Fransa Başbakanı geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada, ekonomik çöküşten kaçmak için ülkedeki kısıtlamaların hafifletileceğini, vatandaşların virüsle yaşamayı ve kendini korumayı öğrenmesi gerektiğini söyledi. İlk etapta korkutucu gelse de, dünya ekonomisinde beklenen ekonomik daralma nedeniyle pek çok ülke kısıtlamaları kademeli olarak kaldırmaya başladı. Bu tıpkı şuna benziyor: Çocuk doğar, ebeveynlerine bağımlıdır. Büyüdükçe özerklik kazanır ve ayrışmaya başlar. Ebeveynlerinden edindiği birikim ile yalnız başına hayatta kalmayı deneyimler.
Sağlıklı olan da budur. Çünkü ömrümüzün sonuna kadar, çocuklarımızı hayattan koruyamayız. İşte bizler de, yasaklar bitip güvenli evlerimizden çıktığımızda, tehlikelerle (virüslerle) dolu hayatta yaşaya-bilmek için, gerekeni yapmalıyız. Evlerimiz, maskeler ya da yasaklar bizi sonsuza kadar koruyamaz. Dünyanın geldiği noktada, bundan sonrası için de öngörülen virüs ve salgın hastalık tehlikelerini düşünürsek, bununla yaşamayı öğrenmek zorundayız. Peki neler yapabiliriz? Bireysel hijyene dikkat etmek, kalabalık ortamlarda sosyal mesafeyi korumak, el temizliğine ekstra dikkat etmek, uluorta öksürüp, hapşırmamak, sıra beklerken kol boyu mesafesine dikkat etmek ve (bizim için zor olacak olsa da) fazla samimiyetten uzaklaşıp, her tanıdığımızla öpüşüp, kucaklaşmamak.Gerisi hükümet politikalarına kalacak.
Pandemi eşitsizliği körüklüyor
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, dün Milliyet’e koronavirüsün kadınlar üzerindeki etkisini yazmıştı. Kadınların istismarcı partnerleriyle kapana kısıldığını ve ev içi şiddette yaşanan artış nedeniyle alarm zillerinin çaldığını söyleyen Guterres, her ülkenin, çevrimiçi hizmet vererek, kadın sığınma evlerini yaygınlaştırarak ve bu kuruluşlara desteği arttırarak eyleme geçebileceğini belirtti. Daha da önemlisi özellikle kadın istihdamının yoğun olduğu, kuaför salonları gibi küçük işletmelerin, önümüzdeki üç ay içinde dünya genelinde yaklaşık 200 milyonluk istihdam kaybı yaşayacağını ve bunun da kadınları ekonomik olarak vuracağının altını çizdi.
Yani normal şartlarda da hakları için savaşmak zorunda kalan, kadınlar ve çocuklar, bu süreçten en çok etkilenen kesim ne yazık ki. Güvencesiz, sigortasız, izinsiz işlerde çalışmak zorunda kalan kadınlar, Korona virüs nedeniyle hem işsizlik hem de ev işi şiddetle mücadele ediyor. Elbette kadınlarla birlikte, çocuklar da bu eşitsizlikten nasibini alıyor. Kadına ve çocuğa şiddet son bulana kadar yazıp, konuşacağız. Elimizi taşın altına koyacağız. Hükümetler, dernekler, kadınlar, erkekler hep beraber olmazsak, bu sorunu çözemeyiz.
Ne yapsak?
‘Emek’ kavramı üzerine konuşun
Madem bugün 1 Mayıs, ‘emek’ ve ‘dayanışma’ kavramları üzerine konuşmanın tam sırası. Koronavirüs, ev sohbetlerini çoğalttı. Televizyonun olmadığı günlerde çayı, çekirdeği alıp yapılan akşam sohbetleri gibi, sohbete alan açıldı. Bugün çocuklarımızla, sağlık çalışanlarının ve kargo, gıda gibi pek çok sektördeki insanların bu süreçte verdiği emekten konuşabiliriz.
Hem evde hem de toplumsal olarak dayanışmanın, bizi nasıl ayakta tuttuğundan bahsedebiliriz. Emeğe saygıdan, hak yememekten, toplumda her bir işin öneminden konuşabiliriz. Kendi değerlerimizi hatırlamak, fark etmek ve çocuklarımıza aktarmak için güzel bir fırsat diye düşünüyorum.