Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Joseph E. Stiglitz, “The Price of Inequality(Eşitsizliğin Bedeli)” kitabında, ABD’nin içinde bulunduğu girdabı ve global krizi açıklamak için, Türkiye ile de bazı benzerlikleri bulunan ilginç tespitlerde bulundu:
* “Amerikan Rüyası” (eşitsizliğin gittikçe artması ve bu nedenle ülkenin kamplara bölünmesi yüzünden), “Amerikan Kâbusu”na dönüştü.
* Bildiğimiz demokratik sistemde, “herkesin bir oyu” vardır. Geldiğimiz noktada, artık “her 1.000 doların bir oyu” var. Oylar, bir biçimde satın alınıyor.
* Lobicilik faaliyetleri o denli gelişti ki, zenginler kongre üyelerini (milletvekillerini) bir biçimde ikna edip, halkın aleyhine olsa bile istedikleri yasayı çıkarabiliyorlar.
* Yalnız politikada değil, piyasalarda da para konuşuyor. Piyasalar, zenginin daha zengin olmasını sağlayacak biçimde yönlendiriliyor. Üreterek para kazanmak yerine, paradan para kazanmak daha getirili hale geldi.
* “Ekonomi yönetme sanatı”, “para yönetme sanatı”na dönüştü. Ekonominin, iktisatçılar tarafından halkın çıkarına uygun olarak yönetilmesi gerekir. Artık, iktisatçılar değil, adına iktisatçı denilen “para yöneticileri” ekonomiyi yönetiyor.
* Oyunu kuralları ile “iyi” oynamak önemli idi. Artık, kazanan (oyunun kurallarına uymamış olsa, hile yapsa bile), “iyi oynamış” sayılıyor.
* Eskiden “şirketin ve ortakların çıkarını” gözeten yöneticiler, “iyi yönetici” sayılırdı. Şimdi (“bağımsız yöneticiler” sayesinde), ortaklar şirket işlerine karıştırılmıyor; şirket yönetiminde “yönetici çıkarı” ön plana çıkarılıyor. Artık, yöneticiler kendi çıkarlarını, şirketin çıkarlarının üzerinde tutuyorlar.
Ülkenin çıkarı-şirketin çıkarı
* Önceleri, “şirketin çıkarı” ile “ülkenin çıkarı” birlikte düşünülürdü. Şimdi, “şirketin sözde çıkarı ve kâr maksimizasyonu” için, işçi çıkarılıyor; ülkelerin ekonomik dengeleri alt üst ediliyor. Sonra, bu dengesizlik dönüp şirketleri vuruyor. Oysa, hangi tedbiri alırsanız alın, yeterli satış yapılamadıkça şirketler kârlı olamazlar.
* “Vergi oranı düşürülürse, toplanan toplam vergi artar” sloganı ile, bir çok ülkede vergi oranları düşürüldü. Tatbikatta, vergi oranları düşürüldüğünde, vergi gelirleri de düştü. Bu slogan, zenginler için ve zenginler tarafından ortaya atılmıştı. Sonunda, yeterli vergi toplayamayan devletler, ya halka yeterli hizmet verememeye, ya aşırı borçlanmaya, ya da ellerindeki kıymetli malları satarak(özelleştirme) açıklarını kapatmaya başladılar. Aslında, vergi sistemini yeni baştan düzenlemek gerekiyordu.
İstikrar zenginler için
* Merkez Bankalarının “istikrar” anlayışı, “ekonomide istikrar” yerine; “piyasalarda istikrar” oldu. Sonuçta, “herkes için istikrar” prensibinin yerini, “zenginler için istikrar” prensibi aldı. (Bu nedenle, bazı iktisatçılar “merkez bankaları olmasa, ekonomiler daha iyi yönetilirdi” demeye başladılar.)
En kötüsü ise, “herkes için adalet” prensibinin yerini, “adalet arayacak kadar parası olan için adalet” prensibinin almasıydı.