Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Siyaset gündeminden hiç düşmeyen tartışmaların odağında “Ana muhalefet partisi ulusal sorunlarda hükümetin yanında mı ya da tam tersine, milli meselelerde devleti yalnız mı bırakıyor?” konusu var. Suriye, Irak, Libya, Ege, doğu Akdeniz, Karadeniz’deki gelişmeler özellikle de ABD ve Rusya’yla olan ilişkiler bağlamında. Çünkü dış politikayla ilgili yaşanan gelişmelerde, iktidar bu olayları bir milli dava olarak belirleyip tüm vatandaşlardan ve muhalefetten yanında durmasını istiyor, bekliyor. Aslında ana muhalefet de “Dış politika bir ulusal politika olmak zorundadır, iktidarıyla muhalefetiyle. Çünkü dış politika, Türkiye’nin çıkarları üzerine inşa edilir” diyor ve bunu destekliyor. Ama bu sözlere rağmen her dış gelişmeyle bağlantılı olarak, içe dönük politik hesaplara odaklı sert sözler, kırıcı tavırlar karşılıklı havada uçuşuyor. Nitekim bunun son örneğini ABD Başkanı Joe Biden’ın 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelemesine gelen tepkilerde de yaşadık. Yani Biden’ın bu siyasi manevrasını kınama, reddetme, yok sayma noktasında TBMM’de birlik (HDP hariç) görüntüsünün yanı sıra yine içe dönük karşılıklı suçlayıcı ve kırıcı laflar fazlasıyla edildi. Özellikle de iktidar ve ana muhalefet arasında. Dahası, ana muhalefet açısından ‘yeter ki iktidar yıpransın, bize yol açılsın’ düşüncesiyle iç siyasete dönük nemalanma iddiaları da söz konusu. Tıpkı daha önceki Ege, doğu Akdeniz, Karadeniz ya da Suriye’deki gelişmelerde olduğu gibi. Hem de bu sadece iktidar cenahından da değil. Örneğin, CHP’den ihraç edilen eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş  diyor ki:      

Haberin Devamı

“Türkiye kuşatılıyor. İçeride terör örgütleri, dışarıda emperyalist güçler ama dikkat edin ne ana muhalefet ne diğer muhalefet partileri ulusal sorunlarda bir tek laf söyleyemiyor. Hem Türkiye’nin lehine hem de gücendireceğim diye dış güçlere. Mesela, Karadeniz’de sıkıştırılıyoruz, Libya’da, Suriye’de, doğu Akdeniz’de, Ege’de sıkıştırıldık. Her ne hikmetse bu sorunlar muhalefetin gündeminde yer almadı. Niye susuyorsun kardeşim? Sen ülkeden yana tavır koyuyorsun. İktidar, Erdoğan zarar görür diye susmanın bir anlamı olur mu?”

Haberin Devamı

Nasıl yani?

“Burada olay şu: Aman hükümet yıpransın, bu dış güçler hükümeti sıkıştırsın, hükümetin ayağı sürtülsün, biz iktidara gelelim. Bu mantıkla iktidara gelinmez. Nitekim bakın bütün kamuoyu yoklamalarında da bunu gösteriyor. İşte en son anketlerde AK Parti’nin oyu 31 görünüyor, CHP’nin oyu 19.1 görünüyor. Nereden kaynaklanıyor bu? Çünkü bu ulusal sorunlarda CHP’nin sözcüleri Türkiye’nin yanında durmuyor. Bütün mesele orada. Böyle bir şey olabilir mi? Türkiye’de buna prim verirler mi?”

Ulusal meselelerde tek vücut olmak gerekir anlamında mı?

“Tabii mesela Ege’de Yunanlılar bu kadar silahlanıyor, bu muhalefeti ilgilendirmiyor mu? Bu konuda hükümetin mücadelesine bakıp, Türkiye’nin çıkarlarına göre değerlendirmek, yanlışsa yanlış, doğruysa doğru demek lazım. Dikkat edin, hiçbiri sesini çıkarmıyor. Bu dış güçleri püskürtmenin yolu Mustafa Kemal Atatürk’ün deyişiyle iç cepheyi güçlendirmekten geçer. Buna, iç cephenin güçlendirilmesine katkı koysana. Hiçbir şey söylemiyorlar.”

Haberin Devamı

Gelişmelerde iktidarın hatası olduğuna dönük görüşler de var?

“İktidarın hatalarının görüşüleceği, görüleceği zaman var ama onların görülmemesi gereken zaman var. Şimdi Biden’ın hiç aslı astarı olmayan, iktidarın ötesinde Türkiye Cumhuriyeti’ni suçlayan bir noktada bizim bir bütünsellik göstermemiz lazım. Yani Biden öyle dedi diye bizim içeride birbirimizin boğazına sarılmamızın bir anlamı yok. Biden’ın böyle bir kelime kullanması iktidarın hatası olduğundan ziyade, Türkiye’yi dışarıdan ve içeriden kuşatmak istiyorlar. Türkiye kendi ulusal çıkarlarını savunduğu oranda onlar üstümüze geliyorlar. O nedenle, bizim de iç cepheyi dağıtmadan sağlam tutmamız, yekvücut, birlik olmamız gerekir. Yani dış sorunlarda muhalefetin de iktidarla birlikte hareket etmesi lazım. Mesela Kıbrıs ile ilgili görüşmeler sonuçlandı. Hem Kıbrıs Türk kesiminin hem Türkiye’nin savunduğu tez, CHP’nin 1974’ten beri savunduğu görüş, yani iki toplumun da ayrı devlet olarak egemenliğini ilan ettikleri bir yapılanma. Gönül ister ki şimdi CHP bu son gelişmeyi destekleyici bir görüş bildirsin. Bu Türkiye açısından da Kıbrıs halkı açısından da çok yararlı olur. En büyük caydırıcılık Türkiye’nin bir bütün olarak, bir blok halinde hareket etmesi. Bu demek değil ki iktidarın yaptığını onaylamak.”