24.10.2023 - 06:38 | Son Güncellenme:
Derleyen: Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr - Orta Doğu coğrafyası bugünlerde tarihin en kanlı dönemlerinden birini yaşıyor. 7 Ekim 2023'te Hamas'ın saldırılarına karşılık İsrail'in misillemesiyle başlayan savaş, hastane bombalanmasıyla devam ederek korkutucu bir hale evrilmeye başladı. Büyük bir insanlık dramının yaşandığı İsrail ve Filistin arasındaki çatışmalar, başta Türkiye olmak üzere bölgeye yakın tüm ülkeler tarafından da endişeyle takip ediliyor, taraflar arasında barış çağrısı yapılması adına pek çok soğukkanlı adım atılmaya çalışılıyor.
Filistin'de İngiliz manda rejiminin sona ermesinin ardından çıkan ve yaklaşık bir yıl devam eden 1948 tarihli Arap-İsrail Savaşı esnasında da her iki tarafta benzer sivil kayıpları yaşanmış ve yaşanan katliamlar bugün dahi akıllarda kalmıştı. 9 Nisan 1948'de yaşanan Deir Yasin Katliamı da bu kayıplardan biriydi. Bu katliamda tam 107 Filistinli sivil yaşamını yitirmişti. Mısır ve Suriye'nin 6 Ekim 1973'te İsrail'e karşı başlattığı Yom Kippur Savaşı ise İsrail ile Arap ülkelerinin bugüne kadar karşı karşıya geldiği son muharebeydi.
Orta Doğu coğrafyasındaki en temel problem olan İsrail ve Filistin arasındaki sorunlar tam 40 yıldır taraflar arası çeşitli çatışmalarla devam etse de son savaş Yom Kippur'du. Yahudilerin en kutsal günü Yom Kippur’da başlayan savaşın amacı İsrail'den 1967'de işgal ettiği Golan Tepeleri ve Sina Yarımadası'nı geri almaktı. Ancak İsrail'in Suriye'ye oranla daha gelişmiş tanklara sahip olması ve Mısır'ın savaşın ikinci haftasındaki yanlış hamleleri sebebiyle Kahire ile Şam yönetimleri amaçladıkları sonuçlara ulaşamadı.
FİLİSTİNLİLERE 'HUZURU BOZMAYIN' MÜDAHALESİ
Yom Kippur Savaşı öncesinde İsrail ve Arap komşuları arasındaki huzursuzluğun bir önceki durağı 1967 tarihliydi. Orta Doğu haritasının büyük ölçüde yeniden çizilmesine neden olan Altı Gün Savaşı, İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü, Gazze Şeridi’ni, Sina Yarımadası’nı ve Golan Tepeleri’ni ele geçirmesiyle sonuçlandı. O günlerde resmi bir yasak olmamasına rağmen, İsrail askerleri Filistin bayrağı taşıyan kişilere ‘huzur ve güven ortamı'na zarar verdiği gerekçesiyle saldırılarda bulunuyordu. Filistin halkının ise yaşadıklarını tüm dünyaya bayraklarıyla göstermek istemeleri onları yeni bir yol aramaya itti.
1967’den sonra sanatsal faaliyetlerde, giysilerde, duvar resimleri ve grafitilerde, posterlerde kısaca her yerde karpuz çizimleri görüldü. Yeşil, beyaz, siyah ve kırmızı olan Filistin bayrağının renklerini taşıyan meyve artık direnişin sembolü olmuştu. Yaklaşık 2 haftadır süren savaşta Filistin bayrağı yeniden tartışmaların odak noktası oldu.
Ocak 2023'te İsrailli aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir polise, halka açık yerlerdeki Filistin bayraklarına el koyma talimatı verdi. Bu emri Haziran ayında devlet tarafından finanse edilen kurumlarda bayrağın yasaklanmasını öngören bir yasa tasarısı izledi.
Bu yasağa rağmen Netanyahu karşıtı olan İsrailliler, aylardır Tel Aviv’de yaptıkları protestolarda ellerinde Filistin ve İsrail bayraklarıyla yürüyüş düzenledi ve 'Bibi' lakaplı İsrail Başbakanı'nın demokrasi karşıtı politikalarını eleştirdi.
'BAŞKA BİR YOLUNU BULURUZ'
İsrail’in yasa tasarısının ardından Arap-İsrail kökenli bir barış örgütü olan Zazim, yaklaşık bir düzine Tel Aviv servis taksisine karpuz şeklindeki Filistin bayrağını astı. Zazim'in karpuz kampanyasını organize eden Hayfalı Filistinli Amal Saad karpuz sembolü için, "Eğer bizi durdurmak istiyorsanız, kendimizi ifade etmenin başka bir yolunu buluruz" demişti. 1947’den sonra gerilimin durmak bilmediği bölgede farklı semboller birçok alanda da öne çıkıyor.
Filistinliler 75 yıldır süren gerilimde tarımda, mutfakta ve edebiyatta ulusal kimliği, toprakla bağlantıyı ve direnişi temsil etmek için karpuz, portakal, zeytin ve patlıcanı birer sembol olarak kullanıyor. En bilinen sembol Filistin bayrağını temsil eden karpuz olsa da diğer sebzelerin ve meyvelerin de anlamları Filistin halkı için son derece önemli.
'HÜZÜNLÜ PORTAKALLAR ÜLKESİ'
19'uncu yüzyılda ortaya çıkan Yafa portakalı tatlılığı ve kalın, soyulması kolay kabuğuyla dikkat çekiyordu. İsrail'in 14 Mayıs 1948 tarihinde kurulmasıyla 750 binden fazla Filistinlinin atalarının yüzyıllardır yaşadığı köy ve kasabalardan sürüldü. 1948'deki Nakba'dan (felaket) önce Yafa portakalları Filistinli çiftçiler ve iş insanları için önemli bir ihracattı. Bu nedenle portakal, edebiyat ve sanatta da ulusal kimliğin sembolü haline geldi.
Filistinli romancı ve gazeteci Ghassan Kanafani, 1958'de Nakba hakkında yazdığı ‘Hüzünlü Portakallar Ülkesi’ adlı kısa öyküsünde portakalları, kayıpları simgelemek için kullanmıştı. Bu ağaçların uzun bir süre boyunca özenle yetiştirilmiş olması, Filistinli çiftçilerle Nakba'dan sonra yüz binlerce kişiyi ve terk etmek zorunda kaldığı topraklar arasındaki güçlü bağı gösteriyordu.
PATLICAN DA SEMBOLLERDEN BİRİ
Son yıllarda da gerilimin merkezi olan Batı Şeria'da Filistinlilere ait zeytin ağaçları yerleşimciler tarafından saldırıya uğradı. Birleşmiş Milletler'e göre 2023 yılının ilk beş ayında Batı Şeria'daki Filistinlilere ait 5 binden fazla zeytin ağacı tahrip edildi. Önceki yıllarda da ekim ve kasım aylarına denk gelen zeytin hasadı sırasında Filistinlilere saldırılıyordu. El Cezire haber ajansı, Ekim 2021'de yalnızca bir günde, yerleşimcilerin Nablus'un kuzeyindeki Sebastia köyünde 900 zeytin ve kayısı fidanını söktüğünü ve zeytin mahsullerini çaldığını bildirmişti.
Batı Şeria’da bulunan Battir, patlıcanlarıyla tanınıyor ve UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alıyor. Periyodik olarak patlıcan festivaline de ev sahipliği yapan bölgede patlıcan da Filistin'in direnişinin sembolü hale gelmiş durumda.