1915-1916 tarihleri arasında denizde ve karada yapılan Çanakkale savaşları hakiki bir vatan savunmasıdır. Türkiye’nin ayakta kalmasını, Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’i mümkün kılmıştır. Sadece yaşadığımız toprakları değil, dünya tarihini etkileyen, tarihin akışını değiştiren bir olaydır. Yokluklar içindeki bir milletin çağın en güçlü devlet ve silahlarına topyekûn direnişinin gerçek bir destanıdır. Bu destanın her satırında vatan duygusuna inanç üstünlüğü ve insanlık onuru vardır. Bu onur sadece silahlı mücadeledeki kahramanlıklar değil, yaralı düşman askerini canı pahasına sırtına alıp karşı sipere taşıma ya da kendi öğün yemeği olan çavdar ekmeği ile çorbasını esir alınanlarla paylaşma gibi Türk askerinin verdiği insanlık dersleri örneklerinden de kaynaklanmaktadır. Yani Türk askeri savaşın sadece öldürmekten ibaret olmadığını tüm dünyaya bir defa daha göstermiştir. Hem de itilaf devletlerinin her türlü savaş hukuku kurallarını yok sayarak sadece kan ve katliam hedeflemelerine rağmen...Çanakkale’de bu bağlamda sivil yerleşim yerleri, hastaneleri, yaralıları İstanbul’a taşıyan gemileri vurma, hatta Gelibolu’da İngilizlerin kimyevi gaz kullanma gibi yaptıkları sayısız insanlık dışı örnek var. Bunlar da münferit gelişen değil, en yetkili ağızlardan bizzat savaş talimatı şeklinde gerçekleşen ve hepsi tarihi belgelerde yer alan alçakça saldırılar, “savaş suçları” kapsamındaki olaylar. Ama bunların hiçbiri o dönemin Avrupalı gazetecileri tarafından duyurulmadı ya da çok farklı, başarı varmış gibi anlatıldı. Dolayısıyla bundan sonra aktaracaklarım tam anlamıyla İngiliz savaş muhabiri Ellis Ashmead Bartlett’in itirafları niteliğinde:
Savaş muhabiri Bartlett, İngiliz Deniz Bakanlığı sivil Lordu Sir Ellis Ashmead Bartlett’in oğluydu. Dail Telegraph’da çalışıyordu. Fakat Çanakkale’de savaş muhabiri olarak bütün Londra basınını temsil etti. Avrupa ve Amerika gazetelerinde de yazıyordu…
26 Mayıs gecesi Majestic batırıldığında Bartlett bütün eşyalarını ve notlarını kaybetti. Bir süre için Londra’ya döndü… Anlattıkları, yazdıklarına hiç benzemiyordu. 25 Haziran’da Çanakkale’ye tekrar geldi. 2 Eylül’de Gelibolu’da Avustralyalı gazeteci Keith Murdoch’la karşılaştı. Çanakkale’de olanların üst seviyede duyurulması konusunda Murdoch’da aynı düşünceleri taşıyordu. Murdoch, Bartlett’in İngiltere Başbakanı Herbert Asguith’e yazdığı
bir mektubu Londra’ya iletti.
Bartlett’in 8 Eylül 1915 tarihli mektubu şöyle:
“Sayın Asguith,
...Burada olup bitenlerin gerçek mahiyetini bilmeniz gerektiğini düşünüyorum. Bizim Türklere karşı kesin ve büyük başarılar kazanma yolundaki çabamız Bonnocburn Savaşı’ndan bu yana tarihimizdeki en korkunç ve en pahalı fiyasko oldu..
...Ordu acınacak bir durumdadır. Muhteşem sömürge birlikleri neredeyse silinip gitmiştir.
29. Tümen inanılmaz kayıplar vermiş en iyi subay ve erlerini kaybetmişlerdir. Türklerin mühimmat bakımından sıkıntı içinde oldukları, mühimmatı tasarruflu kullandıkları açıktır. Aksi takdirde
bizi Yarımada’dan atabilirlerdi.
...Çok geç olmadan karşı karşıya olduğumuz zorlukları önünüze serdim. Gelibolu’da hazinemizin büyük bir kısmını harcadık ve
henüz stratejik ehemmiyet taşıyan bir dönümlük mevki bile elde edilemedi.
....Bu mektubu bu şekilde göndermekle elbette sansürü aşmış bulunuyorum. Ancak sizin için esas olanın gerçek olduğunu bildiğim için bunda hiç tereddüt etmedim. Size özgürce yazmamı mazur göreceğinizi umuyorum. Bana inanın. Saygılarımla.”
Bartlett 1916’da yayımlanan “Çanakkale Deniz Savaşına Dair Açıklamalar” adlı kitabında da Churchill’in “Boğazın donanmayla bir defa daha zorlanması konusunda ikna edici olamadım” sözüne karşı şöyle diyor:
“Bu ülke ile donanmasını deniz tarihinde bir örneği daha görülmeyen bir felaket ve rezaletten kurtardığı için Lord Fisher ile Çanakkale’de bulunan deniz ve kara askeri ricaline şükran borçlu olmamız icap eder.”(*Çanakkale 1915-Recep Şükrü Apuhan)
Kısacası dememiz o ki bugün hâlâ kirli ittifaklarla ülkemize dönük alçakça planlar peşinde olanlar öncelikle tarihi ve bu mektubu iyi okusunlar. Çünkü bizim cephede vatan duygusuna inanç üstünlüğü dün neyse bugün de aynı ve sonsuza dek öyle olacak. Silah ve mühimmat konusunda geldiğimiz noktada ortada... Yani hiç kimse, hiçbir ülke sakın aklından dahi geçirmesin, hayale kapılmasın...