Son zamanlarda düşünürlerin üzerinde durduğu en önemli gelişme, toplum içindeki bölünme ve kutuplaşmalar oldu. Nobel ödüllü iktisatçı Joseph. E. Stiglitz birkaç ay önce piyasaya çıkan The Price of Inequality-How Today’s Divided Society Endangers Our Future(Eşitsizliğin Faturası-Bugünün Bölünmüş Toplumu Geleceğimizi Nasıl Tehlikeye Atıyor) isimli son kitabında bu konuyu işliyor.
Son haftalarda en çok satan kitaplar listesindeki yerini koruyan ve dünkü yazımda sözünü ettiğim Gleen Beck’in Cowards(Korkaklar) kitabında da bu konu incelenmiş. Benzer bir tehlike ile karşılaşma olasılığı, bizim toplumumuzu da etkileyebilir. Bu nedenle, Beck’in tümü ABD ile ilgili olan görüşlerinden bir bölümünü aktarıyorum:
854.000 kişi takip edildi
11 Eylül terör saldırısının ardından çıkarılan “Patriot Act”, devlet yöneticilerine Anayasa’ya aykırı yetkiler verdi. 1942’de Başkan Roosewelt de benzer yetkiler almış ve 10 hafta içinde 110.000 yabancıyı “halkın güvenliği için” hapse atmış veya ülke dışına sürmüştü. “Patriot Act”den sonra da 1.300 kamu ve 2.000 özel şirketten 854.000 kişi takibata uğradı ve The National Security Agency(NSA), ülke dışındakilere ilaveten, ülke içindeki haberleşmeyi de kontrol altında tutmaya başladı. Devlet, bilgisayarlardaki tüm bilgilere ulaşıyor ve istediği kişileri cep telefonları vasıtasıyla takip edebiliyordu. “Allah” ve “bomb(bomba)” kelimeleri geçen her konuşma ve ileti, takip için yeterli oldu. Halkın büyük bir bölümüne suçlu gibi davranılırsa, bölünme başlamaz mı?
İran Hükümeti rejim karşıtlarını belirlemek için Facebook ve Twitter’i kullanıyor. “Arap Baharı”nın etkili olduğu Arap ülkelerinde de teknoloji kullanılarak, karşıt gruplar ve buluşma yerleri tespit ediliyor. ABD’de, tüm bu faaliyetler halka belli edilmeden yürütülüyor. NSA eski görevlisi J. Bamford, “bir gün tüm bu araçların devletlere ve iktidarlara karşı da kullanılabileceğini; artık herkese şantaj yapılabileceğini ve bu gelişmelerin bir totaliter rejime yol açacağını” söylüyor. Hitachi, bir anda 36 milyon insan yüzünü tarayabilen bir cihaz geliştirdi. Artık, kimse teknolojinin baskısından kurtulamıyor. Yöneticilerle, halk böyle ayrışıyor; yabancılaşıyor.
Hükümetlerin hesap verebilirliği
“Medyanın en önemli sorumluluğu, hükümetlerin hesap verebilmelerini sağlamaktır.” Tim Russent, böyle diyor. Medya artık, bu sorumluluğunu yerine getiremez durumda. ABD’de son birkaç yılda 20 gazete ve yaklaşık 30 televizyon kanalı el değiştirdi. Gazetecilerin aylıkları düştü. Artık, haberleşmesi bile dinlenen ABD medyası sorumluğunu yerine getiremiyor. İşte, kutuplaşmanın bir evresi daha.
ABD’deki eğitim sistemi, sorgulama ve merak etme alışkanlıklarını yok ediyor. Birkaç ay önce L. H. Collider, Einstein’in teorilerini eleştirmeye kalkmış; ama kendisi eleştirilmişti. Princeton Üniversitesi, öğrenci başına yıllık yaklaşık 54.000 dolar federal hükümet yardımı aldığı halde, öğrenicilerine yeterince sorgulama alışkanlığı aşılayamıyor.
“Toplum mühendisliği” bu mu?