Bugünlerde çok tartışılan ‘kur savaşları’ olgusu, kapitalizmin ‘konvertibilite”nin devamı sayılan yeni evresini oluşturuyor. Mal veya servis yerine hiçbir üretim maliyeti olmayan para satarak zengin olmanın yolu, bir ülkenin parasının ‘herkes tarafından kabul edilen para’ (hard currency) olmasından geçiyor.
Bu nedenle de, herkes kendi parasını ‘hard currency’ haline getirmek; yahut da, ‘hard currency’ler sayesinde para kazanmaları önlemek için çalışıyor.
Şu an için dünyadaki en önemli ‘hard currency’, ABD Doları olarak kabul ediliyor ve petrolden altına kadar tüm önemli malların alım satımı ABD Doları ile yapılıyor. Hatta, bir paradan diğer bir paraya geçiş işlemi bile, o parayı önce ABD Doları’na dönüştürerek gerçekleşebiliyor.
Kolay değil
Bir ülke parasının ‘hard currency’ olarak kabul edilmesi, kolay gerçekleştirilecek bir durum değil. Üstelik, bu statünün devam ettirilmesi, gerçekleştirilmesinden daha da zor. Şimdiye kadar Alman Markı, İngiliz Sterlini, İsviçre Frangı, Rus Rublesi, Japon Yeni, Fransız Frangı, Çin Yuanı gibi para birimleri, ABD Doları ile rekabet edip “dünya para birimi” olmaya çalıştılarsa da, hiç birisi başarılı sonuç elde edemedi.
En son, Avrupa’nın 26 ülkesi bir araya gelerek ‘euro’yu kullanmaya başladılar. Amaç, bu para biriminin ABD Doları’na rakip olması idi. Bütün çabalara rağmen, euro gene de ABD Doları’nın yerini alamadı. Ancak, en büyük rakibi olabildi.
Euronun ‘dünya para birimi’ olabilmesi için, dünyada euro ile yapılan alış verişin ABD Doları ile yapılan alış verişten fazla veya ona yakın olması gerekiyor. Bunun için de, öncelikle ABD Doları ile yapılan mal ve servis alışverişinin azaltılması lazım. Bu amaçtan hareket edilerek, ABD Doları’nın hakimiyetinden hoşlanmayan ülkeler, alışverişlerinde yeni sistemler ve aracı ürünler denemeye başladılar. Türkiye’nin Rusya ile ruble üzerinden alışveriş yapmaya kalkması; ya da İran’dan altın karşılığı petrol ve doğal gaz almaya başlaması, bu çeşit arayışlar içinde sayılabilir. Benzer biçimde, araya para konulmaksızın yapılan trampa ve anlaşma hesapları üzerinden yapılan alışverişler de ‘hard currency’lerin dünya ticaret
hayatından çıkarılması isteğine bağlı
olarak gerçekleştiriliyor.
Çin de aynı amaçla, kendi parası ile alışveriş yapılmasını özendiriyor. Devletlerin birbirlerine verdiği kredilerin kendi verdikleri para cinsinden istenmesinin temel nedeni de bu. Ancak, görülen o ki, şimdiki durumda euro dahil hiç bir para biriminin ABD Doları’nın yerini alması olası değil.
Hurafeler
Bir süreden beri, ABD Merkez Bankası Federal Reserve’ün (FED) istediği kadar karşılıksız para basabileceği iddia ediliyor. Hele bizim iktisatçıların hemen hemen hepsi, bu konuda rahatlıkla spekülasyon yapabildiler; ‘FED istediği kadar karşılıksız para basabilir’ dediler. Hatta bu iddialar, FED’in bilançolarında ‘emisyon’ rakamının bulunmadığına kadar uzatıldı.
İşin tuhaf tarafı, söz konusu iddiaların
son yıllarda çevrilen ABD film ve kitaplarında bile yer alması.
Oysa iddialar tamamen yanlış. Bir Merkez Bankası’nın banknot olarak ne kadar para bastığı, bilançosundaki ‘emisyon’ rakamından; banknot basımı dahil yarattığı toplam para ‘rezerv para’ rakamından; alınan Hazine kâğıtları bilançosundan rahatlıkla görülebilir. ‘Emisyon’ rakamı dahil, FED’in ne kadar karşılıksız para bastığı ile ilgili rakamların tümünü de FED’in bilançolarında bulmak mümkün.
Yarın devam edeceğim.