Hayvan karne hediyesi değildir

9 Haziran 2018

Okulların kapanma, karnelerin alınma zamanı geldi çattı. Karne hediyesi doğru mu, değil mi tartışmaları sürse de pek çok aile çocuğuna karne hediyesi alacak. Çocuğunuza karne hediyesi ne alırsınız bilmem ama ne almamanız gerektiğini biliyorum. Bir kedi, köpek ya da farklı bir hayvan karne hediyesi olamaz.

Avrupa’da herhangi bir ülkeye gittiyseniz, eminim siz de aynı soruyu kendinize sormuşsunuzdur. “Nasıl oluyor da sokaklarda bir tane bile sahipsiz hayvan bulunmuyor?”

Resmi olmayan rakamlara göre İstanbul’da 200 bine yakın sokak hayvanı var. Bu rakam her yaz sonu biraz daha artıyor. Çünkü karne hediyesi olarak alınan hayvanlar, çocuğun hevesi kaçınca, tuvaletini eve yapınca, havlayınca ya da büyüdü diye sokağa terk ediliyor. Yarısından fazlası da bir yılı geçmeden sokaklarda ölüyor.

Avrupa’nın yaptığı ama bizim yapamadığımız nedir diyerek, aklımdakileri HAYTAP (Hayvan Hakları Federasyonu) Genel Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat’a sordum. Şenpolat, sokağa terk etmenin ve kaçak hayvan ticaretinin önüne geçilmediği sürece, sokaktaki hayvan sayısının daha da artacağını söylüyor ve ekliyor: “Sokak hayvanları sorunu diye bir şey yok. Sokak hayvanlarının sorunu var. Sorunu da biz insanlar

Yazının Devamı

Karnesi Kötü Olan Çocuğa Nasıl Davranılmalı?

5 Haziran 2018

Eğer soru, “Karnesi kötü olan çocuğa nasıl davranılmamalı?” olsaydı cevap basit olurdu: Öfkeli, cezalandırıcı, yıkıcı davranılmamalı.

Peki nasıl davranılmalı?

Önce kendinize şu soruyu sorun lütfen: “Çocuğumun karnesi benim için ne ifade ediyor?” Başarısının karşılığı mı, motive olması için bir araç mı, gelişimine destek mi yoksa prestij nedeni mi? Bu sorunun cevabı, karnenin iyi veya kötü gelmesine verilen tepkiyi de belirliyor. Karne bir sürecin sonucudur. Ya da bazen değildir. (Bu da ayrı bir yazı konusu) Süreci görmezden gelip, sonuca tepki vermek, sonucu değiştirmeyeceği gibi, kişiyi ileriye de taşımaz. Oysa sürecin en başından itibaren çocuğun gelişime ve öğrenmesine destek olmak, karneye yüklenen beklentiyi düşürüp, karne günü yaşanacak çatışmaları da azaltır.

Kendimize itiraf edelim

Ebeveynler olarak her zaman çocuklarımızın büyümesini ve başarılarıyla gurur duymak isteriz. Çoğu zaman çocuklarla ilgili gizli hedeflerimiz vardır. (doktor olacak, bilim insanı olacak gibi) Ve ne yazık ki çocuklarımız hakkında başkalarının ne düşündüğünü çok önemseriz. Tabii iş sadece ailede de bitmiyor. Eğitim sistemi öğrenme ve gelişim üzerine kurulu olmadığı için, çocuğun aldığı

Yazının Devamı

“NASA’da çalışan her iki kişiden biri dislektik”

2 Haziran 2018

Dislektik olan ünlüler arasında kimler yok ki… Einstein’den, Muhammed Ali’ye, Stephen Spielberg’den, Picasso’ya pek çok deha dislektik. Çocuklarda üstün zeka ve yetenek eğitimi üzerine çalışmalar yapan akademisyen ve yazar Dr. Bahar Eriş, literatürde “öğrenme güçlüğü” olarak tanımlanan disleksinin, “öğrenme farklılığı” olduğunun altını çiziyor. Alfa Yayınları‘ndan çıkan son kitabı “Gölgedeki Yıldızlar“da disleksi hakkında bilinmeyenleri ya da doğru sanılan yanlışları gözler önüne seren Eriş, “Bu çocuklar tembel ya da geri olarak etiketleniyor. Halbuki sadece beyinleri farklı çalışıyor. Eğitim sistemine uyum sağlayamadıkları için bir ülkenin insan kaynağı boşa harcanıyor” diyor.

- Disleksinin tanımı ve yaygınlık oranı nedir?

Disleksi, bütünü görme, güçlü sezgi, hayal gücü, yaratıcı düşünce, problemlere farklı açıdan bakabilme, güçlü görsel hafıza, üç boyutlu düşünme gibi güçlü yönleri olan bir beyin farklılığıdır. Bu farklılık nedeniyle çocuklar belli şeyleri rahatlıkla yaparken, en basit ifadesiyle okumakta güçlük yaşarlar. Benim şahsi tanımım yetenek odaklı. Literatürde “özgül öğrenme güçlüğü” olarak tanımlanıyor. Oysa ortada ne hastalık var ne zekada bir gerilik. Bilakis, zeki

Yazının Devamı

Sınav Stresi Kötü müdür?

31 Mayıs 2018

LGS’ye sayılı günler kala her yerde sınav stresi ile başa çıkmanın yolları konuşuluyor. Ben yapılacaklara geçmeden önce, konuya başka bir açıdan bakmak istiyorum. Stresten çok korkuyoruz. Hemen yok etmeye çalışıyoruz. Halbuki stresin bir miktarı hayat için gerekli. Stres bizi uyaran, harekete geçiren, vücudumuzun bir savunma mekanizması aslında. Önümüzde hayatımızın geri kalanını etkileyecek, önem verdiğimiz bir etkinlik var ise strese girmemiz çok doğal. Sanki çocukların stresli olması çok felaket bir durummuş algısı yaratılıyor bu da iyice strese sebep oluyor. Önemli olan nasıl baş ettiğimiz. Strese rağmen değil, stresle yaşamayı bilmeli ve çocuğumuza da bunu öğretmeli. Çünkü günümüz dünyasında her tarafımız stres kaynağı.

Anne/baba olarak stresle nasıl baş ediyoruz?
Burada kritik olan bizim anne-baba olarak stresle nasıl başa çıktığımız? Biz perişan olurken, çocuktan soğukkanlılık beklemek anlamsız. Her insanın mizacına göre stresi algılayışı ve yaşayışı da farklı oluyor. Heyecanı, stresi yönetebilmek de güç kazandırıyor insana.

Her durumda yanında olun
Sınav gibi stres katsayısının arttığı dönemlerde ailelere düşen en büyük görev, her ne olursa olsun çocuğumuza

Yazının Devamı

İyi Ebeveyn Olmak Sorun Çözmek Demek mi?

9 Mayıs 2018

Çocuğunuzun içinde bulunduğu sorunda kalmasına ne kadar dayanabilirsiniz?

Ya da şöyle sorayım.

Çocuğunuzun bir sorunla boğuştuğunu görüp, hiç müdahale etmeden, sıkıntı çekmesine ve sonunda kendi çözümünü bulmasına izin verebilir misiniz?

Ebeveynler, bu soruya genellikle “dayanamam, hemen yardımcı olurum” ya da “Ben onun annesiyim/babasıyım, tabii ki sorununu çözmesine yardımcı olacağım” yanıtını veriyor.

Haksızlar mı? Elbette hayır. Ancak burada altını çizmek istediğim şey, müdahalelerimizin sınırı! Her şeyde olduğu burada da asıl olan denge! Elbette çocuğumuzun güvenliğini tehdit edecek, hayati sorunlardan bahsetmiyorum. Örneğin; bebeğimiz uzanmaya çalıştığı nesneyi almaya çalışırken, küçük çocuğumuz oyunda birinci olamadım diye ağlarken, oğlumuz proje ödevini zamanında yapmadığı için evin içinde kıvranırken, genç kızımız ‘neden benim erkek arkadaşım yok’ diye bunalımlardayken müdahale etmeden, sadece yanında olarak ve kabul ederek ne kadar durabiliyoruz?

Yapılan araştırmalara göre, ergenlik dönemini anne/babasından uzakta geçiren (yatılı okulda, yurt dışında vs.) çocukların, kimlik geliştirme konusunda daha rahat bir gelişim gösterdiği izlenmiş. Bu tabii ki

Yazının Devamı

Çocuğa “Özelsin” Demek Doğru mu?

27 Nisan 2018

Etrafımda sıklıkla çocuklara “sen çok özelsin”, “sen teksin”, “sen harikasın” denildiğini duyuyorum. Sağlıklı bir kişilik gelişimi açısından acaba bu ne kadar doğru?

Elbette her insanın özel olduğu doğru. Hepimiz tek ve özeliz. Bizden bir tane daha yok. Çocuklarımız da bizim için çok kıymetli ve özeller şüphesiz. Ancak edindiğim pek çok kaynakta, büyüme çağında sürekli biricikliği vurgulanıp, yaptığı her şey övülen çocukların, ego gelişimlerindeki dengesizlikten bahsediyor. Bu da büyüdüklerinde ikili ilişkilerden, okul başarısına, iş bulmaktan, evliliğe kadar pek çok konuda sıkıntı yaşamalarına neden olma riski taşıyor.

Ebeveynlik anlayışı değişti
Bizden önceki nesil daha kalabalık ailelerde, daha çok kardeşle ve daha az imkanlarla büyüdü. Özel olmak, biricik olmak gibi kavramları duymadık. Bizler herkes gibi çocuklardık. Son 15 yılda ise Türkiye’de pek çok şey gibi aile yapıları da değişti. Aile büyükleri artık ayrı yaşıyor. Tek çocuklu ailelerin sayısı arttı. Teknolojiye ve bilgiye erişim çok kolay. İmkanlar geniş. Kadının çalışma hayatında yeri giderek artıyor. Ebeveynlik anlayışı değişti, gelişti.

Tüm bunlar zaman içinde bireyselliği ön plana çıkardı. Kolektif

Yazının Devamı

Çocuğum Ne Diyor, Ben Ne Anlıyorum?

18 Nisan 2018

Kelimelerin gücünü ve ifade etmenin önemini “Ben Ne Söylüyorum, Çocuğum Ne Duyuyor?” yazımda paylaşmıştım. (*)

Şimdi ise tersten bakmak ve çocuklarımızın söylediklerinin, biz anne-babalar tarafından nasıl anlaşıldığından bahsetmek istiyorum.

İletişim kavramını, en teknik tanımıyla bir kaynak ve bir alıcı arasındaki mesaj alışverişi olarak açıklayabiliriz. Bir ortamda birileriyle konuşurken, saniyeden daha kısa sürede bir iletişim ortamı oluşur. Nefes almak gibi bir şey yani. Ama arka planda oldukça karmaşık bir süreç var. Neden mi?

İletişim zor bir süreç
Öncelikle beni iletişime geçirecek bir uyaranın olması gerekiyor. Benim duyu organlarım aracılığıyla onu fark edebilmem, bilişsel kapasitem ölçüsünde anlayabilmem, geçmişten getirdiklerimle oluşmuş algı dünyamda anlamlandırabilmem, dilsel yeteneklerim doğrultusunda ifade edebilmem gerekiyor. İfade ederken içinde bulunduğum duygu durumu da ifade edişimi etkiliyor. Bir de karşı taraf var yani alıcı. Aynı süreç alıcı tarafında da işliyor ve mesajım karşı bir mesajla, bana geri dönüyor.

Böyle bakınca doğru bir iletişimin hiç kolay olmadığını anlayabiliriz. Üstelik durum çocuklarda daha zor. Çünkü çocukların verdiği

Yazının Devamı

Çocukla İletişimde Sihirli Değnek Var mı?

11 Nisan 2018

Bazı olayların bizdeki karşılığı ile çocuk dünyasındaki karşılığı bambaşkadır. Refleksif olarak çocuklarımız bir şey söylediğinde anında tepki ya da cevap verme zorunluluğu hissediyoruz. Bir sorunu olduğunda derhal çözüm bulmak ya da tavsiyemizi paylaşmak istiyoruz. Farkında olmadan tepkisel yaklaşıyoruz. Genellikle çocuğumuzu bazen de karşı tarafı savunmaya geçiyoruz. Tüm bunlar iletişimi ya başlamadan bitiriyor ya da sekteye uğratıyor.

Halbuki biz ne istiyoruz?
Çocuğumuz bizle konuşsun, dertleşsin, hem en iyi arkadaşı olalım (ki böyle bir şey yok) hem de annesi babası olduğumuzu unutmasın, hem her şeyini anlatsın hem de çok özele girip bize kalp krizi geçirtmesin, hem döner olsun hem dönmesin. Böyle bir dünya yok tabii. Ama yapılacak şeyler var.

Birkaç dialog örneği yazacağım, bizim söylediklerimizin çocuk dünyasındaki mealini anlamamız açısından:

Çocuk: Anne, arkadaşımın kardeşini hiç sevmedim.
Anne: Aaa neden ki, ne sevimli çocuk halbuki?
Çocuk: İşte sevmedim, o hiç iyi bir çocuk değil, bir daha gelmesin bize.

Yazının Devamı