Anayasa’nın 36’ncı maddesi der ki… “Herkes temel insani gereksinimlerini karşılayabilecek, insan haysiyetine yakışır biçimde konut ve barınma hakkına sahiptir.”
Böyle bir hakka sahip olmasına sahibiz ama an itibarıyla o hakkı kullanma konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Özellikle büyükşehirlerde yaşayanların bütçelerine uygun fiyatlara başlarını sokacak bir ev alması, hatta kiralaması neredeyse imkânsız hale geldi.
Sulh Hukuk Mahkemelerindeki ev sahibi-kiracı davaları her geçen gün artıyor. Peki, dinamik bir inşaat sektörüne sahip Türkiye, konutta neden böyle bir sorunla karşı karşıya kaldı?
Sorunun cevabı rakamlarda gizli.
Türkiye’de 2017’de yapı ruhsatı alınan daire sayısı 1 milyon 405 bin 447.
Bu rakam 2018’de 669 bin 165’e…
2019’da 313 bin 720’ye…
2020’de 555 bin 337’ye geriledi.
2021 yılında ise 709 bin 936 olarak gerçekleşti.
2022 rakamı 550-600 bin arasında.
Konut üretimindeki büyük düşüşün nedeni olarak sektör temsilcileri altı ana sebep gösteriyor.
*Pandemiyle beraber inşaat maliyetlerinin artması.
*Arsa temininde yaşanan sıkıntılar. Arsa fiyatlarının önlenemeyen yükselişi ve arzındaki düşüş.
*Konutu yapmadan (yaparken) satma zorunluluğu.
*İşçi teminindeki zorluklar.
*Uzayan kentsel dönüşüm süreçleri.
*Ekonomide yaşanan dalgalanmalar ve kârlılığın azalması sebebiyle iş yapma iştahının kaybolması.
Türkiye’de tüm bu sorunlara rağmen yapı ruhsat izni adedi pandemideki düşüşe rağmen 559 bine ulaşmış durumda. Ancak bu bizi kurtarmıyor.
Türkiye’nin yıllık konut talebi 800 bin civarında. Arzın talebin gerisinde kalması doğal olarak fiyatları fırlatıyor.
Konuta talebi artıran faktörlerin başında evlilik ve boşanmalar geliyor. 2022 rakamlarına göre Türkiye’de yılda 550 bin evlilik gerçekleşiyor. 150 bin çift ise boşanıyor.
Her yıl üniversite için başka bir kente giden ortalama 300 bin öğrenci de konuta talebi artıran bir diğer faktör olarak öne çıkıyor.
Nüfus artışı, iş arayanların işe girmesi, hane halkı büyüklüklerinin azalması, enflasyona karşı sermayeyi koruma içgüdüsü, komşularımızdaki sorunların bize göç olarak yansıması, vb.
Bunların tamamını hesaba kattığımızda yılda 800 bin konut üretmekten başka bir seçeneğimiz kalmıyor.
Peki, bu sorun çözülebilir mi? Daha doğrusu, nasıl çözülür? Vatandaş nasıl ev sahibi olabilir?
Sektörün bu konudaki çözüm önerileri şöyle sıralanıyor:
*Devletin tarıma elverişsiz arazileri konut yapımına uygun fiyatlarla inşaata açması.
*Büyükşehirlerdeki nüfus yükünün Anadolu’ya yayılmasını sağlayacak sosyoekonomik projelerin hayata geçirilmesi. Lojistik ve sanayi bölgeleri kurulup, belli bölgelerde yoğunlaşan üretimin Anadolu’ya kaydırılması. Böylelikle arsa maliyetlerinin düşürülmesi.
*Gayrimenkul geliştiricilerin maliyet yüklerini azaltacak teşviklerin artması.
*Konut alıcılarına harç ve kredi faizlerinde teşvik sağlanması.
*Belli inşaat malzemelerinde maliyet ve fiyatların devlet eliyle takip edilmesi. (Demir-beton-çimento-kereste-kablo-alüminyum, vb.)
*Sektörün ihtiyaç duyduğu ancak ihracatta ucuz, içeride pahalı satılan ürünlerin denetimi.
*Konut satışı ve kiralanması gerçekleştirilen internet sitelerinin etkin denetimi.
*Mahalle bazında gerçek rayiç fiyatların tespiti ve her yıl enflasyona dayalı satışta üst sınır getirilmesi.
*Üç ve daha fazla konutu olanlardan ilave vergi alınması.
*Yabancıya konut satışında ilave vergi alınması, bu verginin TOKİ’ye aktarılarak ucuz sosyal konut üretimine katkı sunulması.
*Konutun yatırım arıcı olmaktan çıkarılması.
*Kiralarda mahalle bazında gerçek rayiçlerin belirlenip enflasyon üzerinde artış yapılmasının engellenmesi.
*TOKİ eliyle dar gelirliye yönelik kampanyaların düzenlenmesi.
*Yarısı bizden kampanyasının devamı ve yaygınlaştırılması.
*İlk defa ev alacaklara ödeme kolaylığı sunulması. Ucuz kredilerin bu kapsamdaki kişilere kullandırılması.
Barınma meselesi önemli. Yüksek kiralar ve astronomik ev fiyatları Türkiye’nin öncelikli gündemi.
Acil çözüm gerekiyor.