Yeni nesil, “altın çocuklar” olarak adlandırılıyor. Önceki nesillere kıyasla, çok daha zeki, akıllı, becerikli, ısrarcı ve yaratıcı kişilikleri var. Şimdi artık, bu yeni yetmelerden devlet yönetiminde ve iş hayatında nasıl faydalanacağımızı ve bunları mevcut sisteme nasıl monte edebileceğimizi tartışma zamanı.
Gelişmiş ülkelerde, yeni hayata atılan, tam donanımlı gençlere “smart rookies” deniliyor. Bu gençler, bir ya da birkaç yabancı lisan biliyorlar; otomobil ehliyetleri var; çok seri bilgisayar ve akıllı teknik araç kullanabiliyorlar; bazılarının “master”i, bazılarının “doktora”sı var; konularındaki en son bilgilere vakıflar. Kısacası, bu gençler, yenilik yapmaya ve icatlarda bulunmaya yatkınlar. Üstelik, 23-30 yaşları arasındalar.
Bu gençleri bünyelerine katabilen devlet ve şirket yönetimleri, rakipleri ile rekabet edebilme konusunda öne çıkıyorlar. Dahi sayılabilecek bu gençlerin çoğu, daha küçük ölçekli özel şirketlerde işe başlıyorlar veya kendi işlerini kuruyorlar.
Büyükler işin farkına vardı
Son zamanlarda, büyük şirketler de “smart rookies” diye adlandırılan gençleri bünyelerine katmaya başladı. Aklına geleni açıkça söyleyebilen, “tecrübesiz” kişilerin önemi gittikçe artıyor. Bu konuda, birçok üniversitede kürsüler bile açılmaya başlandı. Öte yandan, özellikle Amerikan üniversiteleri, lisede alınan notlara bakmak yerine, artık öğrencinin kişiliği ile ilgileniyorlar. Dahi yeni yetmelerin, mevcut kadrodan çok daha yukarıda olan hünerlerinin, nasıl şirketlerin yerleşik düzenlerine uyum sağlayabileceği tartışılıyor. Bu konuda, birçok kitap yazıldı bile. Bunlardan birisi, Liz Wiseman’ın iki hafta önce piyasaya çıkan, “Rookie Smarts” adlı kitabı.
Wiseman’a göre, yeni yetmeler dörde ayrılıyor. Birinci kategoridekiler, geçmişteki uygulamalara tamamen karşı olanlar. İkinci gruptakiler, kendi konularında iyice ihtisaslaşmış ve fikirlerini çekinmeden savunan gençler. “Ateşte yürüyenler” olarak adlandırılan üçüncü grup gençler, hesaplı, küçük adımlarla fakat hızlı hareket ediyorlar. Dördüncü kategoridekiler, mucitler. Mucitler, tüm dikkatlerini ilgilendikleri konuya veriyorlar ve başka hiç bir şey düşünmüyorlar.
Tecrübenin önemi azalıyor
Her on sekiz ayda bir, dünyamızda var olan bilgi toplamı, her dokuz ayda bir de, vücudumuz hakkında bildiklerimiz ikiye katlanıyor. Tıp alanında, her üç yılda bir tüm bilgiler yenileniyor. Artık, son gelişmeleri kapsayan bilgiyi, sadece son birkaç yılda yazılmış kitaplardan öğrenmek mümkün. Kütüphaneleri ayıklamanın zamanı.
Artık, tecrübe ve uzun iş ilişkisi önemini kaybediyor; uzmanlık ve bilgi her şeyin önüne geçiyor. Artık, yorulmak bilmeyen, çok enerjik bir genç nesille karşı karşıyayız. “Beyin göçü”nün önlenmesi zorunluluğu, bu noktada daha güçlü biçimde öne çıkıyor.