31 Mart’a dönük oldukça sancılı gecen aday listelerinin netleşmesinde son bir kaç gün. Sonrası seçmeni ikna etmekte ama onun da zorlu geçeceği açık. Özellikle muhalefette birçok yerde aslında kendi partilerinden olmayan adaylara oy verilmesi isteniyor. Bunlar arasında partilerin felsefesine, programına ters olanlar bile var. İdeolojiden ziyade her şeye rağmen kazanma odaklı formüller daha ön planda yani.Tabii seçmeni nasıl, ne kadar ikna edeceğinle doğru orantılı olarak. Zira eskilerde seçmeni etkileyen gönül verdiği parti, ideoloji vardı, yani sağcı sağcı, solcu solcuydu ama şimdi siyaset öyle bir noktaya geldi ki siyasi partiler kendi arasındaki siyasal farklılıkları törpülediler. AKP ile MHP neredeyse tek parti haline geldi. Merkez sol yelpazedeki CHP, sağa çekerek, sağdan adaylar tercih etmeye ağırlık verdi. Kendi içerisinde sol düşünen hatta Kemalist düşünenleri dahi ayıkladı. İYİ Parti’ye bakarsan, o da MHP’den kopmakla beraber, bugün oy geçişkenliği anlamında CHP’nin en keskin rakibi. Hatta bazı yerlerde aday profili açısından bile. Mesela Mansur Yavaş eski bir MHP’li, oradan ilçe belediye başkanlığı da var. Sonra CHP’den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı oldu, şimdi de yeniden aday. İYİ partinin Ankara Büyükşehir Belediyesi başkanlık adayı Cengiz Topel Yıldırım ise dünün CHP’lisi, hatta 2014 seçimleri öncesinde Yavaş’a karşı CHP adına aday olayım diye kulis yapmış bir isim..Yine CHP’den aday gösterilmeyince istifa edip İYİ Parti’den aday olanlar ya da daha önce AKP ve MHP’de siyaset yapmış bugün ise CHP’den aday gösterilenler de var. Tabii bir de dün İYİ Parti’den milletvekili adayı olup, bugün TİP’ten başkan adayı gösterilen, yani siyasette sadece yakın değil en uzak kulvara geçenler de söz konusu. Artık partilerin programlarıyla görüntüleri hiç örtüşmüyor kısacası... Solum diyen sağa çekiyor, sağdayım diyen de daha soldaki bir adaya ses çıkarmıyor. Herkes ideolojiye değil, her hal ve şartta kazanmaya oynuyor.
★★★
Partilerden istifalar ve transfer meselesi eskilerde de vardı ve bu bizim siyasi tarihimizin bir gerçekliği maalesef. 1970’li yıllarda en yoğun yaşandığı dönemdi. Sonraki yıllarda da sürdü. Bunların bir kısmı iktidarları değiştirdi ya da düşürdü. Parti değiştirip bakan koltuğuna oturanlar ya da vekil listelerine girenler oldu. Bir kısmı da parti değiştirme, partiye katılım konusunda rekorlar kırdı. Bunun halen de devam etmesi ve en baştan bu yana da hep sanki engellemeye dönük niyetler varmış gibi davranılması da bunun artık siyasette asla vazgeçilemeyen ama sözde de istenmiyormuş havası verilen bir ritüel haline geldiğinin açık kanıtı. Dahası bu ideolojik duruşa, partinin adına, rozetine göre farklı tepkilere de neden olan bir durum. İşlerine geldi mi demokrasinin gereği olarak yorumlanıyor, gelmediğinde de ihanet diye nitelendiriliyor. Samimiyet anlamında ikirciklik, sıkıntı da had safhada ve aleni yani. Yoksa istifalar ve parti değiştirmelerden gerçekten rahatsız olsalar bunu şimdiye kadar çoktan engellemeleri işten bile değildi..
★★★
Dolayısıyla dün olduğu gibi bugünde siyasette koltuk kapma hesapları, makas değişiklikleri bildik hikaye. YSK’ya listelerin verileceği son ana kadar bu hareketlilik ve pazarlığın devam edeceği de net. Zira adayların yanı sıra her siyasi parti yönetim kadrosu da konuya seçimi kiminle kazanırım diye bakıyor. Bunda da birinci kaygı kendilerinin de parti üst yönetiminde kalabilmesini sağlayacak kişi mi, ikincisi ise oy getirir mi? Yani onların da derdi, beklentisi koltuk. Hal böyle olunca da ideoloji, parti aidiyeti, ilke falan teferruat oluyor elbette..Ama bunun bir de seçmen, vatandaş cephesi ve bunlara karşı nasıl bir refleks göstereceği var. Asıl kritik nokta da bu zaten...Gerçekten de zor bir denklem...