Türkiye’nin güvenlik bürokrasisindeki en büyük teşkilatı olarak tanımlanan Türk Polis Teşkilatı, bu hafta içinde 170. yaşına girecek.
Resmi tarihine göre, 1845’te kurulan, 1876’da ıslah çalışmaları çerçevesinde 1879’da oluşturulan Zaptiye Nazırlığı kapsamında 1881’de Emniyet Genel Müdürlüğü yapılanmasının ilk tohumları atıldı.
Bugün, 280 bin kadrolu personeliyle eğitim ve sağlık camiasından sonra 3. sırada kendisine yer bulan emniyet teşkilatı, yeni yaşına büyük bir kargaşa ortamında giriyor.
12 Eylül döneminde “Pol - Der” ve “Pol - Bir” adıyla iki farklı siyasi görüş ve kimliğe bürünen teşkilat, aradan geçen 35 yıl sonrasında bu kez devlet yönetimini doğrudan etkileyen yapıyla karşımıza çıktı.
Sağcı ve solcu polislerin birbirlerine yönelik başlattığı kıyım hareketi, bugün “Cemaatçiler ve diğerleri” olarak iki kutba ayrışarak kendisine hareket alanı buldu.
Bu “iç çatışmanın” farklı gerekçeleri var, ancak en önemli gerekçelerden biri, silah taşıyan “muvazzaf” personel açısından Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ikiye katlayan polis teşkilatının fazlasıyla “politize” olmasıdır.
Çok partili döneme geçilen 1950’den bu yana polis teşkilatının özellikle sağ iktidarlar döneminde “sivil otoritenin emrindeki silahlı güç” mantığıyla sürekli TSK’ya alternatif olarak gösterilip kullanılması, bu politizasyonun en temel taşı oldu.
Kodlar değişti
Özellikle 1980 sonrasındaki siyaset sürecinde Başbakan Turgut Özal’ın, polise istihbarat yapma yetkisini veren yasal düzenlemenin yanı sıra, “sınıf” olarak bilinen ve Polis Koleji ile Polis Akademisi’nin dışında teşkilata amir sağlayacak yeni insan kaynağını yaratmasıyla teşkilatın kodları yeniden yaratıldı.
Bu kodlamayla birlikte yeni kimliğe bürünen polis teşkilatı, yıllar içinde insan kaynağının tamamına yakınını sağladığı muhafazakâr Anadolu insanı yapısının yansımasını oluşturdu. Böylelikle, Türk toplumunu oluşturan “renklilik” polis teşkilatında yer bulamadı.
Terörle mücadele başta olmak üzere suç ve suçlularla mücadele her dönem değişik çalışma sistemi yürüten teşkilat, bu farklılığın sonucu olarak belirli bir görev standardını yakalamakta zorlandı.
Teşkilatın çalışmaları da, siyasi yelpazeye ve yöneticilere göre sürekli farklılık gösterdi, yeknesaklık sağlanamadı. Bu görev standardizasyonu sağlanmadığı gibi, ne zaman ve hangi koşullarda sağlanacağı konusunda da bir ipucu görünmüyor.
Yılların beraberinde getirdiği kadro yeknesaklığı sonucunun yarattığı bu süreçte polis teşkilatı, başta hükümet olmak üzere toplumun büyük kesiminde hedef tahtası oldu.
Kendisine verilen suç soruşturması yetkisini “kötüye kullandığı” gerekçesiyle büyük bir soruşturma süreci geçiren teşkilat, usulsüz telefon dinlemeleri ve suç soruşturması iddialarının gölgesinde yaşamaya başladı.
Hemen her gün telefonları “usulsüz” dinlendiği iddia edilen kişilerin isimleri listeler halinde kamuoyuna yansıyor. Edirne’den Van’a uzanan ve 30 kenti kapsayan telefon dinleme işlemlerine ilişkin müfettişler harıl parıl raporlar hazırlayıp savcılıklara gönderiyor.
Listeler hazırlanıyor
Elbette, işlenen suçlar cezasız kalmamalı.
Yasadışı telefon dinleme işlemlerine imza attıkları gerekçesiyle birçok polis açığa alınırken, yeni tespit edilen bine yakın polisin açığa alınacağı iddiaları gündeme geliyor. Son 10 yılda emniyetteki kadrolaşmayı kırmak için arka arkaya tayin ve atama dalgaları yaşanıyor.
Yanı sıra, polisin yurttaşları ilgilendiren gündelik faaliyetleri de fazlasıyla tepki topluyor. Polisin özellikle toplumsal olaylarda “olumsuz ve önyargılı tutum içinde” bulunduğu iddiaları ülke sınırlarını aşmış durumda. Öyle ki AB’nin son dönemdeki raporlarının neredeyse tamamında polisin davranışları eleştiriliyor.
Madalyonun diğer yüzü de diğerinden farklı değil...
Polis özlük hakları konusunda, eşdeğerlerine göre oldukça geride kaldı. Teşkilatta gelecek görmeyen özellikle amir ve müdür rütbesinden pek çok polis teşkilattan ayrılıyor.
Polis intiharları sıklaştı. Teşkilat mensuplarının büyük bölümü kendi kurumuyla mahkemelik. Kanımca, polis teşkilatı kendi personeliyle mahkemelik olmada ilk sırayı alıyor. Terfiler, tayinler, atamalar, cezalar, taltifler, sınavlar... Hemen her konuda pek çok dava, idari ve adli yargıda devam ediyor.
Devletin ve halkın polisi
Eskilerin deyimiyle “bu hamur daha çok su çeker”. Ancak, 10 Nisan’da 170. yaşından ilk günü alacak olan polis teşkilatı huzursuz, kaynıyor.
Hiç kuşku yok ki, gelinen bu noktada birçok hükümetin payı var. Türk Polisi’ni devletin ve halkın polisi yapmak yerine, siyasetin elinde oyuncak haline getirmenin karşılığı şimdilerde ödenmeye başlandı.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024