri ve kolonileri vardı. Bütün Akdeniz’i çepeçevre sarmışlar, Cebelitarık kolonisiyle kilitlemişler, M.Ö 9. yüzyılda Sur kentinin hükmü altındaki Kartaca’yı kurmuşlardı. Bu kadar çok koloni kurmalarının bir sebebi de ham maddeye ulaşmaktı. Romalılar Akdeniz’de tüm hâkimiyeti ellerine geçirene kadar deniz ticareti Fenikelilerin elindeydi. Son derece barışçıl, denizci ve tüccar bir halk olan Fenikeliler çok iyi organize olamadıkları için uzun süre Mısır’ın, sonra kesintilerle Asur’un, daha sonra da Persler ve Büyük İskender’in hâkimiyetine girdiler.
İnsanlığa hediye
“Sur Moru” denilen mor boyayı Sur kentinde keşfeden Fenikeliler, bu boyanın ve bu boyayla boyanmış kumaşların yanı sıra koku, şarap, zeytinyağı, ahşap (sedir ağacı) gibi pek çok maddenin ticaretini yapıyorlardı. Fenikelilerin dünya üzerinde bıraktığı en büyük ve kalıcı etki, günümüzdeki birçok alfabenin atası olan Fenike alfabesidir. Sami dili konuşan Fenikeliler, resimlerden oluşan yazı sistemini basit sembollere dönüştürdüler ve Fenike alfabesini geliştirdiler. Kendilerini nasıl adlandırdıklarına dair bir bilgimiz yok. Yunanca olan “Fenikeli” adını ilk olarak Herodot’tan duyarız. Koloniler dışında kurdukları şehirler günümüzde Cezayir, Kıbrıs, İtalya, Libya, Malta Adası, Moritanya, İspanya, Portekiz, Tunus, Fas ve Türkiye’dedir. Türkiye’deki Fenike şehirleri, İskenderun yakınlarındaki Myriandros, Gaziantep sınırlarındaki Zincirli Höyük, Karadeniz kıyılarında Bafra ve Antalya’nın şirin ilçesi Finike idi.