Türkiye tam 40 yıldır bölücü terör örgütü PKK’yla mücadele ediyor. Sınır ötesi harekâtlar, özellikle 1990’lardan itibaren artarak devam etti. Sıcak takip, küçük, orta veya büyük çaplı operasyon olarak... Binlerce terörist etkisiz hale getirildi. Teröristlerin güvenli sandıkları inlerine girildi. Mağaralarının bulunduğu dağlara, tepelere Türk bayrakları dikildi...O sahnelerin çoğuna da gazeteci olarak bizzat tanıklık ettim. Kuzey Irak’taki teröristlerin Haftanin kampına ve diğer terör yuvalarına da defalarca gitmişliğim var... Ama hepsinde de belirli bir süre sonra arama, tarama, temizlik faaliyeti bitirilip geri dönülüyor, sonrasında da teröristler o bölgeyi tekrar işgal ediyordu. Şimdilerde ise durum çok farklı. Tek tek inlerine girildi, yapılan terörist temizliğiyle birlikte kontrol altına alınan yerlerde üs bölgeleri oluşturuldu ve Silahlı Kuvvetler unsurları oralarda konuşlandırıldı. Yani 2019’dan bu yana atılan “Pençe”lerle coğrafyanın konumuna
Sandığa geri sayım başladı. Kamuoyu araştırmacılarına göre seçmenin büyük çoğunluğu kararını vermiş durumda. Hala kararsız ya da kararını gizleyen yüzde 8-9 oranındaki seçmen kitlesini iknaya dönük vaatler ise havada uçuşuyor, bu bağlamda abartılı sonuçlar öngören anketlerle algı siyaseti de tam gaz. Bir yanda da geçen yılki seçimden farklı olarak toplama çarpma değil, çıkarma bölme hesapları daha ön planda. Kim, kimden daha fazla oy koparır, seçmen devşirir hesabı yani. Özellikle de muhalefet cenahında CHP açısından. Evet YRP’nin de AKP oylarını az da olsa etkileyeceğine dönük öngörüler de söz konusu ama CHP denildiğinde denklem çok daha çetrefilli. Millet İttifakı yok, büyük ortak İYİ Parti hür ve bağımsız olarak yoluna devam ediyor. Eski yol arkadaşına da çok sert muhalefet yapıyor. CHP’nin diğer eski ortaklarıyla da arası limoni… DEM partisiyle tartışmalı temasın CHP’ye olası getiri ya da götürüsü ise soru işareti... Ankara’da
1915-1916 tarihleri arasında denizde ve karada yapılan Çanakkale savaşları hakiki bir vatan savunmasıdır. Türkiye’nin ayakta kalmasını, Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’i mümkün kılmıştır. Sadece yaşadığımız toprakları değil, dünya tarihini etkileyen, tarihin akışını değiştiren bir olaydır. Yokluklar içindeki bir milletin çağın en güçlü devlet ve silahlarına topyekûn direnişinin gerçek bir destanıdır. Bu destanın her satırında vatan duygusuna inanç üstünlüğü ve insanlık onuru vardır. Bu onur sadece silahlı mücadeledeki kahramanlıklar değil, yaralı düşman askerini canı pahasına sırtına alıp karşı sipere taşıma ya da kendi öğün yemeği olan çavdar ekmeği ile çorbasını esir alınanlarla paylaşma gibi Türk askerinin verdiği insanlık dersleri örneklerinden de kaynaklanmaktadır. Yani Türk askeri savaşın sadece öldürmekten ibaret olmadığını tüm dünyaya bir defa daha göstermiştir. Hem de itilaf devletlerinin her türlü savaş hukuku kurallarını yok sayarak sadece kan ve katliam hedeflemelerine
Yerel seçime odaklandığımız şu günlerde Eros isimli kediyi hunharca katleden İbrahim Keloğlan hakkında verilecek cezayı da konuştuk günlerce... Sosyal medya platformlarındaki “Eros için adalet” kampanyaları paylaşım rekorları kırdı...Herkes kamu vicdanı tatmin olmadı gerekçesiyle yeniden yargılanmasına karar verilen caninin en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyor ve bekliyordu... Ama kasten hayvan öldürme suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan o insan! uygulanan iyi hal indirimiyle yine vicdanları acıtan bir kararla serbest kaldı. Hem de bugüne kadarki en yüksek cezayı aldı denilerek. Yani failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları dikkate alınarak uygulanan, daha doğrusu otomatiğe bağlanan ve daha çok da “takım elbise giyip kravat takmak” olarak algılanan “iyi hal indirim takdiri” kamu vicdanında “kötü kullanım” olarak bir kez daha derin yara açtı… Üstelik de sanığın suç işleme anındaki “Vahşet, kin, nefret içeren şuursuz hal”
Dünya İsrail’in katliamını durduramadı. Öldürülen Filistinli sayısı 32 bini buldu. ABD Savunma Bakanı Austin kendi partisinden vekil Khanna’nın, “Sayın Bakan, 7 Ekim’den bu yana İsrail tarafından kaç kadın ve çocuk öldürülmüştür?” sorusuna hiç utanmadan “25 binden fazla” diye cevap verdi. Hala da İsrail’in bu aşağılık pervasızlığı sürüyor, açlıktan ölümler dahi başladı... Oysa Ramazan’dan önce ateşkesin sağlanması bekleniyordu. ABD Başkanı Biden, akan kanın durması konusunda kararlı gibi duruyordu... Ama olmadı Netanyahu sürekli pürüz çıkardı. Zaten mış gibi yapılan ateşkes müzakereleri çıkmaza girince de Biden sanki çileden çıkmış havasında Netanyahu için “İsrail’e artık zarar veriyor” dedi. Biden, MSNBC kanalında verdiği röportajda İsrail’in Refah’a kara saldırısı başlatmasının kendisi için bir “kırmızı çizgi” olduğunu da söyledi. Ama aynı Biden hemen ardından da “İsrail’i asla bırakmayacağım. Silah
Dört yıl önce bugün (11 Mart 2020) Dünya Sağlık Örgütü Kovid-19 salgınını pandemi ilan etmişti… Aynı tarihte dünya geneline yayılan salgının Türkiye’de tespit edilen ilk vakası da Sağlık Bakanlığı tarafından açıklandı. Hemen ertesi gün de önlemler devreye girdi. Ülkedeki virüse bağlı ilk ölüm ise 15 Mart 2020’de gerçekleşti. Dünya genelinde de her gün yüzlerce, binlerce kişi ölüyordu. O zamandan bu yana dünya genelinde ve ülkemizde yıllarca süren Kovid virüsü korkusu ve mücadele kapsamında uygulanan yasaklar, kısıtlamalarla değişen yaşam biçimimiz de herkesçe malum. Neyse ki o günler artık geride kaldı, normal yaşama döndük. Ama salgının atlatılmasında en büyük etken Kovid aşısı tartışması hala bitmiş değil... İlk başlarda neden geciktiğini ama sonrasında da daha çok aşı karşıtlığını ve olası yan etkilerini konuşurken şimdilerde ise durum aşının olanlarda tahribat yaratıp yaratmadığı noktasına evrilerek devam ediyor. Buna dayanak olarak gösterilen ABD kaynaklı bazı
CHP Afyonkarahisar Belediye Başkan Adayı Burcu Köksal’ın “DEM Parti” çıkışı sonrasındaki gelişmeler ana muhalefet partisindeki oynak zemini ve kafa karışıklığını bir kez daha ortaya koydu… Özellikle de Genel başkanlık konusunda... Malum CHP’nin kurultayda seçilmiş bir görünür Genel Başkanı Özgür Özel var. Ama görünürde olmayan, daha çok da perde arkasındaki müdahalelerle “güç bende” diyen bir İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu gerçekliği de söz konusu. Hangisinin yetkinlik ve etkinliği anlamındaki olgu ve algı ikilemi de ortada. CHP’nin kurultayda seçilmiş Genel Başkanı Özel, DEM parti kaynaklı Afyon krizini sürçü lisan diye geçiştirmeye çalışıyor, yeniden İBB Başkanlığına aday gösterilen İmamoğlu ise sert bir dille eleştirerek kendisine başka parti bulsun diye kapıyı gösteriyor… Kime? Kendisi gibi Parti Meclisi’nce belediye başkanlığına aday gösterilen CHP’nin TBMM Grup Başkanvekili ve Afyonkarahisar milletvekiline!.. Yani bir belediye başkan adayı olarak,
Bursa ve Çanakkale’de art arda gelen sarsıntılar İstanbul’da da hissedildi... Dolayısıyla yine en çok neyi merak ettik konuştuk? Sallantılar büyük depremin öncüsü ya da habercisi mi, İstanbul’u tehdit eden fayı tetikler mi?.. Deprem bilimcilerden olmadığını duyunca da sakinledik ve daha öncekilerde olduğu gibi yeni bir sallantıya kadar rahatlama pozisyonuna geçtik. Peki ya Allah saklasın ama “evet bunlar öncü, tetikleme olasılığı var” denilseydi ne olacaktı?..
Böyle bir olasılığın düşüncesi dahi ürkütücü çünkü ne İstanbul ne biz hazırız. Dahası genelde hep İstanbul’un ağır bir şekilde etkileneceğini ve resmi rakamlara göre 16 milyonluk bir nüfusun risk altında olduğunu konuşuyoruz ama gerçekte Kuzey Anadolu Fayı’nın etki alanındaki İstanbul, Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Çanakkale, Sakarya, Balıkesir, Bursa, Yalova, Bilecik, Kocaeli hepsi birden bu kapsamda. Yani Kahramanmaraş merkezli depremlerde olduğu gibi 11 ili etkileyecek bölgesel bir afet olasılığı söz konusu. Böyle bakıldığında da bu