Siyasette normalleşme ya da yumuşama süreci, buna dönük gel-gitler derken konu döndü dolaştı CHP’nin iç çekişmelerine, koltuk kavgalarına evrildi. Özgür Özel’in genel başkan seçildiği kurultay sonrası artık kavgalar geride kaldı, birlik beraberlik dönemi diyen CHP kendi iç saflaşmaları, hizipleri anlamında bildik “normaline” döndü!.. Siyasi kulisleri hareketlendiren iddia doğruysa Kılıçdaroğlu yeniden genel başkanlık için çalışmalara başladı. Hatta bu anlamda İmamoğlu’yla dirsek teması gibi ilginç varsayımlar da söz konusu. Gerekçesi de ne? Parti tabanında, delegeler nezdinde böyle bir talep ve istek var. Yani son kurultayda Kılıçdaroğlu’nu bir anda terk eden, karşı tarafı tercih eden delege “ben ne yaptım” pişmanlığıyla yine yön değiştirdi!.. Yersen… Dolayısıyla buna umduğunu bulamayan bazı delegeler ve Kılıçdaroğlu’nun yakınındaki isimlerin koltuk, parti yönetimini ele geçirmek adına “köprüden önce son çıkış fırsatı” demek daha doğru… Çünkü seçimler öncesinde ne deniliyordu? Başarısız bir sonuç alınması durumunda olağanüstü kurultay hamlesiyle Kılıçdaroğlu ve ekibi yeniden CHP Genel Başkanlığı’na oynayacak. O beklenti tutmadı tam tersi gerçekleşti, yıllardır ilk kez CHP birinci parti oldu hatta... Kılıçdaroğlu’ndan koltuğu devralan Özel de sözleri ve hamleleriyle genel başkanlıktan liderliğe yürüyor, partisine de hakim durumda...İki yıl sonraki kurultayda da tek aday olarak çıkacak büyük olasılıkla ve yükselen performans ivmesi de şu sıralar muğlak ifadelerle geçiştirdiği cumhurbaşkanlığına aday olup olmama konusunu etkileyecek, daha bir netleştirecektir elbette. Bunun da hem Kılıçdaroğlu hem de İmamoğlu’nun koltuk hesaplarına, beklentilerine ters geldiği, geleceği açık ve net...
★ ★ ★
Hal böyle olunca da eylül ayında yapılması beklenen CHP’nin tüzük kurultayı hareketlenme adına kritik bir viraj. Bu bağlamda da Kılıçdaroğlu çevresinde siyaset yapan isimlerin bir önerge vererek tüzük kurultayını seçimli bir kurultaya çevirme ya da zorlama planı, bunun için de yakın markajla delegeleri ikna ve algı hesapları, çalışmaları da sır değil zaten. Tabii İmamoğlu’nun da yine daha çok sütre gerisinden hem varım hem yokum havasında olayların seyrine göre kendi pozisyonunu netleştireceği de...Bu durumda da kritik nokta şu:
Kılıçdaroğlu’nun hamleleri CHP teşkilatlarında karşılık bulur mu? Mesela düşüncelerini görüşlerini vatandaşla ve teşkilatla paylaşma amaçlı yurt gezileri yapmayı planladığı konuşulan Kılıçdaroğlu ne diyebilir ki insanları ikna etmek için? Hele de genel başkanlığı döneminde girdiği her seçimi kaybetmiş bir siyasi aktör ve CHP gerçekliği varken.. Dolayısıyla 31 Mart seçimlerindeki başarı itibarıyla Kılıçdaroğlu’nun siyasi alanı daralmış, Özel’in siyasi alanı ise genişlemiş durumda. Bunun bir kısmını Kılıçdaroğlu’ndan bir kısmını da İmamoğlu’ndan kazandı. Ama netice itibarıyla Kılıçdaroğlu’nun siyasi alanı eskiye nispetle daha az. O yüzden de biraz hırçınlık var tabiatında...
★ ★ ★
Bu bağlamda da inatla “müzakere değil mücadele” çıkışlarıyla siyasetteki eski gerilimli günleri önceliyor hep. Ama CHP seçmeni partilerinin devamlı kavga eden bir parti olmak yerine kazanma ihtimali olan ve kazanırken de yıkıp, dökmek için değil, kendi tezlerini hayata geçirmek isteyen, bunu yaparken de rakibiyle makul ilişkiler kurabilen bir profil çizmesinden illa rahatsız olacak diye bir kural yok. Hele de bunu kazandıracak bir süreç olarak görürlerse, öyle de bir hava var zaten ve bu süreci daha fazla destekleme olasılığı da yüksek… Halktan karşılık anlamında CHP adına artan ivme de bunun göstergesi. Yani Özel, başarısız giden bir profil olsaydı, Kılıçdaroğlu’nun konuşması, çıkışı anlam kazanabilirdi belki. Böyle bakıldığında da Kılıçdaroğlu’nun bambaşka bir yerde olduğu, onun açısından zamanın da zeminin de pek uygun olmadığı ortada... Dolayısıyla doğrudan kendisi ya da siyasi ikbalini ona bağlayanlar kime ne anlatıyorlarsa bu ancak Kaf Dağı masalları gibi olur...