Paul A.C. Koistinen’in “ABD Savaş Ekonomisi(State of War-The Political Economy of American Warfare/1945-2011) isimli kitabı, henüz piyasaya çıktı. Kitap, ABD’de askerlerin ve savunma sektörünün giderek ne kadar güçlendiğini ve uluslararası politika kararlarının alınmasındaki itici gücünü gözler önüne seriyor. Kitap sayesinde, son yıllardaki ekonomik başarımızla güçlü bir dünya devleti olmaya soyunan Türkiye’nin askeri gücünü azaltması ve askerlerin güvenirliğinin sorgulanması süreci sonunda neler kaybedebileceğini/kazanabileceğini de görebiliyoruz.
Bütçenin % 70’i savunmaya
İkinci Dünya Savaşı sonrasında başlayan ve bugüne kadar devam eden zaman süreci içinde, ABD Federal Bütçesi'nin sürekli biçimde % 70’i savunma harcamalarına ayrıldı (sadece birkaç yıl için % 20’nin altında oldu). Bu inanılmaz savunma harcamaları, ABD Gayri Safi Milli Hasıla’sının % 14’üne denk geliyor. ABD, tarih boyunca barış zamanlarında bile en büyük askeri harcamayı yapan devlet durumuna gelmiş bulunuyor. Böylece;
* Dünyada hiç kimsenin karşısında duramayacağı bir askeri güç yaratıldı.
* ABD Başkanı ve üst düzey yöneticileri, inanılmaz bir güç sahibi oldu.
* Askerler, ülkenin savunması kararlarında giderek artan bir güce sahip oldular.
* Savunma Sanayi’nin parasal büyüklüğü ve gücü giderek arttı. Bu arada, savunmada kullanılan malzemenin çok önemli bölümünün özel sektör tarafından üretildiğini de unutmamalıyız.
Savunma sanayi kontrolsüz
Soğuk savaşla birlikte, ABD savunma sanayinin gücü bu konuda sorumlu olan otoritelerin kontrolünden çıktı. Bu sanayi(MIC), savunma harcamalarının kısılması ve dünyada silahlanma yarışının sona erdirilmesi çabalarını resmen bloke etti. Bir taraftan, ABD milleti “milli güvenliğin sağlanması için savaş gücü çok yüksek bir ülke olunması” gerektiğine inandırılırken; diğer taraftan, gelişmekte olan ülkelerle olan karşılıklı ilişkilerin yumuşatılması ve aydınlatıcı politikaların uygulanması engellendi.
Soğuk savaşın bitmesinden ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından 20 yıl geçmiş olduğu halde, ABD’nin savunma bütçesi eski büyüklüğünü koruyor. Global krize rağmen, bütçenin büyüklüğü 1950’den beri olan en yüksek harcama rakamını gösteriyor. Bu durumda, ABD’nin zaman zaman savaş yaratmasının kaçınılmaz olduğu anlaşılabiliyor.
Canavar kendiliğinden oluşmadı
Rusya’nın atom bombası üretecek hale gelmesi, Çin’in komünistlerin kontrolüne geçmesi ve Kore Savaşı gibi gelişmeler, MIC’in ABD’nin dış politikasında giderek daha etkili biçimde rol oynamasına yol açtı. Bu iç ve dış politika yapılanması, artık ABD’nin “yaşam biçimi” haline gelmiş bulunuyor.
Reagan, Bush ve Clinton yönetimleri, silah üreten ABD firmalarının diğer ülkelere, giderek artan biçimde silah satmalarını desteklediler. Böylece, bütçe açıkları da azalabilecekti. Ancak, bu politikalar diğer ülkelerde “kitle imha silahları”nın üretilmesine ve terörizmin tırmanmasına da yol açtı.
Bu durumda, ABD’deki bütçe açıkları nasıl kapatılabilecek? Ekonomik kararlarda, ekonomi yöneticileri ve FED(ABD Merkez Bankası) ne kadar etkili olabilir?
Paul A.C. Koistinen, ne kadar haklı dersiniz?