Esenyurt’tan sonra Batman, Mardin ve Halfeti’ye kayyum atandı.
Sonda yazacağımızı başta yazıp öyle devam edelim.
Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir demokratik devlet kendisini ortadan kaldırmaya çalışan bir terör örgütüne seyirci kalmaz. O örgütün kontrolündeki siyasi partinin yerel yönetimler üzerinden örgüte alan açma çabalarına göz yummaz. Bu belediyelere atanan kayyumlar bir devlet refleksidir. Devletin bekası romantik yaklaşımlarla heba edilmeyecek kadar önemli bir meseledir. Hele de bu coğrafyada. Hele de tarihin bu zamanında.
Kayyumlar üzerinden devlete yüklenenlere, yalan haberlerle tatlı su demokratlığına soyunanlara şu soruları sorun:
1-Türkiye, 15 Ağustos 1984’ten beri mücadele ettiği terör örgütünü dağlardan süpürmüş, sınırlarının dışına itmişken örgüte ülkenin en büyük kentinin en büyük ilçesinde kim, neden can suyu verdi?
2-Terör örgütü elebaşının sözde “ Demokratik özerklik projesi” nedir? Esenyurt’un terörden tutuklanan belediye başkanı neden akademik camiada bu projeye destek olacak akademisyenler arasında gösterilmektedir?
3-HDP’nin terörden hüküm giyen eski Eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 11-12-13 Nisan 2018’de Ankara Sincan’da görülen davanın ikinci duruşmasındaki savunmasında “ Benim savunduğum model demokratik özerkliktir. Devlette birikmiş güç yerele dağıtılmalıdır. Türkiye genelinde 25-26 bölge meclisi olabilir. Bölge meclisi bünyesinde iller olur, illerde seçimle iş başına gelmiş yönetimler olur, merkezden atanan hükümet adına herhangi bir kamu görevlisi, vali, kaymakam görev yapmaz” demesi sizi hiç mi rahatsız etmiyor?
Bu üç soruya da muhataplarının vereceği bir cevap yok. Olamaz da. Çünkü siyasi gelecekleri Türkiye’nin üniter devlet yapısını ortadan kaldırmak için kurulmuş bir terör örgütünün kontrolündeki partiye bağlı. O yüzden cevapları da mecburen biz yazacağız.
Nedir bu demokratik özerlik projesi?
Sorunun cevabı HDP-DEM çizgisinin öncü partisi BDP’nin 12 Haziran 2011 genel seçimleri öncesinde açıkladığı seçim bildirgesinde yazılmış: “Türkiye sosyo-ekonomik yapılarına göre 20-25 özerk bölgesel yönetime ayrılacak. Bu idari modelde, birbiriyle yoğun bir şekilde sosyo-kültürel ve ekonomik ilişki içinde bulunan komşu illeri kapsayan, yapı olarak seçimle iş başına gelen il genel meclislerine benzeyen âdem-i merkeziyetçi bölgesel meclis olacaktır. Bu meclisler Türkiye’nin bölgesel özgünlüğüne göre siyasi ve idari olarak hukuki, siyasi güvenceye ve kimliğe kavuşturulmalıdır!
Farkındaysanız terör örgütü elebaşı da, Demirtaş da aynı şeyi istiyor. Türkiye 25 özerk bölgesel yönetime ayrılsın! Yani ülkenin Yugoslavya modeline göre parçalanması için önce özerk yönetimler oluşturmak istiyorlar. Esenyurt tam da bu yüzden çok önemliydi terör örgütü için. Nüfusu 1 milyonu geçen ilçede referandum yapmaktan bahsetmeye başlamaları boşuna değildi.
Kayyuma karşı çıkan arkadaşlar kendileriyle ne kadar gurur duysa azdır. Can çekişen örgüt onlara “Kent Uzlaşısı” ile birkaç belediye verdi, karşılığında da İstanbul’un en büyük ilçesinde özerlik denemeleri yapmaya kalktı. Avrupalı dostlarına “Ben artık başka bir faza geçtim, bana siyasi destek atın” mesajı verdi. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor’un daha ilk günden Esenyurt’a atanan Vali Yardımcısı Can Aksoy’u hedef alması ve hakkında kişisel yaptırım istemesini bu açıdan değerlendirmek lazım.
Sözün özü… Kayyum meselesi özünde Türkiye’nin toprak bütünlüğünü, üniter devlet yapısını koruma hamlesidir.
Terör örgütünün bahsettiği 25-26 özerk bölge arasında Esenyurt da var. İzmir’in, Antalya’nın, Adana’nın, Mersin’in, Gaziantep’in ilçeleri de.
Kayyuma “Hayır” diyen Yugoslavya modeline “Evet” dediğini bilsin. Bilmeyen öğrensin…