Siyasette “taktik” kritik önemde. İktidar ya da muhalefet hangi adımı ne zaman ve nasıl atmalı ki rakibini sıkıştırabilsin. Siyasal mücadelede daha avantajlı hale gelebilsin. Dolayısıyla, partiler ve siyasetçilerin buna kafa yormaları doğal, olması gereken bir durum. Ancak atacakları adımın arkasını, bir satranç oyuncusu gibi hesaplamaları da gerekiyor. “Ben bu hamleyi yaparsam, karşımdaki ne yapar? Ona karşı da bir sonraki adımlarım ne olmalı?” gibi. Çünkü hamle varsayımlarını ne kadar isabetli yapar ve ne kadar ileriye götürürlerse, başarı şansları o kadar artar. Yoksa o hamleler karşı tarafın işine yarayabilir, koz haline gelebilir. Onun için, siyasette hamle yaparken arkasını, sonrasını, dahası, getirisini götürüsünü özellikle de zamanlamasını en ufak ayrıntılarına kadar “hesaplamak” şart. Yani durduk yere hamlelerle nereden çıktı bu dedirtmenin anlamı yok. Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu’nun son başörtü hamlesiyle akla gelenler de malum:
Her fırsatta “Ben hesap uzmanıyım, neyin ne olduğunu bilirim” diyen Kılıçdaroğlu hesap hatası mı yaptı ya da nasıl yaptı? Evet, kâğıt üstündeki siyaset mühendisliği tamam ama ya sahadaki gerçekler? Zira bu hamleyle artık ülkede sorun olmaktan çıkmış bir konu siyasetin gündemine oturdu. Durduk yerde başörtüsü mağduriyeti, başörtüsüyle ilgili polemikler, geçmiş davranış biçimleri, mesela geçmişte siz şunu söylediniz, bunu yaptınız gibi videolar, hatırlatmalar gibi birdenbire saha açıldı iktidarın önünde. Açıkçası, CHP lideri muhafazakâr seçmene dönük oy hesabıyla iktidara “Al da gol at” gibisinden şahane bir pas attı aslında. Hem de ülkede ekonomik sıkıntıların, pahalılığın çok konuşulduğu şu günlerde.
Elbette, bunu son zamanlarda çok tartışılan “Bir iktidar değişikliğinde muhalefet cephesi kazanırsa o kazanımlardan geri adım atabilir” gibisinden propaganda olasılıklarını kesmeye veya bu anlamda muhafazakâr seçmendeki endişeleri gidermeye yönelik doğru bir siyasi hamle olarak görenler de var. Yani “CHP olarak benim başörtüsüyle ilgili bir takıntım yok, huzurla bana oy verebilirsiniz” hesabı. Ama hem zamanlama açısından (mesela olasılık değil de iktidar cenahından gelen bir söylem üzerine böyle bir çıkış yapsaydı belki olabilirdi) hem de karşı taraftan gelen hamlelere karşı yeni bir oyun planı öngörememek anlamında bakıldığında hesabın hafiften şaşma durumu daha ön planda. Ki bu bağlamda CHP’nin içinde ciddi rahatsızlıklar da söz konusu. O nedenle, akla gelen soru da şu:
Kılıçdaroğlu’nun bu hamlesi ne getirir ne götürür? Buna kamuoyu araştırmacılarının yorumu da şöyle:
Kılıçdaroğlu bu çıkışından ötürü muhafazakârlardan ya da karşı mahalleden, oy almak istediği kesimden CHP’ye tek bir puan kazandıramaz. Kılıçdaroğlu geldiği günden bu yana 12 senedir muhafazakârlardan oy alacak söylemler geliştiriyor. Ama oy alamadı. Geldiğinde CHP’nin oy oranı yüzde 25 idi bugün de aynı yerde. Çünkü orası başka partilerin semtidir. Hiç mi ikna edemez o insanları? Bu yaklaşımlarla edemez, en azından çok zor. CHP’nin oy artırdığı dönem Ecevit’in dönemiydi. Yine o zamanda muhafazakârlardan oy alamamıştı, milliyetçilerden aldı. Yani Kılıçdaroğlu alınamayacak bir yerden oy almak için politika üretiyor. Oysaki örneğin sıfırdan kurulmuş bir İYİ Parti barajı geçti gitti. Hatta CHP ile lokomotif parti olma çekişmesinde. Nereden alıyor bu oyu? Seküler milliyetçilerden, eski merkez sağdan. Kılıçdaroğlu’nun oy alacağı yer de burasıdır. Ciddi, samimi bir milliyetçi yaklaşımla oy alabilirsin ama HDP’nin 10 puanına takılarak alabileceği 15-20 puanlık bir potansiyeli göz ardı ediyor.
Yani muhafazakâr seçmeni ikna anlamında Kılıçdaroğlu’nun koşu bandında efor sarf etmesi gibi bir durum söz konusu. Koşuyor ama yol alamıyor. Kendisinden ziyade, 6’lı masadaki muhafazakâr ortaklarını mutlu ediyor. Dahası, bu çabası nedeniyle partisi içinden süregelen “Sağa çekme” şeklinde eleştiriler de var. Bu anlamda son başörtüsü çıkışından sonra da eski CHP yöneticilerinden çok sert mesajlar içeren açıklamalar da geldi. Yani parti içinde huzursuzluk yaratan bir çıkış oldu bu aynı zamanda. Tepkiler de genel olarak şu yönde:
“Bizim, CHP’ye yakışan, ilkelerine uygun yeni şeyler söylememiz gerekir. Ana muhalefet partisi CHP’nin biz iktidara geleceğiz iddiasında bulunması lazım ama yıllardır Kemal Bey bu iddiada bulunmuyor. Kemal Bey ‘Ben bir organizasyon yapacağım, ortaklarla beraber iktidar olacağız. Önemli olan, kaç oy aldığımız değil, ortakların oy almasıdır’ diyor. Böyle olunca, kimse sana döner mi? İddialı olacaksın, güneş olacaksın ki senin etrafında pervane olsunlar ama senin böyle bir iddian yok. Muhafazakâr kesimden de böyle oy gelmez.”
Özetle, dememiz o ki evet siyasette taktik önemlidir. Ancak bu önemi de fazla abartmamak gerekir. Hele de eksik ya da yanlış hesaplamadan kaynaklı hatalı hamle olasılığı ve riskler dikkate alındığında. Çünkü siyasette hesap işi klasik aritmetikten çok farklı. İki kere iki her zaman dört etmediği gibi, üç, hatta beş ettiği de oluyor.