Tolga Şardan

Tolga Şardan

tsardan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

17 Aralık soruşturmasıyla başlayan süreç, yasadışı ya da usulsüz yöntemlerle telefon dinlemelerinin ortaya çıkarılmasına kadar ulaştı.
Hemen her gün bir telefon görüşmesi internete düşüyor.
Son bir ayda internete yansıyan ses kayıtları, genel olarak ve 25 Aralık soruşturması kapsamında ismi geçen kişiler ve aileleri.
Bu nedenle, bu dinlemelere, “yasal dinleme” ya da dolaylı dinleme olarak bakılabilir, bu şekilde gerçekleşmiş olabilir.

Depo kimin elinde?
Ancak, bir de madalyonun diğer yanı var ki, kanımca burası daha büyük problem.
Toplumu da “dinleme meraklısı” haline getiren ses kayıtlarının bir bölümünde ismi geçen kişilerin, herhangi bir adli soruşturmaya konu olduğu yönünde bir bilgi kamuoyuna yansımadı.
Gerek Başbakan Erdoğan’ın bazı işadamları ve eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’le, gerekse İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın Başbakanlık müsteşarı olduğu dönemde 17 Aralık sürecinde İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok’la gerçekleştirdiği telefon görüşmelerindeki taraflar hakkında herhangi bir adli soruşturma yasal olarak mümkün değil.
Yani, Erdoğan, Ergin, Ala, Altınok ve bazı işadamlarının yaptıkları telefon görüşmelerinin yasal olarak kayıt yapılmasını gerektirecek durum yok. Ne yazık ki, içerikleri ve montaj tartışmaları bir yana, bu kayıtlar yapılmış ve şimdi ortalığa saçılıyor.
Hal böyle olunca ülkede ciddi bir “usulsüz veri depolama” durumunun yaşandığını görüyoruz.
Bu durum, yasal ya da yasadışı biçimde elde edilen ses kayıtlarının internete düşmesinden çok daha vahimdir.
Zira, kimin ya da kimlerin elinde olduğunu tam belirlenemeyen bu ses veri depolarında kimlere ait ne kadar ses kaydının olduğu henüz bilinmiyor. İnternete düşen örneklerden, oldukça hacimli bir ses veri deposu yaratıldığı anlaşılıyor.

Rakamların dili
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın (TİB) 2012 ve 2013 yılındaki telefon dinleme ve sinyal takibiyle ilgili rakamlarının ortaya çıkması, vahametin boyutlarını anlamak için fazlasıyla yeterlidir.
Son iki yılda ülke genelinde dinlenen kişi sayısı 509 bin 516. Bu “hedef kişiler”e yönelik yapılan dinleme sayısı ise yaklaşık 1 milyon 200 bin.
Bu iki rakama göre, “kaç kişiye ait, ne kadar ses kaydı”nın başka yerlerde depolandığı düşünüldüğünde, önümüzdeki günlerde yaşanacakları tahmin etmek zor olmasa gerek.
Hükümet, gelinen noktanın fotoğrafını görünce yetkili birimlere birkaç koldan araştırma talimatı verdi.
Müfettişler günlerdir savcılıklar, mahkemeler ve emniyet birimlerinin yanı sıra TİB’de de araştırmalar yürütüyor.
Telefon dinlemeleriyle ilgili mevcut kayıtlar kurumlar arası koordine edilen çalışmalarla örtüştürülmeye çalışılıyor.
Bu aşamada, ülke genelinde ses transferi sağlayan servis sağlayıcı şirketlerde yasal hükümler gereğince depolanan ve tüm Türkiye’de gerçekleştirilen telefon görüşmelerine ait ses verilerinin hangi dönemde, günün hangi saatlerinde ve ne kadar hacimle TİB’e transfer edildiğine bakmak yeterli olacaktır.
Transfer edilen ses verilerinin hacminin, haklarında dinleme kararı verilen kişilerin yaptığı telefon görüşmelerinin hacimlerinden fazla çıkması halinde, “teknik takip hedefinde olmayan kişilere ait gerçekte ihtiyaç olmayan verilerin de TİB’e hangi gerekçelerle transfer edildiğinin” yanıtının bulunması, yasadışı dinleme sorununu çözmeye katkı yapacaktır.

Kripto ve ses verileri
Bu konuda küçük bir ayrıntıyı daha belirtmekte fayda var.
İnternete düşen ses kayıtlarıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kullandığı kriptolu telefonun dinlendiği ortaya çıktı.
Dinleme yapılan kriptolu telefonu geliştiren TÜBİTAK’ta ses verileri depolanmıyor ancak telefonun kripto anahtar sistemi mevzuat gereğince TİB’e bildiriliyor.
Bu anahtar sistemi ile ses verilerinin birlikte olduğu bir tek kurum var. Bunu da atlamamak gerekir.
Zira sorun sadece siyasi ya da hükümetin sorunu değil, tüm ülkenin sorunudur. Çözümü sağlamak da yine hükümetin görevidir.