Aksiyon filmleri ustası yönetmen Ridley Scott’ın iki Oskar’lı “Kara Şahin Düştü” filmini bilirsiniz.
O filmde şöyle bir sahne izleriz: Somali’de görev yapan ABD askerleri “Kara Şahin” (Black Hawk) adı verilen helikopterle uçuşları sırasında, aşağıda domuz sürüsü görürler.
Askerlerden birinin sırıtarak “Hey acıkan var mı?” sorusuyla, ateşte çevrilen domuz sahnesine geçilir.
Film, ABD’nin Somali’deki varlığını sorgulayan, gerçek olayların anlatıldığı “Modern Savaşın Hikayesi” kitabına dayanır.
Senaryo ve kitapla film arasında farklar vardır. Askerin “acıkan var mı” sorusundan sonra domuzlara nişan alıp vurdukları kısım senaryoda vardır, filmde yoktur.
Pentagon’un filmlerden sorumlu ofisi (bizde böyle bir ofis yok), “Amerikan askeri hayvan öldürüyor algısı” oluşuyor gerekçesiyle, o sahneyi çıkarır. Başka gerekçelerle, başka sahneleri de çıkartır. Karşılığında ise teçhizat ve asker desteği verir. Somali’de kullanılan gerçek Kara Şahin’ler de dahildir.
Dünyaya demokrasi dersi veren ABD’de, Pentagon’un sansür uygulamadığı çok az film vardır.
28 Şubat’ta, tankların Sincan’dan geçişi üzerine Hükümetin istifasına tanık olan bir akademisyen olunca, “Tanklar ve Sözcükler” kitabını yazmış, Pentagon, ordular ve iletişim bilgilerine yer vermiştim.
Tarihi, asker tarihiyle özdeşleşen ülkemde, ordu ve iletişim konusundaki ilk akademik eserdi “Tanklar ve Sözcükler”. Sene 2007’ydi.
Akademisyen idealizmiyle, mutlaka TSK bu konuyla ilgilenir, davet ederler, konferans vermemi isterler diye düşünmüştüm.
Zira dünyanın her yerinde, mesela ABD’de öyle olurdu. TSK’dan ne bir davet, ne bir telefon geldi.
Bazen idealist subaylardan biri arar, “Komutanımız onaylarsa, gelip bize kitabı anlatır mısınız” diye sorardı. Bir daha ses çıkmazdı.
Önceleri “Tabii ki anlatırım” derdim, sonraları bu cümleye şu ifadeyi ekledim, “ama komutanlarınız onay vermez”, çünkü öyle oluyordu.
O idealist subaylar, FETÖ kumpaslarıyla tutuklandılar. Türk ordusunun benim yerime konferanslara davet ettiği konuşmacılar ise şimdi yurt dışında, kaçaklar.
Gerçek durum böyleyken, Akit gazetesinde benim “TSK’nın iletişim ekibinin başında olduğum” haberleri çıkıyordu!
Gazetenin daha sonra FETÖ’den tutuklanan Ankara temsilcisini aramış, “Genelkurmay’da sağlam haber kaynaklarınız var, onlara sorun, kaç kez o karargâha girmişim? Verdikleri bilgi, haberinizi doğrulamıyorsa beni rahat bırakın” demiştim.
Sonuçta, 15 Temmuz’a giden kumpaslar sürecinde, TSK’nın komuta ekibini, akademik “iletişim yönetimi” bilgisinden mahrum etmeyi başardılar.
Şimdiki Genelkurmay Başkanı Org. Metin Gürak, TSK İletişim Dairesinin başındayken, odasında duran bir kitabı gösterip “Eğer bu kitabı yazan kişiden danışmanlık alıyorsanız başınız beladan kurtulmaz” dediğimi hatırlıyorum.
Çok sonra öğrenmiştim ki, FETÖ medyası benim adımı yıpratmaya uğraşırken, kumpaslarla mücadele sürecinde TSK’nın yaptığı iletişim hataları o iletişimciye aitmiş.
Ülkemi 15 Temmuz’a götüren süreçte yaşadığım haksızlıkları ve itibar suikastlarını kitaplar dolusu size anlatabilirim.
AKLIMDA KALAN
Hakan Fidan’ın Türk Devleti hakkındaki sözleri: Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın geçtiğimiz günlerde söylediği şu cümleleri unutmuyorum: “Türk devleti yüz yıllara, bin yıllara dayanan bir geleneği olan devlet. Kendi içerisindeki eşkıyayla, başkaldıran insanlarla hangi yöntemlerle, nasıl mücadele edeceğini bilir. Buna yönelik bir stratejik kültürü vardır. Bazen geç devreye girer ama girer.” 15 Temmuz sürecinde vatanseverlerin kimi canıyla, kimi itibar suikastıyla öyle faturalar ödediler ki, devletin kendini koruma refleksi o kadar da geç devreye girmese miydi acaba?