Osman Ulagay, “Dünya Trump’a mı kalacak” isimli kitabında, şu sorulara cevap bulmaya çalışıyor:
- Batı’nın öncülüğünü yaptığı gelişmeler, nasıl oldu da Batı’nın 200 yıllık küresel hegemonyasının zayıflamasına yol açtı?
- Küreselleşme sürecini başlatan, bilgi ve iletişimde büyük sıçramayı gerçekleştiren Batı, nasıl oldu da gelişmeleri yönetemeyeceği bir dünyanın oluşmasına seyirci kaldı?
- Soğuk Savaş’ın sona erdiği, kapitalizmin ve demokrasinin rakipsiz kaldığı bir dönemde, “yeni dünya düzeni” neden bir türlü kurulamadı?
- Kapitalizmi küreselleştirmeyi başaran Batı’nın, demokrasi anlayışını yaygınlaştırma çabası neden başarılı olamadı?
- Bu ortamda, kurtuluşunu ölümde arayan intihar eylemlerinin sayısı neden artıyor?
- Küresel elitlere karşı giderek yaygınlaşan toplumsal tepki, bir başkaldırıya dönüşecek mi? Bu tepkiyi iyi kullanan popülist liderler, barış ve demokrasi için bir tehdit haline gelecek mi?
- Küresel kapitalizmin bugünkü yapısında, sadece küçük bir azınlığın kazançlı çıkmasını sağlayan bir tasarım hatası mı var? Bu yapıda, isyan etme noktasına gelen orta sınıfların durumunu düzeltmek mümkün mü?
- “Dördüncü sanayi devrimi”, değişim fırtınasını “kusursuz bir kasırga”ya dönüştürebilir mi?
- Dünyadaki canlıların en yeteneklisi ama aynı zamanda en acımasızı olan insan, bilimi kullanarak, Tanrı ile yarışma hevesine kapıldığı noktada, kendi yok oluşunu hazırlayan koşulları mı yaratıyor?
Dünya kime kalacak?
İnsanlığın geleceğini Trump, Putin, Erdoğan ya da yıldızı yükselmekte olan diğer popülist liderlerden biri belirlemeyecek. Çünkü bunlar, geçmişin dünyasını yeniden kurma hayalini pazarlayarak, kurtarıcı rolüne soyundular; oysa insanlığa yeni ufuklar açacak bir vizyona sahip değiller.
Geçmişi yücelten “tek adam” rejimlerinin sorunları çözemediği, tersine, yeni sorunlar yarattığı, ciddi bedeller ödenerek anlaşılacak. Ancak, popülizm dalgasının yükselişine yol açan “tek adam” rejimlerini gündeme getiren koşullar, kısa sürede ortadan kalkmayacak. Bu süre, her ülkenin kendine özgü koşullarına göre değişecek.
Batı’nın paniği
Siber saldırılar, roketli saldırılardan daha tehlikeli hale geldi. Görüşlerine değer verdiğimiz Batılı yazar ve düşünürlerin ilk kez paniklediğini fark edebiliyoruz.
Öte yandan, Türkiye geleceğin dünyasına ayak uydurmayı öncelikli hedef olmaktan çıkarıyor. İnsanlığın ortak uygarlık birikimi, daha yaygın paylaşılmaya başlarken, Türkiye, Batı’ya cephe almayı ve dünyadaki gelişmelerden kendini soyutlamayı marifet sanan bir anlayışın etkisi altında. Dini eğitime verilen önemin temel bilimlere verilenin önüne geçtiği, fikir üretecek sağlıklı tartışma ortamının yok edildiği ve baştaki kişinin buyruklarına biat etmenin önem kazandığı bir ülkede yaşıyoruz.
Dünyayı insanlar değiştirdi
“Haddini bilme” kültürü yerini “haddini aşma” kültürüne bırakmaya başladı. İnsanın yaratıcı gücüne inanmayan, “Yaratıcılık Allah’a mahsustur” inancını savunan bir anlayışla yönetilen toplumların, bir ekonomik veya sosyal hedefi kalamaz. Oysa Türkiye, Batı’nın rasyonalizmine dayanan modernleşme modelini benimsemiş olan tek Müslüman ülkeydi.
Aslında, Soğuk Savaş sonrasında yeni bir dünya düzeni kurulmasına öncülük etmesi gereken ABD’nin bu rolü üstlenecek kapasiteye sahip olmadığı anlaşılınca, bütün hesaplar bozuldu.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024