Bir önceki yazımda istenmeyen duyguların aslında hayatta kalmamızı, hayata adapte olmamızı sağladığından bahsetmiştim. Peki bu olumsuz duygular her zaman sağlıklı mıdır? Nasıl ayırt ederiz?
Olumsuz duygularımız elbette her zaman sağlıklı değildir. Öncelikle bunları iki başlık altında toplayalım; sağlıklı olumsuz duygular ve sağlıksız olumsuz duygular olarak ikiye ayıralım.
Sağlıklı olumsuz duygular istenmeyen, kötü, mutsuz edici, kaygı verici olaylar karşısında deneyimlediğimiz, herkesin bunu deneyimlemesini doğal olarak kabul edebileceğimiz fakat yine de hoşa gitmeyen, istenmeyen duygulardır. Örneğin, sevdiğiniz birinin kaybı durumunda yaşayacağımız duygu derin bir üzüntü, hüzün, mutsuzluktur; buna yas da diyebiliriz. Bu dönemi geçirmek normal, hatta sağlıklıdır.
Başka bir örneği düşünelim; çok kalabalık bir topluluğun karşısında performansınızın değerlendirileceği, alanında uzman kişilerin katıldığı bir seminerde sunum yapacağınızı düşünün. Yaşayacağınız duyguyu heyecan, kaygı, huzursuzluk olarak değerlendirirsiniz ve bu da yaşanması çok normal bir duygudur, optimal (en uygun) düzeyde bir kaygı – aslında performansınızı arttıracağından – yine sağlıklıdır.
Şimdi bir de şunu düşünelim; varsayalım okulda veya iştesiniz. Koridorda yürürken bir arkadaşınızı gördünüz, yanındaki kişi ile sohbet ederek yürüyor. Sizi gördü fakat selam vermeden yanınızdan geçti. Olasılıklarımız neler olabilir? Sizi aslında görmedi, o esnada yanındaki kişi ile önemli bir konu üzerine konuşuyordu veya bilmediğiniz bir sebepten arkadaşınızı kırdınız. Hangi düşünce sizde daha yoğun olurdu? Eğer sadece üçüncü seçeneğe yoğunlaşıyor, sadece bunun üzerine düşünüyor, üzülüyor, kaygılanıyor, işinizi yapamamaya başlıyor, arkadaşınızı 5 dakikalık aralıklarla arıyor her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol ediyorsanız sağlıksız olumsuz duygular deneyimliyorsunuz demektir.
Burada ayırt etmek için anahtar soru olarak kendimize şunu sorabiliriz; “Böyle bir durumda, en yakınımdaki 10 kişiye sorsam onlar da aynı duyguları deneyimler, aynı şekilde davranır mıydı?”. Bu yöntem, psikoterapi seanslarında sıkça kullandığımız bir yoldur. Bu soruyu genişletip sokaktan 100 kişi çevirsek onlar da aynısını yapar mıydı olarak da sorabiliriz. Verdiğimiz cevapların objektif olduğunu, gerçekten düşünerek cevap verdiğimizi kabul edelim; evet diyorsak yaşadığımız duyguları sağlıklı olumsuz duygular olarak kabul edebiliriz. Fakat ya herkes aynı şekilde davranmıyor, aynı şekilde hissetmiyorsa? Bu noktada akılcı olmayan, irrasyonel düşüncelerimiz bizi yönetmeye başlamış demektir. Bunları değiştirmek her zaman çok kolay olmayabilir. Böyle bir durumda alanında uzman bir psikolog ile bunların üzerine çalışmaya başlamalısınız.
Uzman Psikolog Özlem Ataoğlu
Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Öğretim Görevlisi
Web: www.ozlemataoglu.com.tr
Instagram: psikologozlemataoglu