Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen hafta, Avrupa Merkez Bankası (ECB) hem bankaların kendisine mevduat yapması halinde ödeyeceği faizi % 0,25’ten % 0’a hem de bankaların kendisinden para çekmeleri halinde ödeyecekleri faizi % 1’den % 0,75’e indirdi. Bu karar, euro’ya dolar karşısında değer kaybettirdi. Amaçlanan, Euro Bölgesi’ndeki krizin hafifletilmesi ve ülke ekonomilerinde büyümenin yeniden sağlanması idi.


ECB’nin bu kararı sonrasında, başta Çin olmak üzere diğer Merkez Bankaları da hemen hemen aynı oranda faiz indirimine gittiler. Kısacası, ECB’nin faiz indirimi
ABD dışındaki diğer merkez bankalarının da benzer tedbir alması ile fazla işe yaramamış oldu.

Haberin Devamı

Biz ne yapabiliriz?

Muhtemelen, Merkez Bankamız da Cari Dış Açık’ı küçültme politikası çerçevesinde, ya faizleri aynı ölçüde düşürecek ya da Açık Piyasa İşlemleri çerçevesindeki alım satım bandını daraltacak. Öte yandan, Merkez Bankamız faiz oranlarını değiştirmeyerek seçimler öncesi ekonominin büyümesi yönünde bir davranış da sergileyebilir.


ABD’nin politikası ne olur?

ABD Merkez Bankası Federal Reserve (FED) hem bu kararlar karşısında bir bir tavır almayıp, hem de piyasaya daha fazla para sürmeme eğiliminde olduğunu gösterince; dolar, euro karşısında değer kazanmaya başladı. Ancak, doların değer kazanması, FED’in piyasaya uygun gördüğü zaman para verebilme kotasını artırıyor. FED, ABD’nin dış satım potansiyelini güçlü tutma politikası ile çelişen, doların euro karşısında giderek değerlenmesi durumunu kabul edemez. Ülkenin seçim süreci içinde olduğu da değerlendirilirse, FED tarafından piyasaya verilen likiditenin biraz daha artacağını söyleyebiliriz.

Avrupa dar boğazda

Avrupa Birliği’nin (AB) sıkıntısı artık, faiz oranlarında yapılacak değişimlerle ekonomilerin yönlendirilemeyeceği noktalara geldi. Çünkü, AB’de para piyasaları olması gerektiği gibi işleyemiyor. Gerek bankaların ellerindeki parayı krediye çevirmek istememeleri, gerekse Yunanistan gibi devletlerin piyasadan bilgi gizleyerek başlattığı ve İngiltere’de libor skandalıyla devam eden sahtekârlıklar nedeniyle piyasalar güven içinde çalışamıyor.
Bankalar öncelikle kendilerini kurtarma ve en küçük geri gelmeme riski olan bir krediyi, karşılarında başka bir banka bile olsa vermeme eğilimindeler. AB ülkelerini yöneten siyasiler de yeterli bir açılım yapamadıkları için, krizi gittikçe büyütüyorlar.

Bundan sonra ne yapılabilir?

Şimdiye kadar piyasalara likidite verilerek krizin etkilerinin giderilmesi mümkündü. Artık, sadece likidite silahı yerli olmayacak. Bankalar arasındaki para piyasasına ECB’nin; güçlü şirketlere ait kredilerin geri ödenmesine ve mevduata da kurulacak “Ortak Hazine”nin garanti verilmesi gerekiyor.

AB ekonomik sisteminde yapısal bozukluklar olduğu aşikar. Almanya’nın haklı istekleri dikkate alınarak yapısal değişikliklere başlanması ve bununla birlikte de hem garantilerin hem de likiditenin piyasaya sağlanmasının zamanı geldi.