Muhalefetin Ahlatlıbel’den verdiği o fotoğraf üzerine mavi gökyüzü altında söylenebilecek her şey söylendi. Tek bir şey hariç.
Sosyal demokratı, eski ülkücüsü, siyasal İslamcısı, demokratı, liberali. Hepsinin bildiği ama itiraf edemedikleri bir gerçek var. Aslında o masayı kuran, kurulmasını sağlayan ortamı oluşturan bizzat Erdoğan’ın kendisi.
Erdoğan, 20 yılda sadece Türkiye’yi değil, muhalefeti de değiştirdi, dönüştürdü. Bugün birbirine hiç benzemeyen altı parti aynı masada buluşabiliyor, iktidar hesapları yapabiliyorlarsa bu Erdoğan’ın getirdiği, o çok eleştirdikleri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sayesinde.
Anlaşamadıkları için ayrı ayrı partiler kuran Babacan ve Davutoğlu bile o masada yan yana oturabiliyor! Garip ama gerçek. Diktatörlükle suçladıkları adam aslında hepsinin siyasetteki varlık sebebi. O nedenle, kendileri hangi adı verirlerse versinler bu bir “Erdoğan ittifakı.”
Geçelim toplantıdan kulislere yansıyanlara. Verilen fotoğraf ve umut dolu mesajlar tamam ama muhalefet blokunda zaten karışık olan çarşı cumartesi akşamından sonra iyice karışmış.
Dengeyi bozan sadece Kılıçdaroğlu’nun çatı aday olma ısrarı ve HDP meselesi değil. Muhalefetin her geçen gün büyüyen bir Ahmet Davutoğlu sorunu var. Zirveden önce Temel Karamollaoğlu’na “Biz de ayrı bir muhafazakâr ittifak kuralım” önerisiyle gitmiş Davutoğlu. Ancak hiç beklemediği bir cevapla karşılaşmış. Karamollaoğlu “Biz muhafazakâr değil, dindarız” diyerek kapıları kapatmış! Toplantıda ittifakın adının değiştirilmesini öneren ve kabul görmeyen de yine o.
Babacan ise daha uyumlu bir profil çizmiş Ahlatlıbel’de. Ancak ondan da İyi Parti rahatsız. İyi Parti, Davutoğlu ve DP’den de pek hazzetmiyor. CHP’ye ise kendilerine ‘küçük ortak’ muamelesi çektiği için tepkililer. Ama asıl sıkıntıları Kılıçdaroğlu’nu çatı adaylıktan vazgeçirememeleri. Her ne kadar Akşener “Ben Başbakan olacağım” diyerek adaylıktan feragat etmiş gibi görünse de o defter henüz kapanmış değil.
Kılıçdaroğlu ve Akşener her şeyi konuşuyor, anlaşıyor ama çatı adayın kim olacağı konusu henüz masaya gelmiş değil. Her iki lider de karşı taraftan anlayış bekliyor bu konuda. CHP’de Kılıçdaroğlu’nun adaylığına kesin gözüyle bakılıyor. İmamoğlu ve Yavaş formüllerinin pek alıcısı yok artık. Ancak Alevi kökenli bazı milletvekilleri Kemal Bey’in aday olmasına düşünülenin tersine sıcak bakmıyor. Onlar Kılıçdaroğlu’nun partide kalması gerektiğini düşünüyor.
En rahat iki parti ise DP ve SP. 2023 seçimlerinde CHP listelerinden kimine göre üçer, kimilerine göre ise sekizer kontenjan ayırılacak bu partiler. Buna CHP tabanı ne der bilinmez ama an itibarıyla muhalefet blokundan kulislere yansıyanlar böyle.
Condoleezza Rice’ın haritası
Cumartesi akşamı sosyal medyada gezinirken önüme CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun sonu bir türlü gelmeyen eski tweet’leri düştü. Canan Hanım, Ahlatlıbel’deki zirvenin fotoğrafının altına “Rant ortaklığı değil ilke ortaklığı” diye yazmış, bazı sosyal medya kullanıcıları da pek de kibar olmayan bir dille kendisine eski paylaşımlarını hatırlatıyordu.
2012-2016 yılları arasında Canan Hanım’a göre Temel Karamollaoğlu Sivas katliamının sorumlularındandı.
Davutoğlu nasıl başbakan olduğuna kendisinin bile şaşırması gereken biriydi.
Canan Hanım, ideolojik olarak Akşener’in yanından bile geçmezdi. Ali Babacan zaten ekonomiyi batıran adamdı, vs.
Kaftancıoğlu’nun dün yerin dibine soktuklarına bugün iltifat etmesi değil derdim. Siyasette var böyle U dönüşleri. Burada asıl mesele, böyle bir ittifakın topluma ‘ilke ortaklığı’ ambalajıyla sunulması. Marjinal solcuların siyasal İslamcı ya da eski ülkücü etiketli figürlerle yol yürümeye başlaması nereden bakarsanız bakın bir siyaset mühendisliği çalışmasıdır. Türkiye gibi kırılmaya müsait çok fazla fay hattı olan ülkeler açısından bu tip siyaset mühendisliği çalışmaları çok tehlikeli sonuçlar doğurur. Bkz.: Sağ-sol, laik-anti laik, Türk-Kürt provokasyonları... Çok şükür bunların tamamını küçük hasarlarla atlattık. Ancak bu kez farklı bir şey deniyorlar. Teşbihte hata olmaz. Önümüzde bir Lübnan örneği var. 1970’lerde ABD-İngiltere ve Fransa tarafından ustaca istikrarsızlaştırılmış ve o günden sonra iki yakası bir araya gelmemiş bir ülke Lübnan.
Önce Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Meclis Başkanlığı ve bakanlıkları etnik, mezhepsel ve dini farklılıklara göre dağıttılar. Sonra ülkenin her bir köşesi farklı bir grubun kontrolüne geçti. Türkiye elbette ki Lübnan olmaz. Ama bu kadar benzemezi aynı potada buluşturanların nihai amacının Türkiye’nin Lübnanlaşması olduğundan da hiç şüpheniz olmasın. ABD eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice yıllar önce boşuna mı “Bölgede 22 ülkenin sınırları değişecek” dedi. Türkiye’yi üçe böldükleri o harita yırtılıp atılmadan bize rahat uyku yok.