Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya’nın temsil ettiği “batı medeniyeti” giderek gücünü kaybediyor. Batı medeniyetinin kullandığı dilin etki alanı, hâkim dininin büyüme oranı, kontrol ettiği toplam toprak büyüklüğü, toplam nüfusu, toplam gayri safi milli hasılası (GSMH) ve toplam askeri gücü gittikçe azalıyor. Batı, 1950’de toplam dünya nüfusunun yüzde 20’sini barındırırken, 2050 yılında bu oran yüzde 10’a düşecek. Müslüman sayısı süratle artarken, Hıristiyan sayısı artmıyor; hatta, 1970-2000 arasında yüzde 1 azaldı. Batı’nın toplam GSMH azalması, 1970-1992 arasında yüzde 4’ü buldu. Batı’nın toplam askeri gücü de, 1970-1991 arasında yüzde 6 düştü.
Bütün rakamları ve görüşlerin bir bölümünü, Niall Ferguson’un Medeniyet - Batı ve Geri Kalanı (Civilization - The West and the Rest) adlı kitabından aldım. Ferguson’un söylediği gibi, Osmanlı Devleti’nin yok olmasına neden olan “yüksek borç oranı”, şimdi “batı”yı tehdit ediyor. Osmanlı’nın borç faiz yükü, 1877’de tüm bütçe gelirinin yüzde 50’sine ulaşmıştı. Örneğin, ABD’de bu oran yüzde 358 seviyesinde ve Yunanistan’dan kötü.
Yeni stratejiler zorunlu
Batı’nın güç kaybı arttıkça, yeni stratejiler geliştiriliyor. Küreselleşmenin de tam anlamıyla çare olmayacağı; sadece, Batı’nın kontrolünde olması beklenen küresel firmalar yaratacağı anlaşılınca “Büyük Orta Doğu Projesi”, “Arap Baharı Projesi”, “Ilımlı İslam Devleti Stratejisi” gibi planlar deneniyor.
Son 20 yılda çıkarılan 30 savaşın, sadece 9’unda “batılılar” taraflardan birine dahildi. Diğer 21 savaşta, iç savaşlarda milletler birbirini yedi; Müslüman Müslüman’a kırdırıldı. Mısır ve Suriye’de de benzer gelişmeler var.
Türkiye bazı şeyler başardı
Ferguson’a göre, Türkiye çağdaşlaşma yolunda bazı darboğazları aştı. Tüketim toplumu olmayı, gelişmiş ülkeler gibi çalışmayı, yemeyi-içmeyi, giyinmeyi ve seyahat etmeyi başardı. Ancak, kuvvetler ayrılığı (political pluralism), tam özgürlük ve hukuk devleti olma konusunda eksiklikleri var. Bunlar dışında, “batı”nın gerilediği her konuda, Türkler ileri gidiyorlar.
Çanlar kimin için çalıyor?
Batı’nın dünya hâkimiyeti 1500’lü yıllardan beri sürüyor. Yine de, 1800’e kadar Çin’in ekonomik gücü, “batı”ya yakındı. Ming sülalesi yönetimi gelince, Çin’de sermaye birikimi ve büyüme neredeyse sıfırlandı. 1820’de ABD’nin kişi başına düşen GSMH’sı Çin’i ikiye katladı; 1913’te bu oran 10 katına ulaştı. 1968’e gelindiğinde, ABD’li bir kişi, Çin’li bir kişiden 33 kez daha zengindi. 1500’lü yıllarda, Pekin’in ancak 1/10 büyüklüğünde olan Londra nüfusu, 1900’de Asya’nın Pekin’den sonra en büyük şehri olan Tokyo’nun 4 katına ulaşmıştı.
Sömürgeler döneminde “batı”, dünya toprağının yüzde 58’ini, nüfusunun yüzde 58’ini ve toplam GSMH’nın yüzde 79’unu kontrol ediyordu. Bu yüzde 79’un sadece yüzde 18’lik bölümü sömürgelere gidiyor; kalan yüzde 61’lik bölüm “batı” ülkelerinin daha çok zenginleştirilmesine ve güçlenmesine harcanıyordu.
Şimdi artık, çanlar çalıyor. Kimin için?
Onlar da kendileri için olduğunu biliyorlar. Bakalım, daha ne tedbirler düşünülüyor.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024