“Accenture” 2001 yılında kuruldu. Daha öncesinde “Andersen Consulting” olarak faaliyetini sürdürüyordu. 120 ülkede 246 binin üzerinde çalışanı var. Türkiye’de de 550’ye yakın kişi çalıştırıyor. “Accenture”, dünyanın en zengin ve başarılı şirketlerinin çoğuna hizmet veriyor. Şirketin üst düzey yöneticileri, “Dünya Ekonomi Forumu” için İstanbul’daydı. Şirketin danışmanlık yapıp, başarıyla bitirdiği işler arasında “finans merkezi yaratılması” projesi de var. Bu birikimle, “İstanbul’un finans merkezi olması projesi”nde de katkı yapabilirler. Ancak şimdiki hazırlıkları, ülkemizde “nitelikli eleman yetiştirilmesi” konusunda.
Nitelikli eleman sorunu
İnsan sermayesini üretken şekilde kullanma konusundaki yetersizliği, Türk ekonomisindeki en zor düzeltilebilir sorun olmaya devam ediyor. Orta ve uzun vadede Türkiye, diğer yükselen piyasa ekonomileriyle rekabet ettikçe, kaçınılmaz olarak bu sorunla yüzleşecek.
Yapılan araştırmalar, Türk şirketlerinin istedikleri yetenekli kişileri işe alma konusunda güçlükler yaşadığını gösteriyor. Özellikle işletme ve liderlik becerileri olan eleman arzının çok kısıtlı olduğu anlaşılıyor.
Şehirleşme oranlarına bakıldığında, kırsal alanlardan göç eden düşük vasıflı işçilerin büyükşehirlerce özümsenme kapasitesinin düşük olduğu anlaşılıyor. Bunun sonucu olarak, mevcut işçilerin çoğu giderek işini kaybetmekte; ya da büyük ölçüdeki kayıt dışı sektör tarafından yutulmakta. Şehirlerde, her üç işçiden biri kayıtdışı sektörün bir parçası haline gelmiş durumda. Kayıtdışılık, işletmelerin sağlıklı biçimde büyümesini de sınırlıyor.
Genç ve dinamik bir nüfusumuz var; ancak gençler arasında işsizlik oranı yüksek. İstihdam edilenler arasında, eğitim veya iş eğitimi almamış olan genç insanların oranı, yüzde 16.5’lik EU27 (Avrupa Birliği üyesi 27 ülke) ortalamasıyla karşılaştırıldığında yüzde 39’luk bir oran ile endişe verici derecede yüksek. Kadın işgücünün bu konudaki oranı yüzde 53 ve erkeklerin yüzde 24 olan oranına göre iki kat fazla.
Eğitim sistemi sorunlu
İlköğretime katılım, yüzde 98.6; ancak öğrencilerin yüzde 10’undan fazlası ya okulu bırakmakta ya da bir yılda yirmi günden fazla devamsızlık yapmakta. Orta öğretime katılım ise, ilkokulu bitirenlerin yüzde 67’si ve bu oran bazı illerde yüzde 27’ye kadar düşüyor. Çoğu kırsal kesimde yaşayan kadınlar olmak üzere, yaklaşık 6 milyon insanın (nüfusun yüzde 8’i) okur yazarlığının olmadığı tahmin edilmekte. Türkiye’nin 30-34 yaş arasındaki nüfusunun sadece yüzde 15’i üçüncü seviye eğitimi tamamlamış durumda. Bu oran EU27 ülkelerinde yüzde 34 ve Avrupa Birliği’nin 2020 hedefi, yüzde 40. Halen, devletin eğitim harcamaları GSYİH’mızın yüzde 2.5’i oranında iken; bu konuda EU27 ortalaması GSYİH’nin yüzde 5.07’si seviyesinde.
Sonuç...
Ülkemizde, girişimcilik yükseliyor ama nitelikli eleman eksikliği, büyümemizi darboğaza sokacak gibi görünüyor. Nüfusun hızla arttığı ve rekabetin gittikçe büyüdüğü dünyamızda, kişi sayısı değil nitelikli kişi sayısı önem kazanıyor. Eğitim politikalarının mevcut başarısı değil, gelecekteki başarı olasılığının sorgulanması gündeme oturuyor. Öğretmenleri de eğitmek gerekiyor. “Eğitim sistemi” büyümenin en önemli kaldıracı haline geldi.