Türkiye ve Yunanistan NATO’ya aynı yıl 1952’de üye oldular. Türkiye’nin NATO üyeliği sadece siyasi değil aynı zamanda askeri bakımdan önemli bir gelişmeydi. NATO için Türkiye’nin üye olması, güney kanadında hava, kara ve deniz imkanları, güçlü silahlı kuvvetleriyle güvenilir ve eşsiz bir müttefik kazanması anlamına geliyordu. Aradan geçen 70 yılda da Türkiye, bulunduğu kritik coğrafyadaki stratejik konumuyla bölgedeki tehdit ve riskleri doğrudan göğüsleyen ilk müttefik olarak NATO’ya değerli katkılar yaptı ve yapmayı sürdürüyor. Ancak aynısını Yunanistan için söylemek mümkün değil. O, NATO’nun ortak menfaatleri ve sağlayacağı katkıdan daha çok ittifak olanaklarını özellikle Türkiye’ye karşı nasıl kendi çıkarıma dönüştürürüm, kullanırım havasındaydı, hâlâ da öyle. Dolayısıyla ABD ve NATO’nun yaptığı yardımlar sürekli tartışma konusu oldu. Hem ülkelerin coğrafi büyüklükleri, karşılıklı tehditler hem de NATO’ya yaptıkları katkılar açısından. O nedenle de ABD ve NATO kendilerince bir yöntem, denge izlemeye özen gösterirdi. Bu dengenin uygulamadaki parametresiyse 7/10 oranıydı. Yani Amerika’nın iki ülkeye verdiği FMS (yabancı askeri satışlar) kredileri ve hibe yardımlarında Türkiye’ye mesela bir milyon dolar veriliyor ise Yunanistan’a 700 bin dolar gibi. Yunanistan’ın durumuna ve niyetlerine bakıldığında da Türkiye’ye karşı bir haksızlık yapıldığı açıktı ama, hiç değilse adı denge denilen bir durum vardı. Yine ABD ve NATO, iki ülke arasında çıkan sorunlarda; belirli durumlarda Yunanistan belirli durumlarda Türkiye’yi destekler gibi görünse de genel olarak sınırlandırıcı bir role sahip olmuş ve Türkiye ile Yunanistan arasında bilgi akışı ve danışma sağlayan bir arabulucu gibiydi.
Şimdilerde ise artık bu dengeden eser kalmadığı gibi ABD’nin sözde de olsa arabuluculuk nosyonu tam anlamıyla Yunanistan’dan yana taraf olmaya dönüşmüş durumda. NATO açısından da öyle. Ülkelerini tam anlamıyla Amerikan üssü haline getiren Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in ABD Kongresi’nde yaptığı Türkiye’yi hedef alan hasmane son konuşması ve Dışişleri Bakanı Dendias’ın, geçtiğimiz günlerdeki ABD’nin Dedeağaç’taki askeri varlığını 10 yıl daha uzatacaklarını açıklaması da bu kirli oyunu fazlasıyla ortaya koydu zaten… Dahası bir de Yunanistan ve ABD ordusunun, Ege’nin tam ortasında bulunan İzmir açıklarındaki İskiri (Skiros) Adası’nda gerçekleştirdikleri ortak tatbikat var. Tatbikatın amacı da “Düşman ordusunun işgal ettiği adayı kurtarmak!.. Hangi adayı kimden kurtaracaklarsa? Adaları işgal eden Uluslararası Antlaşmaları, hukuku yok sayan biri varsa o da Yunanistan. Bu arada Türk hava sahasına dönük Yunan jetlerinin yaptığı provokatif ihlallere mütekabiliyet ve angajman kuralları gereği verilen yanıtı “bana tehdit var” diye çarpıtan, mesnetsiz ithamlarda bulunan da o... Yani ABD’nin durduğu yer de hepten yanlış… Dolayısıyla bu kadar gazı alan Yunanistan’ın çılgınlık dozajını artırma niyeti ve olasılığı da tartışılan bir durum. Buna karşı askeri yetkililerin yaptıkları değerlendirme ise şu:
“Ne yapacak? Amacı ne olacak? Harekata geçmek için bir hedefin olması lazım. Önce fiziki hedeflerin olur sonra o fiziki hedefleri elde edecek stratejik hedeflerin olur. Yunanistan açısından fiziki hedef var mı? Yok. Olsa hangi güçle alacak. Oysa Türkiye’nin Meis’ten başlayarak, adalar, karasuları bilmem ne en az 10 tane sayarsın. Yunanistan zaten almış alacağını, dolayısıyla onun derdi onları korumak. Elde ettiklerini kaybetmemek yani.”
Neden savaş çığırtkanlığı yapıyor o zaman?
“Yunanistan caydırmak için sürekli tansiyon yükseltiyor. Haksız yere aldığı, işgal ettiği yerleri Türkiye’nin geri almasından korktuğu için yapıyor. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali yani. Komşun saçma sapan gerekçelerle devamlı senin üstüne gelip seni şikayet ederse o durumda sen savunmaya geçersin değil mi? İşte Yunanistan da sürekli Türkiye’ye karşı ithamlarda bulunarak buna zorluyor. Kaldı ki hiçbir ABD ülkesi de Yunanistan için savaşa falan da girmez...Yunanistan’ın efelenmesi falan hikaye yani...”
Özetle; ABD’nin iki NATO müttefikine bakışta zaten bozuk olan dengesi artık hepten bozulmuş durumda. Ve şimdilerde bunu bir kez daha test etme zamanı. Şöyle ki; İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine Türkiye haklı olarak, “madem müttefiklik istiyorsunuz önce kendinize bir çeki düzen verin, benim bekamı tehdit eden terör örgütleriyle ilişkinizi kesin” diyor ve karşı çıkıyor. Buna ABD’nin ve bazı ABD ülkelerinin akıl almaz yaklaşımı ve sabırsızlığı ise malum...Oysa geçtiğimiz yıllarda Yunanistan da Makedonya’nın NATO üyeliğine hem de terör gerekçesi tehdit falan değil sadece ülke ismine karşı çıkarak (bu ismi kullanamaz diye)bireysel veto hakkını kullanmıştı. Diğer bütün ülkelerin oybirliğine ve ABD’nin istemesine rağmen… 10 yıl bekledikten sonra da Makedonya adını Kuzey Makedonya diye değiştirerek ancak Yunanistan’ı ikna edebilmişti...