Anne - çocuk bağlanması yetişkinlikteki ilişki kurma biçimimizi şekillendiriyor!

3 Aralık 2016

Hangimiz gerek duygusal gerek arkadaş ilişkilerimizde bir problem yaşadığımızda “Neden hep böyle oluyor?” diye sormamışızdır ki? Aslında yaşadığımız ilişki kurma biçimlerine, ilişkilerimizin nasıl ilerlediğine, ilişkileri nasıl sürdürdüğümüze, ne zaman problemler çıktığına bakarsak benzer özelliklerin hep tekrarladığını görebiliriz.

Bunun sebebi çocukluk çağımızda annemizle veya bize bakım veren kişi ile kurduğumuz bağlanma biçiminden kaynaklanmaktadır. Bir gelişim psikoloğu olan Mary Ainsworth çocukların bağlanma biçimlerini gözlemleyebilmek için bir deney oluşturmuştur. Bu deney 12 – 24 ay arası çocuklarla gerçekleştirilmiştir. Deneyin sonucunda, çocukların annelerinin varlığı ve yokluğu durumunda geliştirdikleri davranış biçimlerini gözlemleyerek üç çeşit bağlanma biçimi sunmuşlardır. Öncelikle bunlardan biraz bahsedelim:

Sağlıklı Bağlanma: Bu bağlanma biçiminde çocuklar anneleri yanlarındayken ilk kez gördükleri bir odada özgürce hareket etmiş, odanın içindeki nesneleri keşfetmişlerdir. Bu, aslında annelerini “güvenli” olarak tanımladıklarını göstermektedir. Anneleri yanlarındayken odaya bir yabancı girdiğinde de rahat davranışlar sergileyip bu yabancı ile de rahatça

Yazının Devamı

"Zehirli" ilişkilerin 5 yüzü!

26 Kasım 2016

Pek çoğunuz kendine yardım kitapları okuyarak ilişkilerini daha iyi hale getirmeye çalışmıştır eminim, fakat buna rağmen pek çoğumuz halen bizi “zehirleyen” ilişkiler yaşamaya devam ediyoruz. Bunun sebebi genellikle bize zarar verici bu zehirleri yaratanlarla kendimizi ortaya koyarak konuşmaktan ve hatta bu romantik ilişkiyi, arkadaşlığı ya da işi terketmekten korkutuğumuz için oluyor.

Bu “zehir” kendisini farklı yüzlerle gösterir ve maalesef en kötüleri parlak, kibar, güçlü görünen bireyler tarafından gösterilmektedir. Bu parlak ve kibar dış görüntü bir illüzyon olabilir – hiçbir şey göründüğü gibi olmak zorunda olmadığı gibi insanlar da değildir. Bu “zehirli ilişki”lerin en tanıdık 5 yüzü, başarılı ve beklenmedik derecede kibar insanların arkasına saklanabilir. Bunlar, sık rastlanan ve kötüye kullanılan ilişkilerde yaygın olan kişilik özelliklerindendir.

Arkadaşlık, romantik ilişki, aile bireyi veya iş – söz konusu hangi ilişkiyi bitirmek olursa olsun, çoğumuz kendimizi boğuluyor gibi hissettiğimiz için bitirmek isteriz. Elbette bu zehirli ilişkilerin beşten fazla yüzü var fakat en sık rastlananlarının aşağıdakiler olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzler çakışabilir, iki veya

Yazının Devamı

"Sağlıklı olumsuz duygu" da nedir?

16 Kasım 2016

Bir önceki yazımda istenmeyen duyguların aslında hayatta kalmamızı, hayata adapte olmamızı sağladığından bahsetmiştim. Peki bu olumsuz duygular her zaman sağlıklı mıdır? Nasıl ayırt ederiz?

Olumsuz duygularımız elbette her zaman sağlıklı değildir. Öncelikle bunları iki başlık altında toplayalım; sağlıklı olumsuz duygular ve sağlıksız olumsuz duygular olarak ikiye ayıralım.

Sağlıklı olumsuz duygular istenmeyen, kötü, mutsuz edici, kaygı verici olaylar karşısında deneyimlediğimiz, herkesin bunu deneyimlemesini doğal olarak kabul edebileceğimiz fakat yine de hoşa gitmeyen, istenmeyen duygulardır. Örneğin, sevdiğiniz birinin kaybı durumunda yaşayacağımız duygu derin bir üzüntü, hüzün, mutsuzluktur; buna yas da diyebiliriz. Bu dönemi geçirmek normal, hatta sağlıklıdır.

Başka bir örneği düşünelim; çok kalabalık bir topluluğun karşısında performansınızın değerlendirileceği, alanında uzman kişilerin katıldığı bir seminerde sunum yapacağınızı düşünün. Yaşayacağınız duyguyu heyecan, kaygı, huzursuzluk olarak değerlendirirsiniz ve bu da yaşanması çok normal bir duygudur, optimal (en uygun) düzeyde bir kaygı – aslında performansınızı arttıracağından – yine sağlıklıdır.

Şimdi bir de şunu

Yazının Devamı

İstenmeyen duygular hayatta kalmamızı sağlıyor

3 Kasım 2016

Gün içinde ne kadar çok duygu yaşadığımızın farkında mısınız? Bir kısmını rahatça yakalayabiliyoruz, bir kısmını ise farketmeden deneyimleyip hayatımıza devam ediyoruz fakat farketmesek dahi bu duygular o anki ruh halimizi oldukça etkiliyor. Bazı duyguları çok rahatça yakalayabilmemizin nedenini ise bu duyguları çok yoğun yaşamamız olarak düşünebiliriz.

Kendinizi trafikte sıkışmış hayal edin, çok önemli bir toplantınız olduğunu, mesainizin başlamasına 10 dakika kala önünüzde yarım saatlik bir yol olduğunu düşünmeye çalışın. Kalabalık bir topluluk önünde konuşma yapacağınız gün konuşma metninizi unuttuğunuzu varsayın. Ya da ilk evlilik yıldönümünüzü unuttuğunuzu düşünün. Üç saat önce evde olması gereken ev arkadaşınızın eve halen gelmemiş olduğunu hayal edin.

Örneklerin hepsi olumsuz, stresli, istenmeyen duyguları çağrıştırıyor olmalı. Hangimiz böyle stresli durumlarda kalmayı, bu tip durumları deneyimlemeyi veya herhangi bir yakınımızın deneyimlemesini isteriz? Muhtemelen hiçbirimiz bu konuda pek de gönüllü olmayacağız. Peki bu olumsuz duyguların deneyimlenmesinin aslında psikolojik açıdan hayatta kalmanızı sağlayan, adaptasyon gücünüzü arttıran çok önemli bir faktör olduğunu

Yazının Devamı

Narsisistik bireyler yetiştirmemek için çocuğunuza nasıl davranmalısınız?

28 Ekim 2016

Narsisizm hakkında hepimizin genel de olsa bir bilgisi vardır. Çevremizdeki narsisistik bireylerin bizleri nasıl etkilediğini gözlemleme şansımız olmuştur – birebir deneyimleyerek veya bu bireylerle yaşanan öyküleri dinleyerek. Hepsinin ortak özelliği ise pek hoşa giden deneyimler olmamalarıdır.

Peki nedir bu narsisizm?

Erişkinlikte başlayan, hayatın çeşitli alanlarında ortaya çıkan, kişilerarası ilişkileri yoğunlukla etkileyen kendi değerini çok önemseme, hayranlığa karşı duyulan derin ihtiyaç ve empati yapabilme eksikliği olarak tanımlanan bir kişilik bozukluğudur. Bu kendine olan aşırı özgüven sizi yanıltmasın, bu maskenin altında kırılgan, eleştiriye aşırı duyarlı, öfke duygusu ile yoğrulmuş bir benlik değeri yatmaktadır.

Tüm psikiyatrik rahatsızlıkların olduğu gibi narsisizmin de genetik yatkınlığı bulunmaktadır fakat daha sıklıkla ebeveylerin çocuğa davranış biçimi ile zaman içinde gelişen bir kişilik özelliğidir.

Hangi ebeveynlik biçiminin narsisistik özellikler geliştirdiğini ölçen bir araştırma, çocuklarını haddinden fazla öven, diğerlerinden daha üstün olduğunu ve özel muamele hakettiğini söyleyen ebeveynlerin çocuklarının narsisistik bir yetişkin olmasının

Yazının Devamı