Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Profesör Beatrica Golomb (California-San Diego Üniversitesi), 21. yüzyılın en büyük salgın hastalığı sayılan ‘Metabolizma Bozukluğu’na (metabolic syndrome) yeni bir bakış açısı ve tanımlama getirdi.
‘Metabolizma bozukluğu’, gittikçe yükselen vücut kütlesi, kan şekeri, yüksek tansiyon, kandaki trigliserit, bel büyüklüğü ve iyi kolestrolün azalması biçiminde kendini gösteriyor. Sonuç olarak da, obezite ve diyabet problemleri tüm toplumda gittikçe yayılıyor. Sorunu tedavi etmeye çalışan doktorlar ve diyetisyenler, sarf edilen enerji ile alınan enerji arasında bir denge kurmaya ve ilaç tedavisi ile de bu dengeye yardımcı olmaya çalışıyorlar.
Ancak bu yaklaşım, metabolizma bozukluğunun yeni doğan çocuklarda bile görülmeye başladığını ve neredeyse aç sayılabilecek seviyede beslenen fakir ülke insanlarında bile aynı sorunların baş gösterme nedenlerini açıklayamıyor. “Metabolizma bozukluğu” göstergelerinin neden kişiler arasında farklılaşmadan ve giderek arttığı da anlaşılamıyor.
Öte yandan, bozuklukların vücuttaki enerji fazlalığından meydana geldiği düşünülmüş olsa bile, vücuttaki enerji üretiminin azaltılması veya enerji talebinin artırılmasının metabolik bozukluğu azaltmadığını görüyoruz. Uyku eksikliği, öğün atlaması, uyku apnesi gibi sorunların giderilmesinin enerji seviyesi ile bir alakası olmadığı halde; bu tedbirler, metabolik bozukları azaltabiliyor. Ameliyat, soğuk hava gibi enerji tüketimini artıran olgular ise metabolik sorunlara çözüm getirmiyor.

Yeni yaklaşım
Prof. Beatrice Golomb, çevremizdeki ve yiyeceklerimizdeki, hücrelerimize oksijen taşınmasını zorlaştıran oksidanların metabolizma bozukluğunun gerçek nedeni olduğunu iddia ediyor. Hücre DNA’sını da bozan söz konusu oksidanların gittikçe artmasına neden olan faktörlerin bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

- Metaller ve ağır metaller (balıktaki civa, mısır yağındaki yüksek fruktoz, kırılmış ampuller, tavuk üretiminde kullanılan arsenik, çocuk aşılarında bulunan alüminyum),
- Bisphenol A içeren plastikler,
- Güzellik ürünleri (güneş kremleri ve yağları, losyonlar, parfümler, saç spreyleri, şampuanlar, kondisyonerler, diş macunları ve kozmetik ürünlerinin tümü),
- Temizlik ürünleri (deterjanlar, yumuşatıcılar, kurutucu yaprakları v.s.),
- Petrokimya ürünleri,
- Formaldehit içeren elbiseler ve tekstil kaplamaları (ütü gerektirmeyen gömlekler, ütü bezleri),
- Elektromanyetik alanlar
(tüm elektronik aletler, cep telefonları, ölçüm cihazları),
- Yangına dayanıklı tekstil ürünleri (pijama ve yatak örtüleri),
- Kuru temizlemede kullanılan kimyasallar,
- Havaya sıkılan kokular ve nem alıcılar,
- Böcek ve haşerat öldürücü ilaçlar,
- Böcek ve haşerattan koruyan tenteler,
- Antibiyotikler,
- İçinde yabancı veya mikrop önleyici madde bulunduran, (su ile kolayca arındırılamayan) sabunlar,
- Hava ve suyu kirleten her türlü madde,
- Yiyeceklerimizdeki koruyucular, tatlandırıcılar v.s. gibi doğal olmayan maddeler.
“Metabolik bozukluk” sorununa yeni bir tanım yapıp, yeni tedavi yöntemleri geliştirmeliyiz.