Siyaset de bayram havasında, karşılıklı ziyaretler ve olumlu mesajlar daha ön planda. Ancak bu normalleşme ya da yumuşama sürecinin akıbetine dönük beklentiler, öngörüler ile vekil istifaları, partiler arası transfer konuları hiç konuşulmuyor, hepten hız kesti anlamına gelmiyor. Kulislerde, ikili ya da çoklu sohbetlerde bu anlamda istişare, tartışma devam ediyor. Özellikle de bayram sonrasında yeni istifa ve transfer iddiaları ile buna odaklı siyasi ahlak, etik üzerine... Ki bu sadece siyasileri, taraf değiştiren vekilleri bu anlamda karşı karşıya gelen partileri de ilgilendiren bir durum değil. Doğrudan vatandaşla da bağlantılı... İdeoloji, parti sadakati kadar seçmen sadakati de hiçe sayılıyor çünkü... Herhangi bir partiye gönül veren ya da siyasi duruşunu kendisine yakın hisseden vatandaş gidip sandıkta tercihini ondan yana kullanıyor, listesindeki adayı beni temsil etsin diye vekil seçiyor. Ama o vekil bir bakıyorsun başka, hatta tam tersi ideolojideki bir parti saflarına katılıyor.. Vatandaşın oylarıyla sahip olduğu vekillik koltuğunu babasının malı gibi bambaşka bir yere pazarlıyor, adrese taşıyor. Niyesi malum? Bir sonraki seçimde, tekrar vekillik koltuğunu kapmak için aday listelerinde seçilecek yer garantisi almak... Yani dertleri, tek istekleri koltuk, bu gibilerin gittikleri yerlere yeni seçmen taşıdıkları, kazandırdıkları falan da yok...
★ ★ ★
Bu transferler geleni kabul eden partinin de kimyasını bozan, teşkilatını rahatsız eden bir durum aynı zamanda... Zira gelene seçilecek yer garantisi vermek ne demek? Gerçekten dava insanı, hak eden bir partilinin önüne geçmek, hakkını yemek, hatta onun koltuk sahibi olmasını engellemek... Bu neye benziyor? Bir yerde arkadaşlarla oturuyorsun, hiç tanımadığın birisi gelir, sandalyenin birini kaparsa ve masadaki yemeğe kaşık sallamaya başlarsa, herkes, hatta yemek sahipleri bile tedirgin olur, ters ters bakmaya başlar. Bu da onun gibi. Listelerde gösterilmeyen veya seçilmeyecek yere konulan kişiler diğer partilerin kendilerini zarara soktuğunu düşünürler. Onlar yüzünden aday olamadıklarına inanırlar. Bu da huzursuzluk, kırgınlık, küskünlük yaratır elbette. Nitekim bunlar son seçimlerde hep yaşandı da...
★ ★ ★
Gerçekten de zor bir denklem... Hele de vekil istifaları ve transfer meselesinin bizim siyasi tarihimizin ilginç konularından bir tanesi olduğu gerçekliği ortadayken. Malum 70’li yıllar en yoğun yaşandığı dönemdi. Sonraki yıllarda da sürdü. Bunların bir kısmı iktidarları değiştirdi ya da düşürdü. Parti değiştirip bakan koltuğuna oturanlar oldu. Bazıları da parti değiştirme, partiye katılım konusunda rekorlar kırdı. Bunun halen de devam etmesi ve en baştan bu yana da hep sanki engellemeye dönük niyetler varmış gibi davranılması bunun artık siyasette asla vazgeçilemeyen ama sözde de istenmiyormuş havası verilen bir ritüel haline geldiğinin açık kanıtı. Dahası bu ideolojik duruşa, partinin adına, rozetine göre farklı tepkilere de neden olan bir durum. Mesela işlerine geldi mi demokrasinin gereği olarak yorumlanıyor, gelmediğinde de ihanet diye nitelendiriliyor..
★ ★ ★
Yani vekillerin ayrıldığı, geldiği partiler de asla vatandaş, seçmen odaklı düşünmüyorlar. Öyle olsa bütün partilerin bu transferlere mesafeli yaklaşması, kabul etmemeleri gerekir... Bu gibi insanlar bir kere siyaseten güven vermiyorlar dava insanı değil, sadece koltuk sevdalılar. Dolayısıyla vekil transferini önlemenin asıl formülü de belli: Muhtar gibi seçilme... Çünkü muhtar seçimlerinde halk iradesi gerçekten tecelli ediyor, onun için de vatandaş sahipleniyor. Seçilen muhtar da bir daha seçilebilmek için mahallesindeki, köyündeki halkın sorunlarıyla yakından ilgileniyor, kendisini seçenlerden kopmuyor, kopamıyor. Yoksa bir daha sandık geldiğinde ne olacağını biliyor. Şimdiki uygulamada ise Bir tek Genel Başkan’a biat edip onun gözüne girmeyi başardın mı her seçimde koltuk hep garanti. Halk ne düşünüyor, derdi, sıkıntısı nedir umurunda falan değil yani...