Küreselleşme, kapitalizmin yeni bir evresi. Kapitalist sistem, kendisini bu yeni evreye uydurmak için yeniden yapılanıyor. ABD’de başlayıp, Avrupa’yı ve tüm dünyayı saran ekonomik kriz, hem şirketlerin hem de hükümetlerin bu yeni evreye uyumunu sağlayacak. Görüldüğü gibi, hem güçsüz şirketler ayıklanıyor hem de “oyunun kuralları”na uymakta zorlanan ülkeler yola getiriliyor.
Küresel ekonomik kriz sonrasında bizi yepyeni bir dünya bekliyor. Gelişmiş ülkelerde bulunan yaşam kolaylıkları, artık her ülkede(o ülkelerin tüm halkı için olmasa da) bulunacak. Kısacası, enerji, bankacılık, haberleşme, ulaşım ve turizm sektörleri uluslar arası ölçüde markalaşacak. İşgücünden, her türlü mala kadar üretime katkı yapan tüm unsurların borsası oluşup, fiyatı uluslar arası ölçekte belirlenecek.
Finans merkezleri değil global şehirler
Artık, finans merkezi olmak, önemini kaybetti. Şimdi, önemli olan New York, Londra, Tokyo, Şanghay gibi yalnız finansta değil, her konuda küreselleşmeye ayak uydurmuş bir “global şehir” olmak. Çünkü, haberleşme olanakları sayesinde, geniş ölçüde yatırım çekebilen her yer finans merkezi olarak kabul ediliyor; borsalara her yerden ulaşılabiliyor. Dünya çapında sosyal ilişkilerin sağlanabilmesi, yardım toplanabilmesi, propaganda yapılabilmesi ve sınırlar ötesi politik hareketlere karışılabilmesi, haberleşme olanaklarının artması sayesinde gerçekleşebildi ve küreselleşme sayesinde, bu ilişkiler doruk noktasına ulaşacak.
Artık, “finans merkezleri” değil, “global şehirler” ve “global şehirlere uygun şehirleşme” önem kazanıyor. Çünkü artık, dünyamız aynı kuralları ve değerleri paylaşan(tek bir devlet olmasa bile) tek bir ülke olarak düşünülebilecek.
Küreselleşmeyi hep istedik
M.Ö. 3000 yılından itibaren İpek ve Baharat Yollarının kullanılmaya başlanması, uluslar arası ticaretin kapılarını açtı. M.Ö. 10000 yılından sonra, insanların bulundukları bölgelerden göç etmeye başladıkları da biliniyor. Tekerleğin, yazının ve daha sonra atlı arabanın icadı, göçleri daha da kolaylaştırmıştır. Dünyanın tüm kıtalarının keşfinin ise, ancak 1750 yılında tamamlanabildiği; Amerika’nın Keşfi ile de küreselleşmenin başlamış olduğu kabul ediliyor.
1850 yılından itibaren Singer dikiş makineleri dünyanın her yerinde kullanılmaya başlandı. 1866 yılında ise, Amerika ve Avrupa kıtaları arasında, o yıllarda “dünyanın sekizinci harikası” olarak tanıtılan denizaltı kablosu çekildi. 1907 yılında doruğuna ulaşan “Amerika’ya göç” modası, en büyük işçi göçü olarak biliniyor. İkinci Dünya Savaşı’nı takiben gerçekleştirilen Bretton Woods Konferansı sonrası, yalnız IMF ve Dünya Bankası değil, dünya ticaretini düzenleyen GATT ve WTO’nun da kuruluşu tamamlandı.
Bretton Woods anlaşmaları, İngiliz ekonomist Keynes’in görüşleri doğrultusunda ve devletlerin ekonomileri kontrol etmeleri prensibine dayanılarak oluşturulmuştu. 1980’li yılardan itibaren ABD Başkanı Reagan ve İngiliz Başbakanı Thatcher’ın öncülüğünü yaptığı “devletin ekonomik hayattan çekilmesi” ve “özelleştirme” anlayışları sonrası, dünya ekonomilerinin liberasyonu modası da başlamış oldu.
Kapitalist sistemin yeni evresi “küreselleşme”, şimdi de kendi kurallarına uyamayacak ülke yönetimlerini değiştiriyor.